Tutuklamalar başladı
İlk günlerdeki gibi etkili olmasa da marjinal bazı grupların gösterisi haline dönüşse de Gezi Olayları devam ediyor.
Ayrıca, son günlerde ilginç tutuklamalar yaşandı.
Mardin Dargeçitli BDP'li bir aileden gelen ve basının "Palalı Saldırgan" adını verdiği Sabri Çelik, önce serbest bırakıldı. Ardından savcının itirazı üzerine tutuklandı.
Çelik'in suçu: "Kasten yaralama ve görevli memura mukavemet etme."
Havaya ateş eden Palmiye Otel'in sahibi Adnan Subaşı da cezaevine gönderildi.
Subaşı'nın suçu: "Halkta korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde meskûn mahalde ateş etmek ve 6136 Sayılı Kanun'a muhalefet." Yani ruhsatsız silah taşımak.
Yargının verdiği bu kararlar tartışılmadı. "Olmaz, olamaz" diyen de tepki gösteren de çıkmadı.
* * *
Şimdi gelelim eylemcilere...
İyi niyetli ve sadece demokratik bir hak kullanımı için meydanlara çıkanları bir kenara koyalım. Şiddet gösteren diğerlerinin durumlarını "Palalı Saldırgan" ile karşılaştıralım.
Hukuken aralarında hiçbir fark yok!
Polisin "dağılın" çağrılarına uymadılar. Hepsi Sabri Çelik gibi "görevli memura mukavemet" suçunu işlediler.
İçlerinden polise molotof kokteyli, taş ve sapanlarla misket atanlar oldu. Bu eylemlerin sonunda pek çok polis yaralandı.
Sonuçta, onlar da "Palalı Saldırgan" gibi "kasten yaralama" suçunu işlediler. Sebebin şu ya da bu olması veya farklı bir suç aleti kullanılması hukuken durumu değiştirmez. Ayrıca, hukuk önünde kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur. Herkes eşittir.
Şimdi soruyorum:
- Eylemin ilk günlerinde savcıların tutuklanmasını istediği, ancak tamamı serbest bırakılan o eylemciler cezaevine gönderilseydi ne olurdu?
Cevabını siz de biliyorsunuz:
- Çok kişi ayağa kalkardı!
* * *
Havaya ateş ettiği için tutuklanarak cezaevine gönderilen Adnan Subaşı'nın durumu da farklı değil...
Neydi suçu: "Halkta korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde ateş etmek ve ruhsatsız silah taşımak."
Görüntülerini hep birlikte izledik.
Eylemciler de bu suçu defalarca işlediler.
Halkın yoğun bulunduğu yerlerde molotof kokteylleri kullandılar. Polise havai fişeklerle saldırdılar. Resmi ve özel araçları devirip yaktılar. Geceleri yolları trafiğe kapattılar, barikatlar kurdular, caddelerde lastikler yaktılar. İnsanları zorla korna çalmaya ve tepki göstermeye zorladılar...
Bunlar da halkta "kaygı ve panik" doğurmadı mı? O atılan molotof kokteylleri silah değil mi?
Üstelik, bizim kanunlarımıza göre, onların suçları daha ağır. Hukuka bakılırsa, TCK'nın şu maddelerini de ihlal ettiler:
1) Görevli memura mukavemet.
2) Kamu malına zarar vermek.
3) Izrar. (Vatandaşın malına zarar vermek.)
4) Halkın huzur ve sükûnunu bozmak.
5) Darp.
(Çünkü, olaylarda dövülenler ve yaralananlar oldu.) Bütün bunları yapanlar da tutuklanmadılar. Savcıların talebine rağmen, adliyelere bir kapıdan girip öbür kapıdan çıktılar.
Oysa, onlar da tutuklanabilirdi. Onların tutuklanması da kanuna uygun olurdu.
Hukuken kimsenin de "niye" diye tepki gösterme hakkı bulunmazdı.
Şimdi kimse yanlış anlamasın. "Palalı Adamla", havaya ateş açan otelci için "Neden tutuklandılar?" demiyorum.
Sürekli olarak "Hak, hukuk ve adaletten" söz edenlerin önüne hukuku koyuyorum.
Bir "çifte standarda" dikkat çekmeye çalışıyorum.
Herkesi de düşünmeye davet ediyorum!