Peygamberimiz (sav), "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" buyuruyor. Sizce komşumuzla münasebetimizde, çocuğumuza ilgimizde, insanlarla konuşmamızda bu prensibe ihtiyacımız yok mu? Peygamberimiz daima hayatında bu toleransı esas almıştır.
Çağımızın en sinsi hastalığı stres, şiddet ve toleranssızlıktır. Bunlar tedavi olunması gereken yaygın hastalıklardır. Ne yazık ki çoğumuz, bu hastalığa yakalandığımızın farkında değiliz. Gazetelerdeki cinayetleri, akıllara durgunluk veren olayları gördüğümüzde "Bu bir cinnet" deyip geçiştiriyoruz çoğu kez. Ama bu cinnetin birer figüranı olduğumuzun farkında bile değiliz. Ne yazık ki, kan tahlilleriyle, röntgenlerle tespit edilemiyor bu hastalıklar. Onun için de tedavisi zor olabiliyor. Maddi birçok hastalığın, fiziğimizi çökerten birçok virüsün esas sebebi de ruh dünyamızdaki bu çöküntüdür. Kur'ân-ı Kerim manevi doyumsuzluğun, stres ve toleranssızlığın ilacının Yüce Allah'a yakınlaşma olduğunu söylüyor: "Dikkat ediniz. Kalpler ancak Allah'ı anarak yatışır." Bunun için "zikir" kelimesini kullanır. Bunu "anmak" olarak tercüme ettik. Aslında boyutları çok daha geniştir bu kavramın. Zikri, sadece anmak cümlesiyle izah haksızlık olur. Ayeti daraltmak olur. Tevekkül bir zikirdir. Sevmek bir zikirdir. Merhamet bir zikirdir. Affetmek bir zikirdir. Kur'an bir zikirdir. Namaz bir zikirdir. Tespih bir zikirdir. Çocuğun başını okşamak bir zikirdir. Açlıktan kıvranan köpeğe bir lokma atmak zikirdir. Hasta ziyareti bir zikirdir. Mazlumun yanında olmak bir zikirdir. Gıybetten, iftiradan sakınmak bir zikirdir. Kalbi Allah için arındırmak bir zikirdir. Nefret ve kinden uzaklaşmak bir zikirdir...