GELENEK olduğu için Amerika'da kim başkan olursa anında "TÜRK DOSTU" ya da "TÜRK KARŞITI" gibi klişelerle olayları anlamaya çabalıyoruz. Olmayan bir ŞIK üzerinden yürümeyi tercih ediyoruz. Türkiye gibi tarihi, gücü, derinliği olan bir ülke DOST ya da DÜŞMAN tanımlamalarının dışına çıkıp AKILLA adım atar. Olaylara böyle bakar. Aranılan dost ya da düşman yoktur, çıkarlar vardır... Bu açıdan Trump'ın ekibinde kimin olduğunun hiçbir önemi yoktu.
Herkes gibi onlar da ülkelerinin çıkarlarına bakacaklar.
Biz de...
7 Ekim HAMAS saldırısından sonra değişen ve değişecek olan dengeyi iyi analiz etmek durumundayız. Binlerce kez yazdım! Bölgedeki mücadele İsrail ile HAMAS-HİZBULLAH arasında değildi. İran'la da değildi. Bunlar ellerine tutuşturulan vekaletlerle giden vagonlardı! Savaş çok daha büyük ve sarsıcıydı. Devlet Bey bunu anladığı için olsa gerek düne kadar CAN ATALAY'a OSMAN KAVALA'ya terörist derken şimdi terörist başı üzerinden bölgeyi titretecek bir oyun kurma çabası içindeydi.
Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki krizi manşetlere taşırken şimdi "Türk-Kürt kardeştir" gerçeğine park ediliyordu...
Küresel çapta üretim adresi, paranın yönü, silahlanma ve ittifak biçimi değişmekteydi. Bir de hiç unutulmaması gereken Amerika'nın kapanması gereken CARİ AÇIĞI vardı...
Bu ve benzeri bileşkeler gelip merkezinde bizim olduğumuz coğrafyanın kaynamasına neden oluyordu. HAMAS'ın başlattığı İsrail'in orantısız karşılık verdiği kurgu sürecekti! İran sıradaydı. Aslında sırada olan FRANSA-İNGİLTERE-ÇİN'di.
Türkiye kapışan büyük güçlerin ihtiyaçlarını bir ölçüde karşılayıp kendi payını büyütmenin yolunu aramalıydı. Yeni bir PAYDA oluşturulmalıydı yani...
Yaşayacaklarımıza buradan bakmalıydık.
Amerika bölgeden çıkar mı?
Çıkmaz! Mümkün değil. Hint- Avrupa koridorunu planlayan akıl, güzergah üzerinde onlarca ÜS'se ev sahipliği yapmakta.
Delhi'den başlayıp Basra'yı geçen Birleşik Arap Emirlikleri- Suudi Arabistan-Ürdün-İsrail üzerinden ilerleyen HAYFA'dan AVRUPA'ya bağlanacak rota üzerinde onlarca AMERİKAN üssü vardı. Yıllar öncesinden inşa edildi! GÜVENLİK için.
Risk olarak değerlendirilen unsurlar da HAMAS-HİZBULLAH- İRAN'dı... Ateş altına alındı. Türkiye de İKİNCİ SIRADA TEHDİT olarak görülmekteydi. İran meselesi sonuca ulaşınca yani Şİİ etkisi tamamen sıfırlanınca mesele Türkiye'nin kapısına gelecekti.
Muhtemelen Devlet Bey bunu ifade etmekteydi. İSRAİL-İRAN arasındaki büyüyen savaşın bizi etkilememesi mümkün değildi.
Bu sebeple Bahçeli "Söylediğimiz her şeyin arkasındayız. Oyumuz artıyormuş, oyumuz azalıyormuş, vatan tehdit altındayken, milli birlik duvarlarımız sallanıyorken başımızı kuma gömmek bizim kitabımızda yazmayan alçalma halidir" ifadelerini kullanıyordu.
Tüm dengeleri sarsacak olan koordinata parmak basarak "İsrail ile İran arasındaki gerilim, savaş ihtimaline yakındır" finalini yapıyordu... Bu SAVAŞTA, YPG/SDG'nin rol alacağını, bölgedeki tüm KÜRTLER'in ve bir ölçüde ARAPLAR'ın işin içine çekileceğini görmek için DİPLOMAT olmaya gerek yoktu.
AVRUPALI istihbarat teşkilatları geniş zaman içinde hem Türkiye'de rejimin inşasına ellerini sokmuşlar hem de Amerikan'ın birinci derece dostu olan ŞAH rejimini mollalarla değiştirmeyi başarmışlardı.
