Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, kanser ile ilgili önemli bilgiler verdi

Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, kanser ile ilgili önemli bilgiler verdi: “Üzüntü, kanser riskini artırır. Besinler bu kadar bozulmuşken, genetik yatkınlığın kanser yaptığını düşünmüyorum...”

Kanser, adıyla bile korkutmaya yetiyor. Toplumda görülme sıklığı önlenemez bir hızla artan kanserin, kesin bir tedavisi ise hala bilinmiyor. Gıda tüccarlarına karşı mücadelesiyle adından söz ettiren İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, kanserle ilgili verdiği bilgilerle ezberleri bozuyor...
Kanser ile beslenmenin ilişkisi var mı?
Batı bilimi kanseri sigara, alkol, hareketsizlik ve aşırı kiloya bağlar. Ama bunlar kanserdeki artışı açıklamaya yetmez. Mesela bir meme kanseri bağıra bağıra 'Ben sigara nedeniyle geliyorum' demez. Alkol desek, Türkiye'de alkol kullanımı çok düşük. Obezite elbette bir sorun, ama obezite neden kanser yapar dendiğinde bir açıklama yok. O zaman da ilk akla gelen şey beslenme oluyor. Çünkü herkes bir şekilde karnını doyurmak zorunda. Yediklerimiz dış görünüş olarak eskisi gibi görünüyor, ama raf ömrüne ve bozulma biçimlerine baktığınızda tamamen değişmişler. Yoğurt ve ayran ekşimiyor, meyvelerin tadı yok, sosis, salam gibi ürünlerde ise hiç kokuşma yok. Yediklerimizin bütünü doğal bozulma biçimini yitirmiş.
Genetik yatkınlık nasıl bir risk taşıyor?
Genetik yatkınlık kanserde önemli bir yer tutmuyor. Bugüne kadar yapılan araştırmalar, genetik nedenli kanserlerin çok az olduğunu gösterdi. Kanser hücresinde de genetik değişiklik var. O halde sorun hücrede değil, hücrenin yaşadığı ortamda. Biz kansere yol açan değişikliği hep kanser hücresinde aramışız. Peki ya sorun hücrede değil de çevredeki dokunun bozulmasındaysa? Çünkü denetimi bağ dokusu yapıyor. İşte uzun raf ömrüne sahip market gıdasıyla beslenmek de bu bağ dokusunu etkiliyor. Dolayısıyla siz uzun raf ömürlü ambalajlı gıdayı bir kez yerseniz sorun yok, ama ucuz marketlere gidip, beslenmenizin bütününü bu tür uzun raf ömürlü gıdaya çevirirseniz uzun zamanda hastalıklar ardı sıra gelişmeye başlıyor.

