ORTADOĞU, yeni dengenin yeşereceği yer olduğu için hala canlı ve merkez olma özelliğini koruyor. Suriye'de yaşananlara da, yaşanacak olanlara da buradan bakmakta fayda var.
Haftayı bitirirken aslında "Mücadele kimle kimin arasındaydı?", "Türkiye yerini nasıl tespit etti?", "Tarihin doğru tarafında durmak ne demek?" gibi soruların cevaplarını arayalım...
Son 10 yıla baksak net olarak bir yandan GERMENLER'in diğer yandan Anglo-Saksonlar'ın etkisini çekiştirmesini görürüz. Tarihi bir dava tarihi bir kavga bu. Bir de işin içine RUSYA girerse... Sınırlarımız içinde yaşanacakları büyük ölçüde dışarıya bağladığımı bilirsiniz. Binlerce sağlaması vardır. Siyasi iktidarların ömürleri de aynı şekildedir...
Açalım...
Macron, Fransa'da iş başına geldikten sonra bitmeyen bir savaşı tekrar başlattı. Bilerek ya da bilmeyerek. Hatırlarsınız çok tartışılan "NATO'NUN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ" sözü, orduları silahları hedef almıyordu. AVRUPA'nın stratejik yürüyüşünün değişmesi gerektiğinin ilanıydı... Sözlerin derinliğini Trump'ın, "Biz olmasak şu anda Paris'te ALMANCA konuşuyordunuz" tepkisinden ölçme imkanımız vardı...
Macron da, aynı MERKEL gibi AVRUPA-AVRASYA-ORTA ASYA birleşmesinden yanaydı. Bunun fikir babası Putin gibi görünse de, MERKEL bu projeye aşıktı.
Rusya'dan ucuz gaz alacak petrol ülkesine akacak teknik imkanları Kremlin'e sunacak, elde eteği ENERJİ avantajlarıyla üretecek, ÇİN'den yarı mamul alacak sattıkça kazanacak kazındıkça KÜRESEL LİDERLİĞE soyunacaktı.
Putin de, DERİN RUSYA da "İNGİLTERE OLACAĞINA ALMANYA OLSUN" tezine yatırım yapıyordu. Ruslar, "EN kötüsü İngilizler ile düşman olmak.
Daha da kötüsü dost olmak" derdi... Bir de DOĞUM GÜNÜ PASTASININ TEK KİŞİYLE YENMEYECEĞİNİ HERKESTEN İYİ BİLİRLERDİ... Moskova, enerji vanasının ellerinde olmasını oyun kurmaya yeteceğini varsayıyordu.
KUZEY AKIM BORU HATLARI bu nedenle Slovakya, Macaristan ve Polonya gibi AVRUPA'daki pek çok ülke, BU HATLARIN ALMANYA'nın projesi olduğunu ve başlarını derde sokacağını dile getirmekteydi. Merkel durmuyordu. Savunuyordu.
Dün de bugün de...
Binlerce kez "Amerika ile AVRUPA asla ve kat'a dost değil. Sarışın mavi gözlü olmaları sizi kandırmasın" diye yazdım.
Not düştüm. Bir İtalyan gazeteci de, aynı çizgiden sesleniyordu: AVRUPA'NIN AMERİKAN MÜTTEFİĞİ OLDUĞUNU SÖYLEMEK 20. YÜZYILIN EN BÜYÜK YALANIDIR...
Avrupa hiçbir zaman ABD'nin partneri olmadı, hep rakibiydi. Bu nedenle hep dünya savaşlarıyla gücü kırılmaya çalışıldı... Doğru mu? Net...
Devam... Putin, 2011'de Avrupa ile kurduğu ilişkinin AVRASYA üzerinden ASYA'yı kapsamasını istiyordu. Merkel gibi...
Bu doğal olarak Washington'un imparatorluğunu kaybetmesi muhtemelen içeride de bölünmesi demekti.
