Başbakan Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Suriye'de yaşanan iç çatışmaya değinen Başbakan Erdoğan, Beşar Esad'a uyarılarda bulundu ve konuyla ilgili şunları söyledi;
"Suriye'de bugüne kadar yaklaşık 30 bin kişi katledildi. Suriye'de hapishaneler başta olmak üzere insanlar sorgusuz sualsiz katledildi. Malesef sorumlular olayın üzerine gidilmedi. Uluslararası toplum olayı görmezden geldi. Neden? Çünkü ölenler müslümandı. Bölgede kendi halkına zulüm edenler, yabancıların kendi topraklarını işgal etmesi karşısında çıtlarını çıkarmadılar. Tankların, namluların önüne kendi kardeşlerini koydular. İran-Irak savaşında 1 milyon insanı kim öldürdü? Hama'daki katliamı kim yaptı? Bu katliamların tamamını kendini müslüman olarak nitelendiren 'modern firavunları' yaptılar. Yeri geldi dışarıdan gelenlerle işbirliği yaptılar. Ama yerlerini buldular. Kimi batılı ülkeler ise bu katliamlar karşısında kılını bile kıpırtdatmadı. Bugün babalarının izinden gidenler bir gün hak ettiklerini mutlaka bulacaklardır. Hama'da 9 bin masumu öldüren Baba Esad bunun hesabını bu dünyada vermiyor. Umuyorum ki bugün onun izinden gidenler, kendi halkları önünde hesap verecektir. Hama'nın hesabı sorulmadı. Ama emin olun ki er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır. Beşar Esad 'ölene kadar savaşırım' diyor. Madem ölene kadar savaşacaktın, neden Golan Tepeleri için savaşmadın? Bu mu kahramanlık? Bu zavallılıktır. Hiç bir zulüm karşılıksız kalmaz."
"Suriye bizim için sıradan bir komşu değil. Bin yıl boyunca bu topraklarda biz kardeşçe yaşadık. Suriye halkı bizim kardeşimizdir. Biz Suriye'de olup bitene karşı sessiz kalmayız. Suriye halkına sırtımızı dönemeyiz. Biz, anamuhalefet partisinin yaptığı gibi kendi halkını katledenlerin sırıtını sıvazlamayız. Biz Türkiye olarak son 9 yıldır Suriye'ye samimi olduk. Geçmişin acılarını silin dedik. Babanızdan farklı olduğunuzu Suriye halkına gösterin dedik. İyi niyetle reformların gerçekleşebileceğine inandık. Ama Beşar Esad döndü dolaştı, babası gibi namluları kendi halkına çevirmeye başladı. Bize ve kendi halkına verdiği sözlerin arkasında durmadı. 3 Şubat akşamı tıpkı babasının yaptığı gibi bir şehri kuşatarak yüzlerce insanı katletti. Kendisine sesleniyorum; Gittiğin yol yol değildir. Buradan kendi anlayacağı dilde sesleniyorum. 'Ey Beşar, Men Dakka Dukka'... (Ey Beşar, eden bulur.) Suriye'de yaşananlar bir insanlık dramıdır. Suriye aslında herkes için bir samimiyet dersidir. Hiçbir devletin hangi çıkarlar için olursa olsun zalimin eline öldürme lisansı vermesi kabul edilemez. Bu vesile ile veto yetkisine haiz olmanın sorumluluğu büyüktür. Başta Humus olmak üzere Suriye'nin dört bir yanında toplu katliamlar yaşanırken uluslararası toplum olup bitene dur diyemiyor. Esad, bunu kendisine verilmiş açık bir çek gibi yorumlarsa bunun hesabını kim verecek? Biz Türkiye olarak diplomasinin ve diyalogun gücüne inandık. Bölgemizde çatışma olmasın, kan akmasın diye büyük çabalar verdik. Ancak bugün görüyoruz ki sorunun mahiyeti konusunda bir kafa karşılıklığı yaşanıyor. Biz Türkiye olarak Suriye'deki kardeşlerimizin yanında olmaya gayret göstermeye devam edeceğiz. Suriye'de barış ve istikrarın oluşması için gayet sarf etmeye devam edeceğiz. Arap Ligi'nin Suriye ile ilgili girişimlerini aynı şekilde desteklemeye devam edeceğiz."
