Bir siyasi partinin kurulur kurulmaz iktidara gelmesi ve her seçimde daha yüksek oy alarak iktidara getirilmesinin, üzerinde uzun uzun çalışma yapılması ve incelenmesi gereken konu olduğuna dikkati çeken Şahin, "Bunun altında yatan nedenler nedir? Kanaatimce bunun birinci nedeni AK Parti ile bu partiyi kuran kadroların kurulduğu günden bu yana hep milletin diliyle konuşmasıdır. Bu milletin emanetine sahip çıktılar ve o emaneti asla yere düşürmediler. Milletin değerleriyle savaşan değil, o değerlere sahip çıkan hatta değerleri yaşayan kadro kurdular. Millet iradesinin üzerinde beşeri anlamda iradeyi asla kabul etmediler. 'Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir' sözünü kitaplarda ve duvarlarda süslü vecize olarak değil, bizzat siyasetin eksenine oturttular" ifadesini kullandı
"Millet iradesine sahip çıkmak, o emaneti yere düşürmemek ne demek?" diyen Şahin, Anayasa'da yazıldığı gibi Türkiye'de demokratik sisteme karşın yıllardır vesayet rejimi olduğunu anlattı.
Şahin, şöyle devam etti:
"Bir demokrasi, bir de vesayet rejimi var. Seçimler yapılmış, siyasi partiler seçimleri kazanmış ve hükümet olmuşlar ama iktidar olamamışlar. Hükümetler gelmiş-gitmiş. Kim olmuş iktidar? Birtakım üniformalı ve üniformasız vesayet erbabı. Halk seçmiş, iktidara getirmiş. Vesayet erbabı zaman gelmiş Meclisi kapatmış, siyasileri almış hapse tıkmış. Nitekim 27 Mayıs'tan sonra biri başbakan, ikisi bakan siyasetçiyi idama götürmüş. Türkiye, yıllardır böylesine vesayet rejiminin altında olduğu için normal demokratik ülkede olması gerektiği kadar gelişememiş, kalkınamamış, büyüyememiş.
İşte biz milletin emanetine sahip çıkacağız, bu emaneti de asla yere düşürmeyeceğiz. Biz bu ülkede millet egemenliğini hakim kılmaya çalışıyoruz."
- Vesayet rejimi
Vesayet rejimi ve ortaklarıyla ilk kez 2007 seçimleri öncesi karşılaştıklarını aktaran Şahin, o dönemde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolduğunu anımsattı.
Meclisin Anayasa gereği yeni cumhurbaşkanı seçme aşamasında olduğuna işaret eden Şahin, şunları dile getirdi:
"Biz de AK Parti olarak Mecliste çoğunluktuk. Cumhurbaşkanı seçecek kadar çoğunluğumuz vardı. Başbakan Yardımcımız, Kayseri Milletvekilimiz Abdullah Gül Bey'i cumhurbaşkanı adayı gösterdik. Ertesi gün vesayet rejimi ortağından açıklama geldi. Genelkurmayın internet sitesinde bildiri yayımlandı. Bildiride 'Cumhurbaşkanlığı makamında laikliğe sözde değil, özde bağlı cumhurbaşkanı isteriz' deniyordu. Abdullah Gül'ün eşi tesettürlüydü, başörtülüydü. Bunun anlamı 'Eşi başörtülü cumhurbaşkanı istemiyoruz' demekti ama biz bu bildiriye daha önceki siyasilerin yaptığı gibi sessiz kalmadık. Hükümet olarak yaptığımız açıklamayla dedik ki 'Silahlı Kuvvetler mensupları, Genelkurmay Başbakanlığa bağlıdır. Herkes, her kurum anayasal sınırlar içerisinde görevini yapsın. Cumhurbaşkanını kimin seçeceği Anayasa ve iç tüzük belirtmiştir, Meclis seçecektir. O, siyasetin işidir. Herkes olduğu yerde bulunsun, herkes kendi işine baksın."
Şahin, hükümetin açıklamasının ardından daha önce hiç yaşanmayan bir olayın vuku bulduğunu aktararak, "367 krizinin" çıkarıldığını söyledi.
Ne Anayasa ne de iç tüzükte benzeri durum olmadığına dikkati çeken Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Madem ucube kararlarla cumhurbaşkanı seçimine engel olmaya çalışıyorsunuz, o halde biz de 'cumhurbaşkanını halka seçtireceğiz' diye anayasa değişikliği yaptık çünkü vesayet rejimiyle hesaplaşmak gerekiyordu. Bu hesaplaşmada karar verecek milletin kendisiydi. Milletimiz bizi 2007'de yüzde 47 ile tekrar iktidara getirdi. Sonra 367'yi aştık ve Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtik. Bu, Türkiye'de vesayet rejimi taraftarlarının yediği en ağır darbelerden biriydi. Her askeri müdahale, darbe, sivil siyaset alanını daraltmıştır, askeri alanı genişletmiştir. Vesayet rejimi ve darbelerle hesaplaşma konusunda AK Parti iktidarı olarak önemli adımlar attık.
Milletin, AK Parti'ye sahip çıkmasındaki ikinci neden çok önemli hizmetler ortaya koymamızdır. Kişi başına düşen milli gelir önemli ölçüde arttı. Türkiye, borç batağındaydı. IMF'ye borcumuzun tamamını ödedik. Şu an Türkiye'nin IMF'ye tek borcu yoktur. Bir gelişme daha oldu, şu anda IMF icra direktörlerinden biri Hazine Müsteşarımız İbrahim Çanakçı'dır. IMF'den borç, emir, talimat alan Türkiye, şimdi IMF'yi yönetir hale geldi."