İran'daki İSLAMİ REJİM tamamen ÇİN'e yaslanan bir hal almış ve bu Amerika'nın IRAK'a yaptığı iki harekatın anlamını ortadan kaldırmıştır.
Kürtler'i IRAK'ın kuzeyine taşısalar da Suriye'nin üçte birinde YPG/SDG'yi meydana getirseler de TAHRAN'a güç veren enerji kanalları hala canlı ve tazeydi.
KÜRESEL mücadelenin ritmi, İRAN-IRAK- SURİYE-LÜBNAN'da değişimin kaçınılmaz olduğu şıkkını önümüze getirmekteydi.
KÜRTLER üzerinden de "Bunun Türkiye'ye yansıması nasıl olur?" sorusunu sormak ve sağlıklı cevap bulmak, sırtımızı dönemeyeceğimiz bir gerçek olarak karşımıza dikiliyordu.
İRAN etkisi ile bölgeye yayılan AKIMIN önü kesilirken öyle ya da böyle KÜRTLER özne olarak sahne alacaktı. Bunca yıldır yapılan yardımların, verilen silahların, eğitimlerin bir amacı olmalıydı! Suriye kesinlikle DEĞİŞECEKTİR. "Esad" diye bir isim kalmayacak, kalsa bile küçük bir alanı kontrol edecekti.
İran ve Irak "Şİİ" rüzgarının tersten esen haliyle karşılaşacaktı.
Yani AVRUPALI güçler ile ÇİN'in bölgede kapladığı alan daraltılacak mümkün olursa da sıfırlanacaktı. HİNDİSTAN'ın her geçen öne çıkabilmesi için ORTADOĞU'da ÇİN'in ayak izlerinin silinmesi şarttı. Doğal olarak Pekin'in arkasındaki güçlerin de... Zaten sınırları çizen, ideolojileri belirleyen, ihraç eden ve bölgenin ritmini ayarlayan Fransa-İngiltere ikilisiydi... Çin son dönemde arkadan sessizce gelen güç olarak öne çıkıyordu.
Bu saydığım aktörlerin bölgede gücünü devam ettirmesi Washington'un gerilemesi, küresel iddiasından vazgeçmesi olarak okunmalıydı. Mücadelenin kısa tanımı buydu.
İşte içeride siyasi çekişmeler sürerken Devlet Bey bir anda vitesi 4'e attı. Gezi'den, Kavala'dan, Atalay'dan, Demirtaş'tan uzaklaşıp ÖCALAN'a geldi... Ve dün altını çizerek "VATAN TEHDİT ALTINDA" dedi. Benim de zaman zaman "SINIRLARIN DIŞINA TAŞMAYAN
MİLLİYETÇİLİK"ten kopmadığı için eleştirdiğim Devlet Bey, ÖCALAN kartını öne sürerek bütün büyük oyuncuları etkileyecek KÜRESEL bir hamle yaptı. Siyasi risk alarak hem de...
ÖCALAN sahne alır mı almaz mı bilemem. Ancak ÖCALAN'ın rolünü üslenmesi DEM'de KANDİL'de ve AVRUPA'da ciddi sarsıntı meydana getirirdi.
Bölgenin sınırlarını çizenler ÖCALAN'ı istemezlerdi. Onların adamları başkaydı. Bahçeli'nin adımı içeride sürpriz olarak değerlendirilse de asıl şaşıranlar YABANCILARDI! Devlet Bey'den hiç beklemedikleri bir gol yiyorlardı!
Sık sık yazdığım gibi Türkiye'nin geleceği bu tabloda KÜRTLER'i önde tutarak bölgede oynayacağı rolle ilgiliydi.
Devlet Bey'in ÖCALAN kartına itirazı, TUSAŞ'ta ve Kayyum'da gördük. Ya Türkiye OLAN BİTENE kayıtsız kalmayıp bölgeye FORMAT atacaktı ya da atılacak FORMATIN İÇERİYE YANSIMALARINI İZLEYECEKTİ... Özellikle İRAN'ın doğrudan hedef alınması şıkkını iyi analiz edip sınırlarımız içine, oradan da SURİYE'ye akışını iyi hesap etmeliydi!
Çok sarsıcı gelişmelerin yaşanacağı bir evredeydik.
Yoğurdun bile üflenip yenmesi gereken bir zaman diliminden geçmekteyiz... Eğer gelecekteki 100 yılı konuşuyorsak yeni adımlar, fikirler, düşünceler, kurgular, hamleler gelmeliydi.
Veriler değişmeden sonucun değişmesini beklemek fazlasıyla iyi niyetli bir bakış açısı olurdu...