HERKES kendi mahallesinden yazmaya gayret ediyor. Ancak bir de gerçeklerin kendisi var...
Formaların çıkarılıp bir kenara koyulması gereken bir durumda bile bunu becerdiğimiz pek söylenemez... Neyse... Boş verin...
ESAD'ın düşmesi Suriye'de rejimin devrilmesi üzerine TÜRKİYE manşetlere çıktı. Her ülke, her lider Türkiye'siz cümle kuramaz oldu. Peki bu nasıl gerçekleşti?
Bu sorunun cevabı gelecekte de neler olacağını anlamaya yarayacaktı...
Adım adım örneklerle gidelim...
Haziran 2010'a dönüp bakalım...
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İran'a yeni yaptırımlar öngören karar tasarısını kabul etti. Konsey toplantısında Türkiye ve Brezilya "Hayır" oyu kullandı.
Lübnan ise çekimser kaldı. 15 üyeli konseyde, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ile geçici üyeler Avusturya, Japonya, Meksika, Uganda, Bosna-Hersek, Gabon ve Nijer ise tasarıya destek verdi.
İran'a yönelik yaptırımların içeriği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya'nın yanı sıra Almanya tarafından hazırlandı. 2010'da RUSYA ile ÇİN bile İRAN'ın karşısında yer alabiliyordu... Türkiye ise yanındaydı.
Bu tutumun hemen arkasından İNGİLİZ MEDYASINDAN inanılmaz bir operasyon haberi geliyordu... İngiliz Daily Telegraph gazetesinin yaptığı kurgu habere göre Başbakan Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad ile Tahran'da pazarlık yapıyordu.
Sözde pazarlık sonucuna göre İRAN iki taksitte 25 milyon dolar yollayacaktı. Bu PARA üzerinden ANKARA'nın BM'deki tavrına saldırı gerçekleştiriliyordu.
Haliyle içeride hemen "ŞERİAT YOLDA", "REJİMİ DEĞİŞTİRMEK İSTİYORLAR" manşetleri döşeniyordu. Hiç vakit kaybetmeden görev yerine getiriliyordu. Ankara bu operasyona pabuç bırakmıyor, kendi bildiği yoldan devam ediyordu. 17-25 ARALIK'a gelindiğinde de İRAN etkisi görülmekteydi. İran ile ilişkiler ve kurulan AĞ'lar, BAĞ'lar mercek altına alınıyordu. CIA'den Michael Cohen, tüm defterleri didik didik ediyordu. Yani işin içinde İRAN'a olan yakınlık vardı. Bu rahatsızlık meydana getirmekteydi. Bir anlamda bugün olanlara ışık tutmaktaydı...
İran ŞAH döneminde Amerika'nın en özel müttefiki iken FRANSIZLAR HUMEYNİ ile operasyon yapıyor ve rejim değiştiriyordu. Halk aynı halk olsa da rejim Amerikan karşıtlığı için formatlanıyordu.
İran ile şimdi sarsıntı yaşayan SURİYE de IRAK da aynı frekansı paylaşıyordu. BAAS, Şam'ı da Bağdat'ı da rehin almış, SOLCU'luk ve ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ üzerinden Amerikan karşıtlığı yapıyordu.
İran'da DEVRİMİ yapan FRANSIZ İSTİHBARATI, BAAS ile de ORTADOĞU'da büyük oynuyordu. Bu nedenle IRAK ya da SURİYE'nin iradeleri bu çerçevede değerlendirilmeliydi.
BAAS'ı kuran Fransa'da eğitim gören Mişel Eflak'tı. Ortodoks'tu.
Daha sonra bu yapıya İngilizler müdahil olacaktı... Türkiye'ye de BAAS'ın gelmesi ve Washington karşıtlığının yeşermesi için çok adım atıldı. İngilizler çok didindi.
Olmadı. Tutmadı. Direkten döndü...
7 Ekim HAMAS saldırısıyla aslında FRANSIZLAR'ın kurduğu, ilk taşı koyduğu sisteme saldırı başlatılıyordu. İran da Hizbullah da HAMAS da Lübnan da Yemen de Suriye de Esad da Irak da hedefti... İRAN kurduğu ve yönettiği sistemle Şİİ EKSENİYLE İSRAİL'in burnunun dibine kadar gelmişti. Haliyle TEL AVİV'İN GÜVENLİĞİ MESELESİ CANLANMAKTAYDI... 2013 GEZİ ve 17-25 Aralık operasyonları doğal olarak 15 Temmuz'u getirdi.
Türkiye burada eksen değiştirdi.
TARİHİN DOĞRU TARAFINDA YER ALMA BECERİSİ ASLINDA BURADA FİLİZLENİYORDU.
Aynı tarihlerde sık sık yazdığım gibi İNGİLTERE de AVRUPA'ya veda ediyor, Türkiye ile yeni bir yola çıkıyordu. Amerika zaten ortada bekliyordu... Aslında olan ancak buralarda kimsenin anlamadığı önemli bir kırılma yaşanmaktaydı.
