Etiketi şişiren ‘aracılar’ı buldum
Ne zaman gıda fiyatları ile ilgili bir tartışma olsa hemen suçluyu buluruz.. 'ARACILAR..' Enflasyonu etiketler yükseltir, kızacak adam hazırdır..
'SPEKÜLATÖRLER..'
Bunlar canlı kanlı adamlar mıdır bilmiyorum ama 'cüzdanlarımızın düşmanı' oldukları belli. Çünkü tarladaki 50 kuruşluk salatalık bunlar yüzünden 5 liraya evimize girer, 23 liralık karkas et bunlar yüzünden 50 liraya kadar çıkar...
Epeydir bu 'ARACI'ların izini sürüyorum.
Bunlar ne yapıyor da 50 kuruşluk ürün bize 5 liraya, 8 liraya satılıyor.
ARACIların dışında stok maliyeti, fire ulaşım hepsini düşünüyoruz ama yüzde 400'lere varan farka bir anlam veremiyoruz.
Üstelik üreticiden hale gelirken ürünler yüzde 50-60 artıyorken, markete neden yüzde 400'ler ile geliyor?
Mesele yine dönüp dolaşıp ARACIya dayanıyor.
Bu işleri iyi bilen dostum HSS Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Sinangil ile 'ARACILARIN' kimliği üzerine bir sohbet yaptık.
Önce rakamları ortaya koyuyor:
-Son 5 yılda kırsaldan kente göç oranı yüzde 25. Ve 3 milyon kişinin tarımı bırakması sonucu, tarım kesimi üreticileri hem sayı hem sermaye olarak küçüldü. Bankaların tarıma kredi verme iştahları da sınırlı."
-Yani ne oluyor?
- İşte bu noktada sektörü temel olarak "aracılar" fonluyor.
KARPUZA 12 AY
Ben bu 'ARACInın ilk izini bulmanın sevinciyle biraz daha detay istiyorum, anlatıyor:
-İlk aracı seçkin ürünlerde avans ile, sıra ürünlerde ise ürün tarladayken tüm tarlayı kapatıyor. Bu ilk kişiler, topladıkları ürünleri kendi şehir hallerine kısmi vade ile satıyor.
Sonrasında bölge ve büyük şehir halleri devreye giriyor. Bu şehir halinden, örnek Antalya'dan; daha sonra hal esnafı malı yola çıkarıyor ve büyük şehirlere nakliye, yolda oluşan fireyi ekleyip İstanbul'daki dağıtıcıya satıyor. İstanbul'daki halden, malı nihai noktalara satacak kişi yine kısmi vade veya peşin satın alıyor ve kendi araçları ile manav, restoran, kafe, otel, okullar gibi noktalara dağıtıyor.
- Bir dakika sayalım. Buraya kadar 4 tane 'aracı' var. Birde son satıcı 5. Her el değiştirmede fiyat biraz daha artıyor.
-Evet ama son aracı önemli.
Bu son eldeki kişi finansal olarak güçlü olmak zorunda.
Çünkü büyük müşteriler meyve sebzeyi 12 aya kadar çıkan vadelerde ağırlıklı açık hesap alıyor. İstanbul'da bir kısım restoranlarda yediğiniz salatalığı, karpuzu siz peşin ödeseniz de, toptancıya 12 ay vade ile ödeyen kurumlar var. Yani tarladan 1 liraya kopan ürün, vadeli ticaret ve yolda oluşan aktarma ve fireler ve alacak riski sebebiyle son kullanıcıya 4-5 katına geliyor.
-Peki üretici bu aracıları devreden çıkartamıyor mu?
- Güçlü üreticilerde var tabi.
Fakat burada da başka bir risk başlıyor, malı toplatmak, sandıklatmak, kamyon kiralamak ve büyük şehirde toptancıya ulaştırmak.
Peki ya mal İstanbul' a geldi ve toptancı "ben bu malı beğenmedim, almayacağım" dedi ya da, "alırım ama bana vade yapacaksın" dedi. Çiftçi bu aradaki ilave maliyetler, fireler nakliye ve tabi ki en önemlisi vadeli tahsilata nasıl dayanacak?
- Peki çözümü nerede bu işin?
- Diğer bankaların teminatsızlık sebebiyle uzak durdukları tarım sektöründe Ziraat kredi veren olmakla birlikte, garanti veren banka da olmalı. Bankalar altın karşılığı kredi verdikleri gibi patates karşılığı da finansman yapabilir.
Çiftçi müstahsil dilekçeler ile resmi makamları dolaşmamalı, muhtarlar aracılığı ile gerçek tarım çalışanları tespit edilmeli ve gübre, tohum, ilaçları kendilerine dağıtılmalı. Tarım, hayvancılık ile uğraşan kişiler, vergiden arındırılmalı. Şehirlerde bulunan yerel hal fiyatları ile İstanbul'da ki satış fiyatları arasındaki makas daralmalı.
Vadeli satış sistemine çeki düzen verilmeli...
- Görünen o ki, salatalığın suçu yok, üretenin suçu yok; zaten üç kuruşa mal satıyor. Aracının suçu yok; 'Yaptığım ticaret, maliyetim var' diyor.
Marketlerin de bahanesi çoktan hazır; 'Firem çok' diyorlar. Toptancı mal dağıtıp parasını alamıyor.
Geriye bir tek biz kalıyoruz.
Gidip 50 kuruşluk ürünü 5 liraya alanlar olarak en SUÇLUSU biziz...