Kanser neden bu kadar arttı?
Kanserde çok net bir artış var. On beş yıl önceyle karşılaştırdığımızda o dönemden bu döneme olağanüstü bir artış var. Ancak aslında bütün kanserler artmıyor. Mesela böbrek tümörleri artıyor. Pankreas kanserleri geçen senelerde çok artış gösterdi. En önemlisi, ciddi bir yaş kayması var. Meme kanserini eskiden 50 yaş sonrasında görürdük. Şu an 20'li yaşlarda görüyoruz. Kanser 15 yıl önceki gibi seyretmiyor. Bu benim şahsi gözlemim. Eskiden mide kanseri dediğiniz zaman tedavi etmediğinizde üç ay, ederseniz altı ay yaşam süresi vardı. Şimdi hastalar iyileşiyor. Yani hastalığın klinik şekli değişti.
Hangi gıdalar kansere yol açıyor?
Verimi artırıyoruz diye kimyasal biçimde üretilmiş, raf ömrü uzasın diye de aşırı işlemden geçirilmiş bütün endüstriyel gıdalar zan altındadır. Bu aşırı fiziksel işlem dediğimiz aşırı basınç ve sıcaklık işlemidir. Mesela meyve suları, bunların sıkım sonrasında aromasını ayırıyorlar, sonra 130-140 dereceyle ısıtıyorlar. İşte bu aşamada içerisindeki besleyici unsurların tamamı ortadan kalkıyor. Katkısız mı, katkısız, ama içerik tamamen değişmiş, besleyici unsur kalmamış.
Aşırı üzüntü kanser yapar mı?
Evet yapar. İnsan vücudu bir ağ örgüsü içerisinde yaşıyor. Tıpkı bir kanaviçe gibi... Eşini kaybetme, ani ölüm, ağır üzüntünün üzerinden gelememe... Ağır üzüntüde insan vücudu çözülüyor. Bağışıklık sistemi çöküyor. Bu gibi durumlarda ani kanser tablosu ortaya çıkabiliyor. Üzüntüyle kanser arasında ciddi bir bağ var. Toplumun bir de genel ruh hali var. Son 30 yılda toplumda neşelilik miktarı azaldı.
Kanserde tedavi şart mı?
İlk önce kanserli hücrenin hastalık belirtilerine bakılması lazım. İncelemeye kalksak 30 kişinin 5'inin tiroidinde kanserli hücrelere rastlarız. Bu durumlarda hasta belki kanserli hücrenin alınmasını isteyip kemoterapi ve ışını reddedebilir. Ancak suni bir kanser pazarı oluştu. Doktorlar reddediyor. 'Ya benimsin ya kara toprağın' diyor. Biz kanser tedavisi görmemiş hastaların doğal seyrini bilmiyoruz. Doğal seyrini bilsek acaba ne olacak? 10 yıldır meme kanserine müdahale uygulanmamış bir hasta var mesela. Biz tedavi etmeye kalksaydık 10 ay yaşamazdı. Tedavinin de olumsuz bir etkisi var. Yapılan her şeyi mübah göstermeye çalışıyoruz. Her hastaya kemoterapi ve ameliyat önermiyorum. Akciğer kanseri olan adamın bir şikayeti yoksa dokunmanın anlamı yok.
Kozmetik ürünleri kanser yapar mı?
İçine yatmadığınız sürece bir sorun yok. İki ayda bir saç boyatmaktan bir şey olmaz. Bazıları haftada bir saçını boyatıyor. Ama bir ruj sürdüm kanser oldum, olmaz. Bu bir oje olamaz mesela. Kanser parmaktan emilmez. Saç boyasını saç köklerine uygulanmadığını sürece risk oluşturmaz.
Peki neleri yememizi öneriyorsunuz?
Doğasına aykırı üretilmiş gıdalardan uzak durmalısınız. Süt ve yoğurt bu sebeple büyük öneme sahip. Ekşimeyen yoğurt dediğinizde durum değişiyor, çünkü yoğurt Türkiye'de çok tüketiliyor. Siz yoğurdu Hollanda'nın gıdasından çıkarsanız önemli etki yaratmaz, zira orada çok tüketilen bir şey değil. Hala güvenle ve mutlaka tüketilmesi gereken gıdalar kuru fasulye, mercimek gibi bakliyat ve kemikli koyun eti. Koyun, üretim açısından meraya çıkarılmak zorunda olduğundan büyük baş hayvanların etlerinden daha güvenli.
Marketlerdeki hazır gıdalar hakkında düşünceleriniz neler?
Son yıllarda ne değişti diye bakıyorsunuz, en büyük değişim gıdada görünmekte. Artık pazarlardan alışveriş yapmıyoruz, uzun raf ömrüne sahip market gıdaları tüketiyoruz.
GDO yemlerle yapılan üretim almış başını gitmiş. Eskiden 8 litre süt veren hayvan bu yemlerle 40 litre süt veriyor.
İyi de bu nasıl oluyor, alınana hala süt denebilir mi? Benzer üretim değişikliği meyveler için de söz konusu. Meyvenin olgunlaşmasını durduran ilaçlar kullanıyorlar. Gıdadaki bu ciddi değişiklik elbette hastalıkların kapısını açar, çünkü "ne yersek oyuz."

MANGAL MASUM
Mangalda pişirilen etlerin, sebzelerin kanserojen olduğu söyleniyor. Doğru mu?
Gıdada bu kadar çok kansere neden olabilecek endüstriyel değişiklik varken, işi mangala bağlamak mantıksız. Zira bir kere biz, günde üç öğün mangal yememizi gerektiren koşullarda yaşamıyoruz. Yılda kaç kere mangal yiyoruz ki? Ayrıca mangal alevinin etin özellikle yağında lipoik asit denen bir bileşiğin ortaya çıkmasına neden olduğu ve bunun kansere karşı koruyucu bir kaynak yarattığını söyleyen bilimsel araştırmalar da var. Burada en önemli husus mangal yapılacak odun kömürünün iyice yanmış, yani kor haline geçmiş olmasıdır. Bu aşamadan sonra zaten duman çıkarmaz ve olası riskli yanma ürünü kimyasallar da bertaraf edilmiş olur. GÜNÜN DİĞER HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.