Amerika, RUSYA'ya verdiği payı geri alıyor, bir kısmını İngiltere'ye bir kısmını da Türkiye'ye devrediyordu. Doğal olarak PUTİN buna itiraz ediyordu. İtirazların gölgesinde UKRAYNA SAVAŞI geliyordu.
PAYLAŞIM MESELESİNİ en iyi bilen RUSLAR'dı.
Ellerindekinin alınacağını görmeleri STRESİ artırıyordu. Ruslar gerildikçe doğrudan İNGİLTERE'yi tehdit ediyordu. Amerika'yı değil!
Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra Rus devlet televizyonunda yayına katılan Savunma Komite Üyesi General Andrew Gurulyov, Kaliningrad üzerinden NATO ülkelerine gözdağı verdi. Gurulyov, olası savaş durumunda Rusya'nın Varşova veya Berlin'i hedef almayacağını; bunun yerine ilk olarak Londra'ya füze atacağını söyledi. Doğrudan LONDRA'YI HEDEFE KOYAN AÇIKLAMA ÇOKTU! Neden acaba?
Devam...
Silahların konuştuğu coğrafyalarda Türkiye gücüyle Rusya'yı silip atıyordu. Gerilimi yükseltmeden, ağrısız sızısız yoluna devam ediyordu. Hafter'e ve Esad'a destek olan RUSLAR aynı sonuçla karşılaşıyordu. Çekilmek ve gerçeği kabul etmek durumda kalıyorlardı. 2016'dan sonra oluşan KÜRESEL TABLO Türkiye'yi Anglo-Amerikan yapı ile yan yana getiriyordu. Yahudiler de aynı hedefe yürüyordu. 2010'da İRAN'A VETO'YA KARŞI ÇIKAN TÜRKİYE yeni bir frekansa geçiyordu. Yaşadığımız gelişmelerin sonuçları doğrudan bununla ilgiliydi. Rusya da İran da bölgeden itiliyor bunu bizzat Türkiye kendi gücüyle, aklıyla yapıyordu.
BASRA'dan AKDENİZ'e kadar olan ekseni bunlar değil Türkiye kontrol edecekti... Peki model nasıl olacaktı? Haritayı alıp baktığınızda bölgenin parça pinçik olması muhtemel. Ve kolay.
Küçük parçaları küçük tuşlar gibi düşünüp BATI'nın bunlara basınç uygulaması akla yatkın.
Ancak sakıncalı! Çünkü rakipleri AVRUPA-ÇİN için geçerli olan DOKUYA UZAKLIK, BATI için de geçerliydi. Bence Washington- Londra-Ankara büyük parçada uzlaşacaktı. Bağımsız büyük yapı oluşur ve BATI ile uyumlu olursa sorunlar ortadan kalkardı. Suriye için de diğer ülkeler için de akla en yatkın model buydu. Bu çerçevede TÜRKİYE'nin kontrol ettiği alanlar giderek genişleyecekti... BATI'nın bölgede yaşaması muhtemel olan inanç ve kütür çatışmaları da böylece problem haline gelmeden çözülmüş olacaktı...
Türkiye gelişmeleri doğru okuyor, rota değiştiriyordu, eski defterlerde imzası olan İngiltere, anında kulvarından çıkıyor başka yola sapıyordu, bir önceki küresel ortak Rusya da sınırlandırılıyordu.
Bütün bunlar AVRUPA ve ÇİN'in ideolojiler eşliğinde tutundukları ORTADOĞU'dan kovulması içindi. Çöreklenmeleri istenmiyordu. Mücadelenin tanımı buydu. Anglo-Amerikan ittifakı bir de NETANYAHU gibi bir adam buluyor ve istediklerini yaptırıyordu.
Uzaktan bakınca İngiltere küresel taleplerini sıralıyor, Amerika da "O zaman gereğini yap" diyordu... Rusya'nın İSTANBUL'daki BARIŞ GÖRÜŞMELERİNİ Boris Johnson'un bozduğunu söylemesi boşuna değildi. Aralıksız Londra'nın tehdit edilmesi de... Türkiye, RUSYA'nın dışarıda sınırlı bir güçle kalacağı yeni dengenin oturmasını sağladığı için BÜYÜK PAY alacaktı. Türkiye başarısız olsa belki İngiltere şu an büyük sıkıntı içindeydi! Bilinmez...
HAZAR'dan BASRA'ya oradan AKDENİZ'e kadar uzanan eksen değişecekti. Gelişmeler alt alta konulduğunda DEĞİŞİMİN DEVAM EDECEĞİ kaçınılmaz olarak görülüyordu... Bazıları yine anlamayacak ancak Türkiye yine başrolde olacaktı... Türkiye'nin sorunu uzun yıllardır EKSENİNİ belirleyip KONUM bildirmemesiydi.
Şimdi bu gerçekleşti. Dengeler değişti... Bunu da çok yazdık zaten...