Kenan Evren'e ibretlik ceza
12 Eylül 1980'in ardından pek çok öğrenci hareketi liderinin ırzına geçildi. Bazılarının gözleri önünde annesi, eşi, kızı ya da kardeşi çırılçıplak soyuldu; onlara akıl almaz iğrençlikler sergilendi. O dönemde yapılan işkenceler sonucu "erkekliğinden olduğunu" düşünen pek çok genç, cezaevlerinde intihar etmek istedi.
Çoğunun isimlerini biliyoruz. Ama, "incinmesinler" ve "rencide olmasınlar" diye hepsinin üzerine bir sünger serildi. 12 Eylül tartışılırken işin bu tarafını ayrıntıları ile gündeme getiren pek olmadı. Olayın hassaslığından dolayı olmayacak da!
Hep, genel olarak "haksız tutuklamalardan" söz edildi. İdamlar gündeme getirildi. Cezaevlerindeki kötü muameleler tartışıldı. Yapılan işkenceler sonucu hayatını kaybeden gençlerin isimleri sıralandı...
Bunlar doğru, ama... O dönemde, dillendirilemeyen, kimse ile paylaşılamayan çok ağır başka dramlar da yaşandı! Kenan Evren, bütün bu gerçeklere rağmen, hala o dönemi savunuyor. Hatta, yazılanlara bakılırsa, yakın çevresine şu sözleri bile söyledi:
- Onlara beni yargılama zevkini tattırmam. Bu işi yargıya bırakmam.
Tabancamdaki bir kurşun yeter. İntihar ederim.
Sonuç ortada. Can tatlı geldi. Kenan Paşa savunmaya geçti. Yargının vereceği kararı beklemeye başladı.
Yargı nasıl bir karar verir, bilemem. Ayrıca, suçlu bulunsalar bile yaşlarından dolayı Evren ve Şahinkaya'nın alacakları cezanın infaz edilip edilemeyeceği de tartışmalı.
Ben, şimdi o günlere dönüp bazı örnekler vermek istiyorum...
12 Eylül sonrası, Mamak Askeri Cezaevi'nde gençlere sözde "ıslah edici" insanlık dışı muameleler yapılıyordu.
Tuvaletleri temizleme görevi onlara verilmişti. "Tuvalet temizleme" dediysem, sakın yanlış anlaşılmasın. Bu "görev" öyle alışılmış usullerle yapılmıyordu. Paspas yoktu. Fırça ya da başka bir temizlik aleti kullanılmıyordu.
Sırası gelenlere deterjan ya da çamaşır suyu da verilmiyordu. Bu iş yapılırken, eldiven kullanmak hayal bile edilemezdi.
Kural açık ve netti:
Sırası gelen, o tuvaletleri çıplak elle temizliyordu. Eller dirseklere kadar kuburlara sokuluyor, tıkalı olanlar açılıyordu. İğrense de, midesi boşalsa da herkes "görev" denilen bu iğrençliği sürdürmek zorundaydı.
Aksi halde... Üzerlerine dört bir yandan coplar iniyordu:
- Durma, temizle lan! Şimdi diyorum ki... "Görev" adı verilen o iğrençliğin çok daha hafifi, sadece bir gün Kenan Evren'e yaptırılsa... Hatta bu işi çıplak elle yapmasa, elline eldiven de verilse...
Bir gün boyunca yüzlerce kişinin kullandığı tuvaletleri temizlese...
Gerçekten çok merak ediyorum, nasıl bir psikoloji içine girerdi? Acaba o durumda da "Ben doğru yaptım" diyebilir miydi? Diğer cezaevlerindeki uygulamalar neydi, bilmiyorum. Ancak Mamak Askeri Cezaevi'nde bütün erlerin adı "komutan", bütün tutukluların adı da "lan"dı.
Oturmak, kalkmak, yer değiştirmek o "komutan" adı verilen eli coplu erlerin iznine tabiydi. İçerideki kişi genel müdür, kaymakam, subay da olsa kural değişmiyordu. Tutuklu, oturduğu yerden kalkmak için avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
- Komutanıııımmm... "Komutan" olan er cevap veriyordu:
- Söyle lan.
Tutuklu, "Tuvalete gidebilir miyim komutanım?" diye soruyor. Genellikle de "otur lan" cevabını alıp, copu yiyordu.
O erin ne zaman keyfi olur ve izin verirse, o vakit tuvalete gidilebiliyordu.
Uzatmaya gerek yok. Madem o dönemdeki uygulamaları savunuyor ve "biz doğru yaptık" diyor... Kenan Paşa'yı alalım. Başına da asker elbisesi giymiş ve IQ'su oldukça düşük bir adam dikelim.
Oturup kalkarken, tuvalete giderken, pozisyon değiştirirken O da "komutanıııımmm" diye bağırsın. "Ne var lan?" cevabı üzerine de talebini iletsin:
- Tuvalete gidebilir miyim, komutanım?
24 saat dayanabilir mi, acaba?
O durumda da "Bizim yaptığımız doğruydu" diyebilir mi?