"Ezân—ı Muhammedî" dediğimiz bu kutlu çağrı ne yazık ki modern zamanlarda inşaat makinelerinin, taşıtların, gökdelenlerin arasında erimeye başladı.
Namaz, Mekke döneminde farz kılındığı halde Hz. Peygamber'in Medine'ye gidişine kadar namaz vakitlerini bildirmek için bir yol düşünülmemişti. Medine döneminde ise Müslümanlar başlangıçta zaman zaman bir araya toplanıp namaz vakitlerini gözetirlerdi. Bir süre namaz vakitlerinde sokaklarda "es-salâh es-salâh" (namaza namaza!) diye çağrıda bulunulduysa da bu yeterli olmuyordu. Namaz vaktinin geldiğini haber vermek üzere bir işarete ihtiyaç duyulduğu belliydi.
Bunun için nâkûs (Hıristiyanlarca şimdiki çan yerine kullanılan, üzerine bir çomakla vurularak ses çıkarılan tahta parçası) çalınması, boru öttürülmesi, ateş yakılması veya bayrak dikilmesi şeklinde çeşitli tekliflerde bulunuldu. Ancak nâkûs Hıristiyanların, boru Yahudilerin, ateş Mecûsîler'in âdeti olduğu için Resûlullah tarafından kabul edilmedi.
Ancak bu sırada ashaptan Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe'ye rüyada ezan öğretilmiş, Abdullah da ertesi gün Hz. Peygamber'e gelerek durumu haber vermişti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Bilâl'e ezan cümlelerini ezanda ikişer, ikamette ise birer defa okumasını emretti. Bu arada Hz. Ömer Resûlullah'a gelip aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü, ancak Abdullah b. Zeyd'in daha erken davrandığını bildirmiştir (Buhârî, "Eẕan", 1).
İLK KEZ SABAH EZANI
Ezanı öğrenen Bilal, yüksek bir evin üstüne çıkıp ilk olarak sabah ezanını okudu. Böylece, hicretten on yedi ay kadar sonra kıblenin Mekke'ye döndürülmesinin ardından Müslümanlar, uzun süredir aradıkları çağrıyı bulmuş oldular. Bilal'in gür ve tatlı sesiyle o sabah ilk defa okunan ezan sadece Medine'nin değil, artık sonsuza kadar hiç eksik olmayacağı alemin derinliklerine, çağların ötesine ulaşıyordu. Daha sonra inen Kur'an'ın şu ayetlerinde ezana atıfta bulunularak öneminden bahsedilmesi, onun Kur'an tarafından da onaylandığının açık bir göstergesi olmuştur: "Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranışları onların düşünemeyen bir toplum olmasından dolayıdır" (el-Mâide 5/58), "Ey inananlar! Cuma günü namaza çağrıldığı zaman hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın" (el-Cuma 62/9).
Hz. Peygamber ezanı ümmetine bir şiar olarak bahşeden Allah'a hamd ederek, okunması için daha sonraları mescitte yüksek bir yer tahsis etmiş ve Bilal'i de, "Sesi gür ve tatlıdır" diye müezzini olarak görevlendirmişti. Tıpkı daha sonra bir yolculuk esnasında sesinin güzelliğini duyduğu Ebu Mahzure'ye ezanı bizzat öğretip Mekke'ye müezzin tayin ettiği gibi.
Peygamber Efendimiz, İbn Ümmü Mektum künyesiyle meşhur olan görme engelli sahabî Abdullah b.
Zaide'yi Bilal ile birlikte Medine'de, Sa'd b. Aiz Karaz'ı da Kuba'da müezzin olarak görevlendirmişti. Ziyad b.
Haris'in de zaman zaman müezzinlik yapmak üzere görevlendiği nakledilir.
Bilal-i Habeşî'ye ezanla ilgili kalıcı bir hatıra da bahşedilmişti. Bir gün sabah namazı için uyandırmak üzere Hz. Peygamber'in evine varmıştı. Allah Resulü'nün hane halkı onun henüz uyanmadığını söyleyince, Bilal, ezanın, "Hayye ale'l-felah"tan sonrasına yüksek sesle, "es-salâtü hayrun mine'n-nevm" (Namaz uykudan daha hayırlıdır.) ibaresini eklemişti. Daha sonra Resul-i Ekrem (sav) her sabah ezanında bunu söylemesini uygun görmüştü.
