İLGİNÇ bir telefon geldi.
Arayan bir akademisyendi.
Önemli üniversitelerimizden birinde profesördü.
Kendini anlattı önce.
Milliyetçi bir ideolojisi olduğunu belirtti. Yazılarımı beğeniyle ve ilgiyle takip ettiğini söyledi. Ancak bir konuda bana kırgın olduğunu vurguladı. "İttihatçılara çok yükleniyorsun.
Özellikle Enver Paşa'ya haksızlık ediyorsun" diye. Şaşırdım. Enver Paşa Almancıydı. 1. Dünya Savaşı'nda Almanlar'ın yanında yer almamız için verdiği mücadeleden tutun da savaşın sonlarına doğru kaybedildiğini gördüğünde İngilizlere nasıl yanaştığına kadar bilinmeyen yanı yoktu. Hatta İngilizler'in onu nasıl reddettiğini de yazmıştım daha önce.
İttihatçılar Batı hayranıydı.
Akademisyen okuruma günümüz siyasetinde milliyetçilik denince ilk akla gelen rahmetli Türkeş'in ittihatçılarla ilgili yaptığı açıklamaları hatırlattım.
"İttihat ve Terakkiciler vardı yakın tarihimizde.
Enver paşalar, Talat paşalar vardı" diye başlıyor o konuşmasına rahmetli Türkeş ve devam ediyor; "Birçokları bunları çok beğenir. Bunları çok dürüst adamlar olarak tarif eder. Bak Enver Paşa gitti Türkistan'da şehit oldu der. Ama koca Osmanlı devletini yıktıktan sonra neye yarar. Osmanlı'nın son döneminde iktidara geldiklerinde Arnavutluk Osmanlı devletine bağlıdır.
Sınırları Adriyatik Denizi'ndedir. Rumeli, Selanik, Manastır, Niş, Kosova bizim idaremizdedir. Libya ve Çad bizdedir. Sınırımızın bir ucu Afrika'da Ekvator çizgisindedir. Arabistan, Yemen bizdedir.
Osmanlı'nın bir ucu Hint Okyanusu'ndadır.
İttihatçıların iktidarında 10 yıl içinde hepsi gitmiştir. Anadolu işgale uğramıştır. İşte İttihat ve Terakki, işte Enver Paşa, işte Cemal Paşa, işte Talat Paşa." 27 Aralık 1907'de Paris'te, Ermeni Devrimci Federasyonu "Taşnaksutyun"un davetiyle Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklerin katılımıyla Ahmet Rıza, Prens Sabahaddin ve Malumyan'ın ortak başkanlığında 2. Jön Türk Kongresi yapıldı. 3 gün süren kongrede bütün ayrılıkçılar ve İsrail'in kurulmasını isteyen Siyonistler "İttihat ve Terakki" çatısı altında toplandı ve katılımcıların 2. Abdülhamid Han'ı devirmek için birleştikleri 29 Aralık'ta yazılı olarak beyan edildi. Ardından Macedonia Mason locasında darbe planları yapıldı. İsrail'in kurucusu Rotschild ailesinin sahibi olduğu bankanın müdürü Emanuel Carasso da bu locanın Üstad-ı Azam'ı idi. Darbe planını ittihatçı Jön Türklere hazırlayıp veren ise İngiliz Tapınakçı şövalye Aubrey Herbert'ti.
3 Temmuz 1908'de Enver Bey ile kol ağası Niyazi Bey "İngiltere Kralı ile Rus Çarı Rumeli'yi paylaştı" yalanıyla 3. ordu subaylarından oluşan yaklaşık 400 kişilik bir grupla dağa çıkarak askeri müfettiş Şemsi Paşa'yı öldürdüler. Böylece Abdülhamid Han'a darbe planının ilk aşaması için düğmeye basılmış oldu.
Abdülhamid Han 24 Temmuz'da bu Batı aşığı ittihatçıların kullanılmasıyla tahttan indirildi. Rahmetli Türkeş'in deyimiyle iktidara gelen İttihatçılar o dönem üç kıtada toprakları olan 600 yıllık koca cihan imparatorluğunu 10 yıl gibi kısa bir sürede darmadağın edecek politikalara imza attı. Şimdi Abdülhamid Han'ın tahttan indirildiği 24 Temmuz tarihini bizim Gazeteciler Cemiyeti her yıl "Basın ve özgürlük bayramı" diye kutluyor. İttihatçılar "Filistin'i vermem" diyen Abdülhamid Han'a darbeyi tebliğe Emanuel Caraosso'yu göndererek intikam aldı.
Bununla da yetinmeyerek Selanik'e gönderip hınçlarını almak için bir Yahudi'nin yerleşim yerinde ev hapsine aldı. O dönemde Ermeniler Doğu Anadolu'yu istiyordu.
O yüzden İttihatçılara Filistin'i isteyen Siyonistlerle birlikte yatırım yaptılar.
Paris'te topladılar, ellerine planları verdiler. Osmanlı'yı parçalara ayırmak isteyenlerin himayesinde toplantılar düzenleyerek Batı hayranı Türk subayları ile emellerine ulaştılar.
Bugün değişen bir şey var mı? O dönemde yeryüzünün en büyük sömürgecisi İngiltere'ydi ve Tapınakçı Şövalyeleri Aubrey Herbert ile planlarını uygulamaya koydular. Bugün de yeryüzünün en büyük sömürgecisi Amerika'nın himayesinde milyarlarca dolarlık askeri desteğiyle terör örgütü PKK ve onun siyasi kanadı HDP ile iş tutan bir AKIL var. Ve o akıl terör örgütünün siyasi kanadıyla bizim "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganına sarılan muhalefeti yan yana, omuz omuza getiriyor. O PKK'nın siyasi kanadı HDP milletvekilinin "Mustafa Kemal'in p..leri" demesine rağmen hem de. Ve her türlü gündemde yalan yanlış bilgilerle tüm sorumluluğu iktidar üzerine atan bir kampanya başlatılıyor.
Diyarbakır'da öldürülen çocuğun üzerinden bile iktidara, devlete muhalefet tarafından saldırılar başlıyor.
Çocukları dağa kaldıran ve tecavüzler dahil her türlü kirliliği üzerinde toplayan, çocukların eline silah vererek ölüme yollayan PKK'nın siyasi kanadı da hemen bölgede Narin için sokaklara dökülüyor. PKK'nın dağ kadrosundan bir terörist kameralar karşısına geçip "Türkiye'deki özgür basına sesleniyorum" diyor. "Hüda Par'ın üzerine daha fazla gidin" diye talimatlar yağdırıyor.
Özgür basın dediği CHP'yi destekleyen medya.
Birilerinin kapalı kapılar ardında tıpkı geçmişte olduğu gibi bir şeyler planlayıp düğmeye bastığı kesin. İçeride bunlara çanak tutan kullanışlı eleman çok.
Osmanlı'nın 10 yıl gibi kısa bir sürede parçalara ayrılmasına hizmet eden Batı aşığı ittihatçı kafaların torunları aramızda. Tabii ki Batı başkentlerinde yaşayanlar, son yıllarda dışarıya muazzam bir açılım yapan Türkiye'ye engel olmak isteyecekler.
Tabii ki, geçmişte başarılı oldukları operasyonlarla ve kullanışlı elemanlarla gelecekler. Ancak bugün unutturulan tarihini ezbere bilen, geçmişini sorgulayan, ecdadına neden yıllarca sövdürüldüğünü araştıran bir gençlik geliyor. İşleri o kadar kolay değil.