Bu görüntüler Cerrahpaşa'dan! Onlarca hasta incelendi! Koronavirüsle ilgili önemli çalışma

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde koronavirüs döneminde hastanede tedavi gören hastalardan 210'u deri bulguları açısından incelendi. Yapılan araştırma uluslararası bir dergide yayımlanırken, çalışmayı yürüten Başhekim ve Cilt Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Zekayi Kutlubay "Bu araştırma sadece kurdeşen, kızarıklık, kaşıntı gibi cilt bulgularının Kovid-19 belirtisi olarak ele alınamayacağını ortaya çıkardı" dedi.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :12 Temmuz 2020 , 11:49 Güncelleme Tarihi :12 Temmuz 2020 , 11:54
Bu görüntüler Cerrahpaşa’dan! Onlarca hasta incelendi! Koronavirüsle ilgili önemli çalışma

İÇİNDEKİLER

Çalışmayı yürüten Başhekim ve Cilt Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, "Bu araştırma, ateş, öksürük, nefes darlığı gibi Kovid'e spesifik diğer belirtilerden biri eşlik etmediği sürece sadece kurdeşen, kızarıklık, kaşıntı gibi cilt bulgularının Kovid-19 belirtisi olarak ele alınamayacağını ortaya çıkardı" dedi.

İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, koronavirüs salgını sırasında hastanede tedavi gören hastalardaki deri bulgularının Kovid belirtisi olup olmayacağına dair yaptıkları araştırmanın detaylarını anlattı. Doç. Dr. Kutlubay, sonuçları uluslararası tıp dergilerinden "Dermathologic Therapy"de geçtiğimiz haftalarda yayınlanan araştırmada, 210 hastanın üç hafta boyunca deri bulguları açısından izlendiğini belirterek, "Salgın henüz ülkemize gelmeden önce İtalya'dan, İspanya'dan yapılan bildirilerde ve birtakım haberlerde, farklı deri döküntülerinin Kovid'in ilk belirtisi olabileceği ya da Kovid'li hastalarda bazı deri bulgularının aslında çok sık ortaya çıkabileceğine dair tartışmalar vardı. Ülkemizde de Kovid-19 vakaları ortaya çıkınca hastanemizde gerek serviste, gerekse yoğun bakımda yatan hastaları biz de bu açıdan tarayalım istedik. Çalışma sonuçlarımız geçtiğimiz haftalarda uluslararası bir dergide de yayınlandı" dedi.

"KURDEŞEN TEK BAŞINA KOVİDİN İLK BELİRTİSİ SAYILAMAZ"
Bu çalışmayla kurdeşen ya da kaşıntının tek başına Kovid'in ilk belirtisi olamayacağının da ortaya konduğunu anlatan Doç. Dr. Kutlubay, "210 hastayı taradık, bunlar içerisinde 52'sinde Kovid döneminde ortaya çıkan deri bulgularını kaydettik. Salgın döneminde cilt bulgularının Kovid'li hastalarda çok sık görüldüğü ve bunun da hastalığın bir ilk belirtisi olabileceği yönünde sorular da oluşmuştu ama bizim çalışmamız bunun böyle olmadığını gösterdi. Tek başına deri bulgusu, Kovid'i işaret etmez. Kaşıntı veya döküntüye ateş, nefes darlığı ya da öksürük gibi diğer belirtiler de eşlik ediyorsa o zaman hasta Kovid açısından değerlendirilmelidir ve mutlaka test yapılmalıdır" diye konuştu.

