Diyorlar ki:
-O gençler orada kitap okuyordu. Polis neden onlara gaz bombası atıp su sıktı?
Tartışılır, ama diyelim ki gerçekten kitap okuyorlardı. Ya da tuvallerini götürmüş resim yapıyorlardı. Farz edelim ki o yasa dışı örgüt pankartları orada yoktu. Polise atmak için parka elden ele taşınarak taş da yığılmamıştı.
Ne fark eder? Bu neyi değiştirir?
Bu eylemin Türk Ceza Kanunu'ndaki karşılığı belli:
"Kanunsuz İşgal."
Üstelik, bu işgal günlerce sürdü. Polis defalarca "boşaltın" uyarısında bulundu.
Başbakan eyleme destek verenleri kabul etti, "yapmayın" dedi.
Verdikleri cevabı hepimiz duyduk:
-Hayır, biz direneceğiz!
Durum bu olunca müdahale geldi.
Medeni bir ülkede ne yapılması gerekiyorsa o yapıldı. Çünkü, ilk günden itibaren orada "kanunsuz bir işgal" vardı!
* * *
Taksim'deki eylemlere gelince...
Yapılanların tamamı kanunsuz gösteriydi.
Polis, her defasında müdahalede bulunmadan önce defalarca uyardı. Her seferinde de bu uyarıyı dinleyen olmadı.
Dağılmak bir tarafa, göstericilerin arasından polise taş ve Molotof kokteylleri atanlar oldu. Direnmek için barikatlar oluşturuldu.
Bu da başlı başına bir suç. Kanunsuz eylem de polise mukavemet de bizim kanunlarımızda suç olarak düzenleniyor.
Yetmez, bunlara destekçilik yapmak, tahrik etmek de ayrı bir suç. Üstelik, bütün bunları ben söylemiyorum. Açın ve bakın; kanunlarımız öyle diyor!
* * *
Devam edelim...
Gece yarıları sokaklara çıkıp havalı klakson, vuvuzella ve tencere-tava çalmak da TCK'da "suç" olarak öngörülmüş. "Huzur bozma" başlığı altında düzenleniyor. "Biz eylem yapıyoruz" denilerek yolları kesmek, araçları durdurmak ve zorla dörtlüleri yaktırıp klakson çaldırmak da suç.
Duvarlara, cadde ve sokaklara küfür ve hakaretler yazmak da bizim kanunlarımıza göre polisin engellenmesi gereken bir eylem.
Vatandaşın araçlarına zarar verilmesi, TCK'da "ızrar" olarak düzenleniyor ve yaptırım gerektiriyor.
Kamu malına zarar vermek ise, daha ağır yaptırımlar gerektiren bir suç.
Sözün kısası, baştan sona bir suç silsilesi ile karşı karşıyayız. Kamuoyuna "masum gösteriler" olarak sunulmaya çalışılan bu eylemlerin tamamı suç!
Peki biz ne yapıyoruz? Basınıyla, siyasetçisiyle, sivil toplum örgütleriyle bu suçları alkışlıyoruz. Suçu önlemeye çalışanları da yerden yere vuruyoruz.
Hukuk Devleti kavramı ayaklar altında.
* * *
Dün, CHP'nin Meclis Grup Toplantısı'nı izledim. Bir siyasi parti toplantısından çok sokak eylemini andırıyordu. Baktım, son 50 yılda bir arpa boyu yol kat edilmemiş. Yine, çiğnene çiğnene artık sakızlara dönüp eskimiş o malum slogan tekrarlanıyordu:
-Faşizme karşı omuz omuza, faşizme karşı omuz omuza...
Ardından, 40 yıl önce üniversite kantinlerinde atılan bir başka slogan geliyordu:
-Direne direne kazanacağız, direne direne kazanacağız...
Nerede? Tabii ki sokakta!
Kılıçdaroğlu da onlara alabildiğine destek veriyordu. Polise ve tomalara direnen eylemcilere övgüler düzüyordu.
Suç, suç, suç... Bunların tamamı suç!
Biz ise, bu suçları işleyenlere "Siz ne yapıyorsunuz?" diye sormak yerine, günlerdir TCK'da çok açık ve net olarak düzenlenmiş suçları meşrulaştırmak için çırpınıyoruz.
Sizce bu işte bir yanlışlık yok mu?