Ramazan ayının, manevî hayatımızda seçkin bir yeri vardır. Bu ay başlar başlamaz, diğer aylardan farklı bir yaşantı içine gireriz. Aslında zamanın dilimleri olmaları açısından aylar ve günler arasında fark yoktur. Ancak bazı önemli olayların meydana geldiği ay ve günler, diğer zaman dilimlerine göre farklıdır. Ramazan ayı da bu farklı zaman dilimlerinden biridir. Çünkü insanlığın kararan ufkunu aydınlatan Kur'an-ı Kerîm, bu ayda inmeye başlamıştır. İslâm'ın beş temel ibadetinden biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir. İnsanı Allah'a yaklaştıran nafile ibadetlerimizden biri olan teravih namazı bu ayın gecelerini nurlandırmaktadır. Malî ibadetlerimizden biri olan fıtır sadakası da bu ayın sonunda verilmektedir.
İbn Abbas (r.a) Peygamberimiz'in Ramazan hayatını şöyle anlatır: "Peygamberimiz insanların en cömerdi idi. Kendisine vahiy getiren melek Cebrâil ile Ramazan ayında karşılaştığı zaman cömertliği doruk noktasına erişirdi. Cebrâil Ramazanın her gecesinde Peygamberimiz'le buluşup Kur'an okurlardı. Peygamberimiz, insanlara rahmet getiren rüzgardan daha cömert, daha yararlı olurdu" (Buhârî, "Savm", 7). Bu mübarek ay, teravih namazlarıyla, sahur vakitleriyle, mukabelelerde okunan Kur'an-ı Kerim tilavetleriyle, hatimleriyle, iftar vaktini beklemenin heyecanıyla, Kadir gecesindeki manevi coşkusuyla, yapılan hayırlarla, fitre ve zekatıyla, bayram sabahının neşesiyle sanki bir ömrün hasat vakti gibidir.
Oruç, Peygamberimiz'in hicretinden 1.5 sene sonra Şâban ayının 10'uncu günü farz kılınmış olup, İslâm'ın beş şartından biridir. Peygamberimiz bu hususu "İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka Tanrı olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek; namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah'ı ziyaret etmektir (hac)" diyerek bildirmiştir (Buhârî, "Îmân", 34, 40). Orucun farz kılındığını bildiren âyetler de şunlardır: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. İçinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara 2/183-184). Oruç riyânın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Peygamberimiz'den nakledildiğine göre, orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, "Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim" (Buhârî, "Savm", 2, 9) buyurmuştur.
Her ibadette olduğu gibi oruç ibadetinde de pek çok yararlar vardır. Kur'an-ı Kerim'de oruçtan ve orucun hikmetinden söz edilirken: "Umulur ki oruçla günahlardan korunursunuz" buyurulmuş; oruç sayesinde insanın günah işlemekten, başkalarına hile ve haksızlık yapmaktan sakınacağı duyurulmuştur. Çünkü sakıncalı olmayan yemeyi ve içmeyi Allah rızası için belli bir süre terk eden oruçlu, O'nun yasakladığı söz ve işlerden de sakınmak durumundadır. Aksi halde orucunun bir anlamı kalmaz. İbadetlerin sırlarını, gerçek mâna ve önemini kavrayan kimi âlimler namaz kıldığı, oruç tuttuğu halde, çirkin işler yapan ve fenalıktan sakınmayan kimseyi, abdest alırken yüzünü, eline su almadan üç kere yıkayan kimseye benzetmişlerdir: Uzaktan bakan onun abdest aldığını zannetse de o gerçekte abdest almamaktadır. Peygamberimiz "Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir" (İbn Mâce, "Sıyâm", 21) derken bu durumu kastetmiş olmalıdır.
TUTKULAR GERİYE ÇEKİLİR
Ramazan ayı, insanın tutkularının ve dünyevileşme hırsının geriye çekilip; insanî tarafının öne geçtiği, ruh bakımının beden bakımından öne alındığı bir zaman dilimidir. Her ne kadar biz orucu tuttuğumuzu düşünsek de aslında oruç bizi kendimizi tutmaya çağırmaktadır. Yeme, içme ve şehvet güdümüzü denetim altına almamızı, onların bilincimizi tutsak almalarına engel olmamızı öğütlemektedir. Ramazan ayı müminler için büyük bir imkan ve fırsattır. Bu imkân ve fırsatı değerlendirmenin yolu, onu gecesiyle gündüzüyle, sahuruyla iftarıyla, orucuyla, sadakasıyla, teravihle, Kur'ân'la alabildiğine dini duyarlık içinde yaşamaktan geçer. Rabbimiz gönlümüzü Ramazan'a açsın. Ellerimizi ve kaplarımızı da yoksullara açmayı nasip etsin. Yüreklerimizi geçen zamanın getirdiği kirden, isten ve pastan temizlemek, yoksullaşan iç dünyamızı zenginleştirmek, duruşumuzu sağlamlaştırmak için bu mübarek misafiri vesile kılsın.
RAMAZAN'I NASIL DEĞERLENDİRELİM
BESMELENİN BEREKETİ
İşe Bismilllahirrahmanirrahim (Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla) diyerek başlayan kişi "Ya Rabbi ben bu işe seni dahil ediyorum, senin isminle yardımını istiyorum, ben bu işi senin sayende, senden aldığım güç, senin lutfettiğin akıl, nimet ve beden sayesinde yapıyorum" demiş olur. Hz. Âişe'yi dinleyelim: Bir gün Allâh Resûlü altı sahabiyle birlikte yemek yiyordu. O sırada bir bedevî geldi ve yemeği iki lokmada yiyip bitirdi. Bunun üzerine Efendimiz: "- Eğer bu kimse "bismillah" deseydi yemek hepinize yeterdi. İçinizden biri yemek yiyeceği zaman besmele çeksin. Yemeğin başında bunu söylemeyi unutur da sonradan hatırlarsa: 'Başında da sonunda da bismillah' desin!" buyurdu.
DUALARLA SÜSLENMİŞ BEREKETLİ VAKİT: İFTAR
Sevgili Peygamberimiz oruçlunun iftarda acele etmesi ve orucunu hurma veya tatlı bir şeyle yahut su ile açmasını tavsiye etmiş, kendisi bunu bizzat uygulayarak akşam namazını kılmadan önce birkaç hurma ile orucunu açmıştır. Resûl-i Ekrem, oruçlunun iftar anında yapacağı duanın geri çevrilmeyeceği müjdesini vermiştir. İftar duası, oruç tutan kişinin ibadet bilincini güçlendiren ve Allah katında özel bir konuma sahip bu ibadeti yerine getirmenin şükrünü içeren bir anlam taşır.
İFTAR DUASI
"Allahım! Senin rızân için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin".
PROF.DR.ALİ KÖSE