Şu CHP'liler alem adamlar hakikaten. 'Belediyelere ana okulu açma' imkanı tanıyan düzenlemeyi AK Partili belediyelerin çoğunlukta olduğu 2007'de AYM'de iptal ettiriyor, 'kreş görünümlü ana okulları açamazsınız' denildiğinde de, 'iktidar kreşlerimizi kapatmaya çalışıyor' diye feryat ediyorlar. Burs konusunda yaptıkları gibi yani.
Kreş görünümlü ana okullarında çocuklarımıza ne öğretmeye çalıştıkları, ayrı bir mesele. Ancak, konunun hukuki yönünü iyi bilmeleri gereken belediye başkanları ve hatta CHP Genel Başkanı'nın yalan söylemeleri, düşündürücü.
Ülkenin önemli iç ve dış meselelerine kafa yorup, çare ve çözüm teklifleri geliştirmek yerine palyatif konularla günlerini geçiren halefleri gibi, önceki genel başkan Kılıçdaroğlu da atraksiyonlardan medet umar halde.
Cumhurbaşkanı seçilemediği gibi bir de genel başkanlık koltuğunu kaybetmek Kılıçdaroğlu'na ağır gelmiş olmalı ki, gündemde kalabilmek için bulabildiği her fırsatı değerlendiriyor. Bireysel şikayet geri çekilse de artık kamu davasına dönüşen bir dosya ile ilgili ifadeyi büyük bir mücadele olarak lanse etme çabası da bundan.
Konu, 2014'te açılan bir hakaret davası. Kılıçdaroğlu, 8 senedir savunmasını yapmadığı için, Prosedürün tamamlanması için savunmasını yapması gerekiyor. Ancak, savunma hakkını kullanırken, mahkemeyi söylediklerinde hakaret olmadığına inandırması gereken Kılıçdaroğlu, yine yalan ve hakaretlere sarılınca yeni bir tazminat davası ile karşı karşıya kaldı.
Genel başkan iken, milletvekilleri maaşlarından keserek oluşturulan 'hakaret fonu' güvencesiyle aklına her estiğinde hakaretlerde bulunan Kılıçdaroğlu'nun, artık bu fondan yararlanamayacağına göre, Cumhurbaşkanımızın bir kez daha affedeceğini umup ummadığı, merak konusu. Korumalarının yemek ücretlerini bile çok gören CHP yönetiminin, yeniden genel başkanlık hevesi ile esip savuran eski genel başkana 'başının çaresine bak' deme ihtimali çok yüksek çünkü.
Şikayete konu olan beyanında hakaret olup olmadığı hakkında savunma yapmak üzere geldiği mahkemede söyledikleri evlere şenlik olan Kılıçdaroğlu'nun, 'savunma için değil, işlenen suçları kayıtlara geçirmek, hesabını sormak ve tarihe not düşmek için geldiği' iddiası, bildik şeyler.
Ancak, TSK'nın yurt dışı operasyonları için çıkarılan tezkereye, PKK uzantısı DEM'le iş birliği yaptığı için hayır diyen Kılıçdaroğlu'nun, 'ne mutlu ki bana Sayın Yargıç, karşınıza vatana ihanetten de çıkmadım' demesi, düşündürücü.
Açıkça ihanet olan bu davranışı, o zamanlar da vatanseverlik olarak pazarlamaya çalışmıştı Kılıçdaroğlu. Üstelik, Türkiye'nin menfaatleri için atılan adımları da ihanet olarak tanımlamıştı… Burunlarının, Pinokyo misali büyümesini zaten beklemiyoruz. Ama yalancılıkta epey mesafe alan CHP'lilerin asıl başarıları, yalan söylediklerinde yüzlerinin de kızarmayışı…