"EN SIK ELLERDE DEZENFEKTANLARA BAĞLI TAHRİŞE RASTLADIK"
Üç hafta boyunca takip ettikleri 52 hastada en sık gördükleri deri bulgusunun yüzde 30 oranla kırmızı deri döküntüleri olduğunu anlatan Doç. Dr. Kutlubay, Kovid tedavisi gören hastalarda en çok rastlanan cilt hastalıklarını şu şekilde sıraladı: "Hastaların üçte birinde eritem dediğimiz kırmızımsı lekeler dikkatimizi çekti. Yer yer döküntünün de eşlik ettiği bu lekelere daha çok ellerde rastladık. Bunlar da çoğunlukla Kovid'den dolayı değildi. Aslında çok sık dezenfektan ya da kolonya kullanımına bağlı meydana gelen daha çok egzama tarzı yani alerjik deri döküntüleri şeklindeydi. İkinci sırada yüzde 23 oranında karşımıza çıkan bizim 'makülopapüler' dediğimiz, tüm vücutta 5-6 milimetre çapına ulaşabilen deriden kabarık, kısmen deri seviyesinde olan, bazen kepekli kabuklanma da yapabilen döküntülerdi. Bunlar daha çok gövdede ve kollar ile bacakların üst kısımlarında mevcuttu. Üçüncü sırada ise ürtiker yani kurdeşene rastladık. Hastaların yüzde 14'ünde kurdeşen meydana gelmişti. 1-2 milimetreden 15-20 santimetreye varabilen çaplarda; çok kaşıntılı, hastayı canından bezdiren cilt sorunlarına yol açmıştı. Son sırada ise yüzde 8 civarında minik pıhtı atmalara bağlı olarak gelişen özellikle parmak uçlarında meydana gelen nekroz dediğimiz deri dokusunun ölmesiyle karakterize siyah kabuklu yaralar yer aldı"

"EK HASTALIK ARTTIKÇA DERİ DÖKÜNTÜSÜ RİSKİ DE YÜKSELİYOR"
Bu çalışmanın en önemli bulgularından birinin, Kovid'e eşlik eden deri hastalıklarının özellikle 55-75 yaş arası hastalarda daha çok rastlanması olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Kutlubay, sözlerini şöyle sürdürdü: "İkinci sırada ise yoğun bakıma giren hastalar geliyor. Yüzde 40'ında deri bulguları gördük. Bir de komorbit dediğimiz ek hastalığı olanlarda, örneğin diyabet gibi, kronik akciğer hastalığı gibi, kalp hastalığı gibi, Kovid'e cilt hastalıkları daha çök eşlik ediyor. Hatta ek hastalık sayısı arttıkça deri bulgularının çıkma oranı da yükseliyor. Mesela tek bir komorbit hastalığı olanda yüzde 30'ken, iki tane böyle ek hastalığı olanda bu oran yüzde 40-50'lere çıkıyor. Bu çalışmanın en önemli sonucu ise Kovid'e özel bir deri bulgusunun olmadığının ortaya çıkması. Yani örneğin kızamıkta, ağız içerisinde azı dişinin kenarında ufak bir döküntü olduğu zaman hemen aklımıza kızamık gelir ve testleri o yönde de ilerletiriz. Ama Kovid için bu tarz özel cilt bulgularını tespit edemedik. Yani ateş, öksürük nefes darlığı gibi Kovid'e spesifik diğer belirtiler eşlik etmiyorsa derideki belirtiler tek başına Kovid'i düşündürtmüyor"

"STRESE YA DA TEDAVİDE KULLANILAN İLAÇLARA BAĞLI DA GELİŞEBİLİYOR"
Hastalarda meydana gelen cilt hastalıklarının Kovid'in kendisinden ziyade hastanede yatmaya bağlı stres ve izole bir tedavi şekli almış olmalarından kaynaklanabileceğini de anlatan Doç. Dr. Kutlubay, sözlerini şöyle noktaladı: "Bu hastalar zaten Kovid oldukları için ona bağlı stresleri artıyor. Ölüm korkusu da yaşayabiliyor insanlar. Depresyona girebiliyorlar birtakım metabolizma dengeleri bozulabiliyor bu nedenle. Ayrıca sitokin fırtınası nedeniyle birtakım hücresel olaylara neden olabiliyor vücutta; bu da deri hastalıklarını tetikleyebiliyor. Ayrıca tedavide kullanılan ilaçların yan etkilerine bağlı olarak da döküntüler meydana gelebiliyor. Bu farkların dikkatlice ayırt edilerek hastaların değerlendirilmesi gerekiyor."