Londra'nın ADA dışına çıkamaması anlamına gelmekteydi. Sık sık 2016 BREXIT ile 15 Temmuz Kalkışması'nın yol ayırımı olduğunu yazıyorum.
Putin'in 2011'deki gösterdiği hedef de SINIRLANMASI için KÜRESEL DENGELERİN TEKRAR İNŞAASI İÇİN YETERLİ bir nedendi! Merkel- Putin istediklerini yapsalardı, Anglosaksonlar Pasifik'te ve Atlantik'te birer adadan başka bir şey ifade edemeyeceklerdi. Afganistan, Irak, Suriye, Ermenistan, Azerbaycan, Yemen, İran ve diğerleri... 2011'den sonra kulvarlar netleşmeye saflar tutulmaya başlanmıştı...
Almanya'nın AVRUPA'yı peşine takarak Rusya'dan Hindistan'a, oradan da Çin'e kadar uzanması tüm dengeleri silip atacaktı. Bunu en iyi Beyaz Saray ile Buckingham biliyordu.
Yapılması gereken en önemli hamle, Avrupa ile Rusya arasındaki bağı kopartıp atmaktı. Bush'tan Obama'ya, Trump'tan Biden'a kadar tüm Amerikan başkanlarının itiraz ettiği KUZEY AKIM HATLARI İPTAL EDİLMELİYDİ.
Bu nişanın atılması demekti.
Öyle de oldu. Ukrayna savaşı peşinden geldi. Hayal kuranlar bir anda kendilerini kabusun içinde buldular...
NATO hakkında en net konuşan Macron, sonra durum tespiti yaptı. Fransız lider Emmanuel Macron, "Putin Ukrayna'yı işgal ederek NATO'yu yani ittifakı elektroşokla uyandırdı" dedi.
Fransa AVRUPA ORDUSU kurulması i��in bastırıyor, ancak ANGLO-SAKSON aklı buna izin vermiyordu.
Berlin'den PEKİN'e kadar hayal kuranlar, UKRAYNA'ya saplanıp kalıyordu. Bunlar olurken Suriye'de kriz tırmanıyor, MACRON-PUTİN-MERKEL
İSTANBUL'a geliyor, Başkan Erdoğan'la görüşüyor ve birlik görüntüsü veriyordu. Suriye'nin kaderini tartışıyorlardı... Rus Büyükelçi Karlov Ankara'da suikasta uğrasa da, Rus uçağı da düşürülse Ankara-Moskova arasındaki denge ve sıcaklık bir şekilde kuruluyordu...
Ortada Türkiye'nin merkezinde olduğu KÜRESEL bir savaş vardı.
Suriye bunun bir ayağıydı.
Rusya'nın rolüne razı edilmesi, kulvara sokulması görevi Ankara'nındı. Bu da büyük bir güç gösterisiydi.
AVRUPA-RUSYA-ÇİN eksenine ANGLO-SAKSON aklı, YAHUDİLER'i de yanına alarak itiraz ediyordu.
Türkiye de burada önemli yeri kapladığı zaman gidişatın rengi değişiyordu. Ankara'nın üslendiği rol büyük olduğu için alması gereken pay da büyüktü. Başta CHP olmak üzere muhalefetin anlamadığı buydu. Berlin- Paris-Moskova'dan ASYA'ya uzanan ekseni kesip atan Erdoğan'ın içeride Özgür Bey'in partisine alan bırakması mümkün mü?
Aklınız alıyor mu? Olur mu?
Sizce de muhalefetin içerideki tüm çıkışları anlamını yitirmedi mi? Eksik ve zayıf bir görüntüye bürünmedi mi?
Avrupa'yı uykuya yatırdılar, Rusya'yı kenarda tuttular, Çin'i de bekleme moduna aldılar! Türkiye, ileri çıkan emin adımlarla yürüyendi...
Tarihin doğru tarafı yani...
Muhalefetin işi gerçekten zordu..
Ne diyeceklerdi ki...
Küresel çapta kaybedenleri savunacak halleri yoktu...