"A'DAN Z'YE ARKASINDAYIM"
Başbakan Erdoğan, geçen hafta partisinin Genişletişmiş İl Başkanları toplantısında dile getirdiği sözler nedeniyle başlayan 'dindar gençlik' tartışması hakkında da açıklamalarda bulundu. Erdoğan, özetle şunları söyledi;
"Haftaiçinde çarpıtılmaya çalışılan bir konuyu burada değerlendirmek istiyorum. Altını çizerek söylüyorum. Genişletişmiş İl Başkanları Toplantısında söylediklerimin A'dan Z'ye arkasındayım. Dindar insanlar çağdaş olamazlar mı? Bunlar dindarlığı ne sanıyorlar? Bu bayat bir tartışmadır. İrtica diye diye bu ülkede demokrasinin önüne hep engel koydular. Biz bunlara en güzel cevabı dün tanıttığımız Fatih projesiyle verdik. Artık anadolunun ücra köşesindeki öğrencimiz eline iPad benzeri cihazını alacak ve eğitimine böyle devam edecek. Ben dindar bir Başbakan olarak bu projeyi devreye soktum. Kimse bize parmağını sallayarak istikamet gösteremez. Bu ülkede dindarlar hep aşağılandı. İmam Hatip okullarına gitmek isteyenlerin yolları kapatıldı. Başörtülü, sakallı diye dışlananlar oldu. Bu ülkede gençliğin dinini öğrenmesi yasaklandı. 1940'lardan söz etmiyorum, 90'lardan bahsediyorum. Biz dindarlık ölçme gibi bir niyetimiz yok. Ama merak ediyorum, siz bu ülkede yıllarca laikliği nasıl ölçünüz? Üniversite kapılarında başörtülü kızların laikliğini nasıl ölçütünüz, bunu anlatın. Ey Kılıçdaroğlu, başörtüsü ile ilgili düzenlemeyi neden Anayasa Mahkemesi'ne götürdünüz? Ey köşelerinde yazanlar, neden bunu gündeme getirdim şimdi alıyor musunuz? 75 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına sesleniyorum. Biz 9 yıldır kimseye birşey dayatmadık. Biz, öğrenci formatlama derdinde değiliz. İşte dün Fatih projesi hayata geçirildi. "
"Ak Parti iltidarı ile ilgili dış basında yorumlar, tezler yayımlanıyor. Türkiye, ekonomideki, diplomasideki başarılarıyla dünya medyasında yer alıyor. Kimi zaman Türkiye'nin aleyhine yorumlar da yapılabiliyor. Şimdi geçtiğimiz hafta sonu bir gazetede ABD'li bir yazarın Türkiye ile ilgili bir sözü yer alıyor. Belli ki o yazar Türkiye hakkında çok yanlış yönlendirilmiş. Burada saklanan bir durum var. Bu ABD'li yazarın sözleri CHP Genel Başkanı tarafından bir iç politika malzemesi haline getirdi. Bu ifadeler bir iç politika malzemesi haline getirilince biz de bu yazarın sözlerini inceledik. Türkiye'yi anti-demoratik bir ülke olarak değerlendiren bu yazar 2010'da İsrail'e gitmiş. Biz bunu hatırlattık, kendisi de bize 'İsrail'de tutuklu gazeteci yok' dedi. Kılıçdaroğlu da bu sözleri papağan gibi tekrarladı. Umuyorum ki İsrail'e arka çıkan bu sözleriyle birilerinin gözüne girmiştir.Bakıyorsunuz bir gün BDP'nin vagonu oluyor bir gün yabancı yazarlara çanak tutuyor. Bu yazarı Türkiye'ye davet etti. Kendisinden bir ricam var. Lütfen bu yazarın CHP ziyaretinden sonra birlikte İsrail'e gitsinler. İsrail'de tutuklu gazeteci yok demek en hafif tabiriyle yalancılıktır, haksızlıktır. Filistin mücadelesine haksızlıktır."