Bakıyorum da; herkes hayran olmakla, adil olmak arasında gezintide.
O yüzden seçicilik de tartışılıyor.
Düşünüyorum da, Eurovision'da Türkiye'yi temsil edecek kişiyi seçecek bir jüri oluşturmak zor mu?
Galiba zor. Çünkü yüreklerde kalmayan adalet, seçimlere de yansıyor.
Temsil etme kriterlerini kendi ruhunda belirleyemeyen insanlar, yıllarca yanlış seçimlerle kendilerini ispatladılar!
Tıpkı ülkenin sanat ve spor ödüllerinin dağıtımında olduğu gibi.
Paralı hanzoların, güzellik yarışmalarında jüri üyesi olduğu, başka bir ülke var mı?
Bir kitapta okumuştum; adını hatırlayamadığım yazarı kusuruma bakmasın, aşağıdaki bilgiler o yazara aittir.
Türkiye'de ilk güzellik yarışması 1920'li yılların sonlarında yapıldı.
Bir Ermeni vatandaş kraliçe seçildi. Neden seçildiğine gelince, kendisi yarışmanın yapıldığı sinemanın yer göstericisiydi.
Yani seçimdeki adaletsizliğin ilk belgesi.
1931 yılındaki yarışmanın erkek jürisine, bir kadından tepki mektubu gelmişti. "Jüriyi kadınlardan kurmalısınız, erkekler kadın güzelliğinden anlamaz!"
Adaletsizliğin cinsiyet ayrımı da, bundan 80 yıl önce başlamıştı.
Şimdi TRT'nin internet sitesinden Eurovision'u temsil etmek için öne çıkan isimlere baktım da... Birinde şarkıcı Atiye önde, diğerinde şarkıcı Bedük.
Herkes kendi gönlünün sultanını seçerken, kendince doğruyu seçtiğini düşünüyor.
Peki doğru nedir?
Gerçek sanatın, popülerliğe yem edildiği bir düzende, doğruyu biraz zor buluruz.
O yüzden internet sitelerinde değerleri tüketen neslin seçimlerine saygı duymakla, tepki göstermek arasında sıkışıp kalacağız.
Artık güç onlarda.
Yer göstericiler onlar.
Tıpkı, ilk güzellik yarışmasında kraliçe seçilen, yer gösterici kadın gibi.