İşte o zamandan beridir, sadece bu ilk haliyle ezan, namazla birlikte İslam'a da bir çağrı olmuş ve okunduğu her yerde Müslüman varlığının işareti haline gelmiştir. Bunun da ötesinde ezan ve namaz Müslümanlar'ı bir araya getiren, onları birbirine bağlayan bir işleve sahip olmuştur.
KALBİ KARARANLARA UYARI
Resulullah üzüntülü anında ya da zorluklarla karşılaştığında Hz. Bilal'e doğrudan "Ezan oku" demez; "Bizi bir ferahlat Ey Bilal!" derdi (Ebu Davud, Edeb 78). Bunun manası, "şu dünyanın meşguliyetleri bizi daralttı. İçimize bir su serp de omuzlarımızdaki bu yükleri atıp rahatlayalım" demekti.
Güzel bir sesle okunan ezan, nefsin girdabında dönenlere; dünya malının, makam ve mevki ihtirasının, şöhret sarhoşluğunun uçurumuna doğru yürüyenlere; kalbi kararanlara bir uyarı, bir rahmet sağanağıdır. Zamanı anlamlı kılan ezan, aynı zamanda insanı güzel davranışlara yönlendiren bir mesajdır: "Allah"a çağıran, salih amel işleyen ve "kuşkusuz ben Müslümanlar'danım" diyenlerden daha güzel sözlü kim vardır?" (Fussilet, 41/33).
NAMAZDA OKUNAN TAHHİYAT DUASI
"BÜTÜN tâzimler, övgüler, mülkler, kavlî, bedenî ve malî ibadetler Allah'a mahsustur. Ey Peygamber! Sana selâm olsun, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun. Selâm bize ve Allah'ın sâlih kullarına olsun. Kesin olarak bilir ve beyan ederim ki Allah'tan başka tanrı yoktur ve şehâdet ederim ki Hz. Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir.
ZEKAT HAVALE EDİLİR Mİ!
KİŞİ zekâtını, bizzat kendisi elden verebileceği gibi, başkasına vekâlet vermek veya havale yoluyla da verebilir. Burada önemli olan, zekâtın, zekât alacak kişiye ulaşmasıdır.
ZEKAT TAKSİTLE ÖDENİR Mİ!
ASIL olan, kişinin üzerine düşen zekâtı, bir an önce ödemesidir. Ancak peşin ödeme imkânı bulunmayan durumlarda bir yıl içinde taksitle de ödenebilir.
ESMA-İ HÜSNA
ŞEKÜR "Az da olsa kulun iyi bir ameline fazlasıyla karşılık veren". Şükür kavramının temel mânasında "artmak, ortaya çıkmak, minnet ve övgü duygularını ifade etmek" unsurları mevcuttur. Âlimler, bu anlamlardan hareketle kulun gerçekleştireceği küçük bir ameli bile Cenâb-ı Hakk'ın fazlasıyla mükâfatlandıracağı hususuna dikkat çekerler. Kulun güzel davranışları, Allah'ın lütfettiği imkânlar sayesinde meydana geldiğinden aslında O'na yönelik hamd ve şükür niteliği taşır. Allah'ın bu tür davranışları ödüllendirmesini ifade etmek üzere şekûr ismi kullanılmıştır.
BİR AYET
"BİZ kıyamet günü için adâlet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (yapılan iş) Bir hardal danesi kadar dahi olsa onu (adâlet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak herkese yeteriz (el-Enbiyâ, 21/47).
BİR DUA
Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.
BİR HADİS
EBU Hüreyre şöyle demiştir: "Resülullah (sav) ile birlikteydik, derken (namaz vakti girdi ve) Bilal kalkıp ezan okudu. Bitirdiğinde Resülullah (sav) şöyle buyurdu: 'Kim gönülden inanarak bunun söylediklerini söylerse (ezanı tekrar eder) cennete girer"' (Nesai, Ezan,34)
Prof. Dr. Ali Köse