- Paralel yapı
Ülkenin bir vesayetten kurtulurken başka vesayetle karşı karşıya kaldığını, bu vesayetin hiç umulmayan yerden çıktığını anlatan Şahin, cemaatleri sivil toplum örgütleri gördüklerini anlattı.
Şahin, Türkiye'de muhtelif cemaatler bulunduğunu belirterek, insanların dini, sosyal ve kültürel bakımdan gelişmesine, daha iyi vatandaş olmasına hizmet ettiklerini düşündüklerini vurguladı.
Bu doğrultuda çalışan herkesin kendileri için yeri ve kıymeti bulunduğuna işaret eden Şahin, zamanla paralel yapının devlet içinde devlet olmaya heveslendiğini gördüklerini söyledi.
Ülkede, Türkiye Cumhuriyeti'nin hedefleriyle, yöntemleriyle uyuşmayan hedefleri ve yöntemlere sahip yapı oluştuğuna dikkati çeken Şahin, şöyle konuştu:
"Bu yapının hakimi, savcısı, bürokratları, akademisyenleri var. Maaşı devletten, emir ve talimatı amirinden değil, abisinden alıyor. Böyle bir yapı oluşmuş. Bu yapı hükümetimize yargısal darbe girişiminde bulundu. Birtakım yasa dışı dinlemelerle, montaj kasetlerle, Recep Tayyip Erdoğan için 'dönemin başbakanı' diyerek fezlekeler hazırlamak suretiyle hükümeti alaşağı etmeyi düşünmüş olacak ki bir süreç başlattı. Nasıl üniformalı ve üniformasız vesayetle mücadelede başarılı olmuşsak, bu vesayet adayıyla da mücadelede ediyoruz, onda da kısmen başarı sağladık. O da Türkiye'de amacına ulaşamayacaktır. 17-25 Aralık'ta yargısal darbe girişimi amacına ulaşmış olsaydı, Başbakan Erdoğan'ın koluna kelepçe takılsaydı, hükümet yıkılsaydı ne olacaktı? Herhalde Pensilvanya'daki zat 'Humeyni' gibi Türkiye'ye gelecekti. Hesapları oydu ama tutmadı.
AK Parti ve devletimiz böylesi bir yapılanmayı asla kabul edemezdi. Sadece biz değil, hiçbir devlet kabul edemez. Bir devlet, hiyerarşi düzeni içinde başka yapılanmayı kabul edemez. Türkiye'de dini kullanarak devlet içinde paralel yapılar oluşturan kim olursa olsun onlarla mücadele etmek, Türk devletinin ve milletin iradesiyle seçilmiş iktidarların görevidir."
Şahin, İslam dinini öğrenmek için okyanus ötesi ülkelerden, Amerika'dan yapılacak dini yayınlara ihtiyaçları bulunmadığına işaret ederek, "Dini, İslami bilgimiz buna yeter. 'Herkül.org'lardan dini yayınlara ihtiyacımız yok. İslam'ın beşiği bir ülkeyiz. Ülkemizde her türlü imkan var. Her türlü vesayetle mücadele etmek AK Parti iktidarı olarak görevimizdir. Bundan sonra da devletimizin içinde yapılanma görürsek onunla da mücadele etmek görevimizdir" değerlendirmesinde bulundu.
- CHP lideri Kılıçdaroğlu'na çağrı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na çağrıda bulunduğunu ve 'diren Sayın Davutoğlu' dediğini kaydeden Şahin, şu ifadelere yer verdi:
"Ne demek istiyor, biliyor musunuz? 'Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasa'da cumhurbaşkanına tanınmamış yetkiyi kullanmak ve Bakanlar Kurulu'na başkanlık yapmak istiyor.' Muhalefet ve özellikle Kılıçdaroğlu, diyor ki 'Sayın Davutoğlu, buna izin verme'. Amacı Cumhurbaşkanı ile Başbakanımız arasında sorun meydana getirerek partimizi zayıflatmak. Başbakanımıza 'diren Davutoğlu' diyen Kılıçdaroğlu'na buradan, Bartın'dan sesleniyorum. İlk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Bakanlar Kurulu'na başkanlık yaptı. Başbakan İsmet İnönü idi. Aynı şeyi İnönü için de söylüyor musun, o da direnmeli miydi? Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Bakanlar Kurulu'na başkanlık yapmıştı zaman zaman. Menderes de başbakandı. Süleyman Demirel de Turgut Özal da yapmıştı. Cumhurbaşkanı'nın Başbakan'la Bakanlar Kurulu üyeliği ile bir araya gelmesinden, tecrübelerini paylaşmasından daha güzel ne olabilir?"
Muhalefetin cumhurbaşkanlığı saraylarıyla da ilgilenmeye başladığını aktaran Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:
"Efendim, çok büyükmüş. Büyük millete büyük Türkiye'ye büyük saray yakışır. Özellikle ana muhalefet önünü görmekten aciz. Geleceği okuyamıyor. O, Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı inşallah Türkiye bir gün başkanlık sistemine geçecek, başkanlık sistemine geçmiş Türkiye'nin başkanlık sarayı olarak da düşünüldü. Onun için geniş tutuldu. Şimdi cumhurbaşkanlığı hizmetleri için kullanılıyor. İleride İnşallah bu millet kabul eder ve anayasa değişikliğini gerçekleştirirsek Türkiye, başkanlık sistemine geçebilir. Bu, tam başkanlık, yarı başkanlık sistemi olabilir. İşte o zaman Türkiye'nin böylesi yapıya ihtiyacı var. Biz AK Parti olarak Türkiye'nin geleceğini görüyoruz."
AK Parti Çankırı Milletvekili İdris Şahin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un ve partililerin katıldığı, tek listenin yer aldığı kongrede il başkanlığına Hüseyin Manav seçildi.