Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 10 Eylül 2024

G'üç dengesi

BENİ takip edenler bilir. Sık sık Amerika ile İngiltere arasındaki küresel rekabeti ve içerideki dalgalanmaları yazıyorum. Yakın tarihimizin özeti budur! Bir de bu dengenin getirdiği acıların faturası vardır. Asker-sivil-siyasi-işadamıöğrenci- profesör-üniversite-derneklersivil toplum örgütleri ve futbol kulüpleri gibi aktörler bu savaşın içinde çok kez bilmeden bazen de bilerek yer alır. Bu bizim ayak bastığımız toprakların yazılmayan çizilmeyen söylenmeyen gerçeğidir.
EN son yaşadığımız dalgalanma da TEĞMENLERİN KILIÇLI YEMİNİYDİ. Yine bölündük.
Herkes kendi kampından seslendi. İlk tepki MHP lideri Bahçeli'den geldi. "Yeminin gayesi nedir? Buna kim ya da kimler karar vermiştir?
Kanuni yemin dışındaki yeminin üzeri Aziz Atatürk'le örtülmemeli ve gizlenmemelidir" diye çıkıştı. DİKKAT EDERSENİZ KONU ATATÜRK ÜZERİNDEN İLERLİYORDU. SAVUNANLAR DA KARŞI ÇIKANLAR DA BUNUN ALTINI ÖZELLİKLE ÇİZİYORDU. CHP de Özür Özel'den İmamoğlu'na kadar herkes YEMİNİ VE TEĞMENLERİ savundu.
Doğal olarak "ATATÜRK'ÜN ASKERLERİYİZ"e vurgu yapıldı...
Birkaç gün sonra Başkan Erdoğan konuya değindi... İmam Hatipliler Kurultayı'nda konuşan Erdoğan, "Ordumuzun tekrar yıpratılmasına izin vermeyiz. Geçenlerde malum mezuniyet töreninde bazı istismarcılar ortaya çıkmak suretiyle kılıçlarını çektiler. Kılıçları kime çekiyorsunuz?
Bunlarla ilgili olarak da gerekli bütün araştırmalar yapılıyor. Oradaki birkaç kendini bilmez de temizlenecek... Biz buralara durup dururken gelmedik;
30 kişi olsun, 50 kişi olsun bunların ordumuzun içinde bulunması mümkün değil..." diyerek tavrını gösterdi.
Konu aslında TEĞMENLER'in çok dışındaydı. Yemin ile KILIÇ ile ilgisi de yoktu. Fakat bu da bizim ülkenin GİZLİ KODLARINDANDI.
Kimse meselenin aslına inmezdi.
Kenarından konuşur toplumun net bir fikir sahibi olmasını önlerdi.
Gelin konuya biz daha farklı yaklaşalım...
Türkiye CUMHURİYET'İ OSMANLI'nın değişik formatta devamıdır. Daha önce de yazdığım gibi OSMANLI DERİN DEVLETİ'nin var olmak için seçtiği yoldu CUMHURİYET. Yok olmak yerine zaman kazanmak ve sonra bize elbise biçenlerle hesaplaşmak...
Yeni TÜRK DEVLETİ'ne yüklenen KÜRESEL ALGORİTMA, ORTADOĞU ile ilgiyi en aza indirecek şekildeydi. LAİKLİK burada öne çıkıyor bu da pek çok tartışmayı beraberinde getiriyordu.
LAİKLİK aslında bir anlamda bilinmeyen KONTRATIN teminatı gibiydi. ÇATIŞMA da buradan kaynaklanıyordu. Cumhuriyet İLAN edildikten sonra dönemin KÜRESEL güçleri içerideki bazı odakları korudu, güvence altına aldı, yükselmesinin önünü açtı. Zamanla TÜRKİYE paylaşım üzerine oturdu!
Çok konuşmayız, bilmeyiz ancak üretilen zenginliğin gittiği ÜÇ ANA ADRES vardır. Kabaca böyledir.
Bir PAYI TÜRKLER alırken, ikinci büyük PAY KÜRTLER'e gider.
Bir diğer büyük PAY ise içerideki GAYRIMÜSLİMLER'e ulaşır!
Yahudi nüfus ile SEBATAYCI aileler burada önemli yer tutmaktadır.
Bu bilinmeyen kontratın içine girdiğinizde kendinizi anında KÜRESEL DENKLEMİN içinde bulursunuz. Amerika da İngiltere de Fransa'da olayın tam merkezinde yer almaktadır. Herkesin burada tuttuğu, güç aktardığı, var olması için çalıştığı AİLELER GRUPLAR farklıydı.
Sermaye, üretim ve elde edilen kazanç 3 KUTUBA gitmekteydi.
ATATÜRK'ün vefatından sonraki dönemde özellikle YAKUBİ- KARAKAŞİ-KAPANİ aileleri ve onların etrafının önemli yükselişe imza attığı netti. Aslında İngiltere'de, Amerika'da olan bizde de oluyordu.
Sistem kendi isimlerini büyütüyor kendi çıkarlarını koruduğu gibi TÜRKİYE içinde güç topluyordu.
Hiç anlatılmaz ancak bizde BU DENGEYİ BOZMAYA KALKTIĞINIZ anda önce ASKERİ devreye sokarlardı. Sonra diğer bürokratları. İŞ dünyası, üniversiteler, istihbarat daha sonra resmi geçide katılırdı. 28 Şubat da buydu!
