Suç örgütü kurmak ve yönetmek, rüşvet, irtikap, ihaleye fesat karıştırmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme gibi suçlar sebebiyle tutuklanan İmamoğlu ile ilgili gelişmeler, birilerinin hayal dünyasında yaşamakta ısrarlı olduğunu gösteriyor.
Yaşananları taktıkları at gözlüğü açısından değerlendirmeyi tercih edenlerin beklentileri çok yüksek. Ancak, durumu en güzel şekilde izah etmek için, 'ekran başka gerçek başka' denebilir. Yargı süreci başlamış durumda ve 'yargılayamazlar' ve benzeri çıkışların da anlamı yok.
İmamoğlu'nun gözaltına alındığı günden beri ısrarla tekrarlanan 'suçlamaların sadece 4 gizli tanığın beyanına dayalı olduğu' iddiası kocaman bir yalan, mesela. Daha ilk tutuklanma aşamasında 4 gizli tanık ve çoğu etkin pişmanlıktan faydalanmayı uman 21 kişi söz konusuydu. Şu anda bu sayı 50'yi geçmiş durumda.
Konunun esasına temas etmemeye dikkat eden CHP Genel Başkanı'nın ilk günden itibaren insanları sokağa davet, birtakım yerli markalara yönelik boykot, ülkemizi Batılı ülkelere şikayet ve bu arada İngiltere Başbakanı Starmer'a 'terk edilmişlik hissettikleri' şeklinde sitemde bulunmak gibi meşguliyetleri olduğu, malum.
CHP'nin İmamoğlu konusunda takındığı tavrın bir stratejinin gereği olduğunu düşünenler var. Ancak köklü bir partinin, yolsuzluk suçlamaları sebebiyle tutuklu bir kişi tarafından adeta esir alındığını düşündüren gelişmeler söz konusu. Bu, 38. Kurultay ve başka bazı hususlarda ayyuka çıkan iddiaların gerçek olma ihtimalinin yüksek olduğuna işaret.
Emniyette ve hazırlık soruşturmasında sorulanları 'muhatap almadığı' ya da benzeri ifadelerle cevaplandırmayan İmamoğlu'nun, cezaevinden New York Times ve ardından Financial Times'a gönderdiği makalelerde konunun esasına değinmemesi, şaşırtıcı değil. Ancak dünya çapında muteber yayın organları olarak kabul edilen bu gazetelerin, -muhtemelen yüksek bir bedel karşılığında-, bu makaleleri yayımlaması, medya etiği açısından düşündürücü.
İmamoğlu, Özel ya da aynı zihniyettekiler hayal dünyasında yaşasalar da, öncelikle adı geçenin diplomasının iptal edildiği gerçeğini bir kenara not etmekte fayda var. Otuz beş sene sonra diplomam iptal edildi diye şikayet eden İmamoğlu'nun, mezun olduğu İÜ İngilizce İşletme Fakültesi'ne yatay geçişinin hukuksuz olduğu artık netleşti.
O dönemde üniversite imtihanlarında ter döken yüz binlerin kul hakkına girmiş olması ayrı bir husus olan İmamoğlu ve beraberindekiler, mevzuatımızda bu konudaki uygulamalardan geri dönüş olmadığını biliyorlardır.
Eski Türkiye'de olmadığımız için yargı konusunda hiçbir müdahaleye eyvallah edilmeyeceği de çok net.
Cumhurbaşkanı adaylığı ile yargı karşısında dokunulmazlık kazanabilme hayalinin artık anlamı kalmadığına göre, İmamoğlu ve çevresi artık konuya gelebilirler. Çırpınmanın faydası yok çünkü…