Orada giden paralara bakın! Kimin öne çıktığını da görün! 28 Şubat İNGİLİZLER'in ana aktör olduğu DARBEYDİ. Amerika işin meze kısmıydı. MEDYA Washington'u öne çıkararak Londra'yı gizliyordu. Oysa rahmetli ERBAKAN'ı istemeyen LONDRA'ydı. Zaten REFAH PARTİSİ de bu nedenle bölünüyordu.
YENİLİKÇİ HAREKET baş gösteriyor ve yeni yol kuruluyordu.
12 Eylül ise Amerikancılar'ın imza attığı DARBEYDİ. İşte bu ayırım ORDU içinde de bürokraside de iş dünyasında da hala çok güçlüydü.
OYSA 28 ŞUBAT'ta olduğu gibi meseleleri LAİKLİK üzerinden değerlendirme konusundaki ısrarımızı sürdürüyorduk! Bugün de gökten taş yağsa birileri ısrarla FETÖ diyordu! Şaka gibi...
İSLAM-MÜSLÜMANLIK-ATATÜRK bu kavgada öne çıkartılarak suistimal edilen kavramlardı.
Konunun aslında konuşulanlarla zerre ilgisi yoktu. Anlamıyorduk.
Dilan Polat'ın milyonlarca kişi tarafından takip edildiği bir ülkede gerçeklere yer bulmak hiç kolay değildi. Böyle bir talep de yoktu.
ÜÇ'e bölünmüş GİZLİ İKTİDAR dengesinin bozulması istenmezdi.
Bunun DIŞ AYAĞI vardı ve etkiliydi. GEZİ OLAYLARI-17-25 OPERASYONLARI- 15 TEMMUZ KALKIŞMASI ve son kılıç çekme hadisesi, birbirinden farklı değildi. Elbette teğmenler bu dengenin hiçbir tarafını bilmez. Genç onlar.
Gerçeklerle buluşmaları için önlerinde çok uzun zaman var. Tarih bize gösterdi ki içerisi daima geniş kitlelerin kabul ettiği duyguların kaşınmasıyla karışıyordu. DIŞARISI bunu çok iyi biliyordu!
Kısa süre önce gerekli ilgiyi görmeyen bir çıkış vardı! Doğu Perinçek, GİZLİ KODLAR'ın üzerine basarak "CHP seçimlerden birinci parti de çıksa bu ülkenin askeri polisi iktidarı onlara vermez" diyordu. Bu cümle üzerinde bile durup düşünen yoktu. VERİLİR VERİLMEZ ayrı!
NEDEN VERİLEMEYECEĞİ tartışılmalıydı. Pas geçildi...
Teğmenler heyecanlarına da yenilse Devlet Bey 12 EYLÜL'CÜLER'in bir adımı olabilir felsefesiyle konuya hemen dahil oldu. Başkan Erdoğan günler sonra konuya yaklaştı. Bahçeli önde görülen duygusal masum tablonun arkasından başka adımlar gelebilir düşüncesiyle öne çıktı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in "Atatürk'e saygı gösterilmesinin, 'Erdoğan'a mesaj' şeklinde ele alınması sağlıksız" açıklaması da bu nedenle uzun süreli olamıyordu. Türkiye içinde etkili olan GÜÇ ODAKLARININ Türkiye hayali birbirinden farklıydı.
BATI'ya yakın olmayı savunan güçlü bir fay hattı vardı. Askerde, sivilde, bürokraside. Karşıtları da mevcuttu. AK PARTİ-MHP bunu temsil ediyordu. Erdoğan-Bahçeli bu dengenin üzerinde restorasyona gittiği zaman içeride tansiyon artıyordu.
Bakın KILIÇ olayından sonra vites artırıldı. İmamoğlu artık BELEDİYE BAŞKANI gibi konuşmuyordu.
Doğrudan BEŞTEPE'ye yükleniyordu. Bu artacaktı.
Uzağa gitmeyelim... Bizim meslekten örnek verelim! Gazetelere televizyonlara bakın. İyi bakın!
Hükümete yakın medyada GAYRİMÜSLİMLER tarafına düşen PAY'dan reklam gelmezdi!
Bu bilinen bir SIR'dı. Bu mücadele sadece MEDYA üzerinden değil FUTBOL üzerinden de tüm hızıyla yürüyordu. KÜRESEL bir başarısı olmayan TÜRK futbolu için bu kadar önemli ismin yönetimlerde yer alması, transferle başarı gelmeyeceği halde çuvalla para harcanması normal mi? Burada verilen milyonlarca EURO, SİYASİ YIĞINAKTI!
Siyaset karıştığı zaman İSLAM-MÜSLÜMANLIK- ATATÜRK üzerinden kurulan barikatlar benzeri TARAFTARLAR üzerinden CAMİALAR üzerinden inşa edilecekti.
Son tahlilde TÜRKİYE'de yaşanan olayları bir bakışta anlamak kolay değildi. ERDOĞAN SONRASI KAVGA da bu nedenle erken başlıyor, DIŞARISI içeridekileri değiştiriyor yeni oyuncular hazırlıyordu! Mesele bu...
NOT: Kılıç olayından önce önemli bir isim, "Erdoğan daha ileri gidemez, izin verilmez" demişti...