Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 18 Ekim 2024

Güç savaşı

HAMAS'IN 7 Ekim saldırısı bölgedeki taşları derinden sarstı.
Sarsacak da... Bunu çok sık buraya taşıdım. Türkiye'yi ilgilendiren çok önemli parantezler açılacaktı. Konu uzun, gizemli, derin ve sancılı...
Küçük bir örnekle başlayalım...
Macron İsrail'e silah ambargosu uygulanmasını istedi. Netanyahu "İran'la savaşıyoruz" cevabı verdi. Anlamlıydı!
Fransa bir adım daha attı. İsrailli firmaların Fransa'da düzenlenen Uluslararası Deniz Savunma Fuarı EURONAVAL'a katılımlarını yasakladı.
İsrail Savunma Bakanı Gallant, "İsrail'in düşmanlarına yaradığını" belirterek bu karara tepki gösterdi. Yani Fransa, Lübnan'da, HİZBULLAH'ta, İRAN'da ORTADOĞU'da İSRAİL'le aynı çizgide değildi. Yani Amerika'nın karşısına dikiliyorlardı. Ermenistan- Azerbaycan meselesinde de durum aynıydı! Taraflar netti! Bölgedeki her metrekarede KÜRESEL GÜÇLERİN tepişmesi vardı. Anlaşılması gereken buydu. Bu notu düştükten sonra KÜRT MESELESİNE gelelim...
Devlet Bey'in DEM'li vekillerin elini sıkmasından sonra "ÇÖZÜM YOLDA" fısıltıları iyice yükseldi...
Öcalan, İmralı, Demirtaş tekrar gündeme geldi. Peki neler oluyordu?
Bizi ilgilendiren ne vardı? Çözüm nasıl olmalıydı? SORU ÇOK...
Özal yapamasa da AK PARTİ ile birlikte Erdoğan'ın liderliği döneminde çok önemli değişim yaşanıyordu.
ASKER RESMİ İDEOLOJİYİ savunuyor, geri adım atmıyordu.
Dünyadaki tüm gelişmeleri bu küçük parantez içinde değerlendiriyordu.
Türkiye'de yaşayan herkes TÜRK'tür deniliyor, LAİKLİK de İSLAM KARŞITI bir kıvamda sahneye itiliyordu. Medya zaten bunun için vardı! Doğru mu? Net... Türkiye'nin GÜÇ olması için ise IRK-İNANÇ- KÜLTÜR denklemine yukarıdan bakarak herkesi bağrına basması gerekiyordu. Farklılıklar zenginlik olarak değerlendirilmeliydi. Eğer Ortadoğu'da büyük olmak istiyorsanız, bölgeye yabancı olmamak ilk tercih edilecek şıktı. Erdoğan'la birlikte DEVLETTE, ASKERDE, DIŞİŞLERİNDE,
BÜROKRASİDE ve CHP'de bu değişim yaşandı. Önemli eşik aşıldı.
Aslında ÇÖZÜM'e giden yolculuk başlamıştı... Sanki fark edilmiyordu...
Hem iktidarı, hem DEM'liler'i, hem de bölgeyi iyi bilen isimleri takip ediyorum. Kürt siyasetçiler ne hikmetse aralıksız olarak konuşmalarına "HAK" diyerek başlıyor. Kürtler bu ülkede köle değil. Esir değil. Asli unsur.
Neden konuya böyle başlanıyor...
Düşünülmeli... Bir de Kürtler'i temsil eden, ettiğini söyleyen kişilere odaklandığımda hemen hemen hiçbirinin bölgenin yakıcı meselesi olan EKONOMİ ile bölgenin alacağı şekil ile enerjinin ritmi ile dağıtılan roller ile ilgili fikri yok. Küçük küçük cümlelerle, küresel anlamda bir şey ifade etmeyen isimleri zikretmekle vakitlerini geçiriyorlar. Belki de çözüm istemiyorlar...
PKK/YPG bölgedeki KÜRESEL mücadelenin bir sonucuydu! Oysa bizler olaya TÜRK-KÜRT çerçevesinden bakıyorduk. Teşhis sıkıntılı olunca çözüm de gelemiyordu. Yukarıdaki İSRAİL-FRANSIZ gerilimini bu nedenle örnek olarak paylaştım. En yakıcı dönemde... Herkes bölgedeydi.
Kürt meselesi TÜRKİYE'nin TÜRK'üyle KÜRT'üyle birlikte geleceğe yelken açmasını, büyümesini, DEV olmasını engellemek için ortaya atılmıştı. Herkes oturduğu evin penceresinden ÇÖZÜM bulma derdindeydi. Böyle bir şey yok.
Lübnan'da İran'da Hizbullah'ta olanlar PKK'nın da içindeydi. Amerika zaten oradaydı. KÜRT SORUNUNU çözmek demek, bölgenin, birikmiş acı ile atılmış bütün düğümlerinden kurtulması demekti. KÜRTLER'in yaşadığı bölgelere ait bir format atılsa da bu Ortadoğu'nun tümünü kapsayacaktı. Düşünülmesi gereken de tam bu noktaydı! Mesele derindi.
Çok büyük fırsatları barındırmakla birlikte IRAK gibi olma ihtimalini de içinde gizliyordu. "ÇÖZÜM" izlenecek metodun içindeydi! Rüya da kabus da iç içe geçmişti... BIÇAK SIRTI yani...
Açalım...
Amerika bölgenin BAAS rejimleriyle uğraşıyordu. SOL kökenli olduğu söylenen rejimlerin ortak hedefi AMERİKAN KARŞITLIĞIYDI.
Acaba neden... Amerika enerjinin anavatanındaki gelişmelerden ve liderlerden şikayetçiydi. Petrolün rakipleri tarafından özgürce kullanılmasını istemiyordu. Sudan bahanelerle geldi IRAK'a girdi.
İKİ kez vurdu. Bu arada PKK diye SOL GÖRÜNÜMLÜ BİR ÖRGÜT SAHNE ALMIŞ "BAAS
ÇİZGİSİNDE" İLERLİYORDU.
Avrupalı istihbarat ÖRGÜTLERİ HEMEN KONUYA DALDI.
Örgütün yönünü belirledi.
Washington'un IRAK harekatlarından sonra KÜRTLER'i ayırması korumaya alması bu nedenleydi. BAAS'la kaybettiklerinin yanına KÜRTLER'in de eklenmesi kabusları olurdu... Kürtler'i AVRUPA'nın elinden tamamen almak amacı taşıyorlar, adımlarını buna göre tanzim ediyorlardı.
Kürt DEVLETİ kuramazlardı.
Çünkü bu durumda Türkiye'yi kaybedeceklerini biliyorlardı. Daha doğrusu Türkiye'nin İNGİLTERE ile olmadı AVRUPA ile yollarına taş koyacaklarını düşünüyorlardı. Orta yol buldular. Bizi değiştirmek için basınç uyguladılar. Resmi ideolojinin ağırlığı yüzünden hayata "geçiremediğimizi" istediler. Biz de KÜRT KİMLİĞİNİ tanıdık. Çok önemli adımdı bu! Kritik viraj buydu.
Kürtler'in yaşadığı bölgenin yakıcı meselesi EKONOMİYDİ. Kimse bunu dile getirmiyordu. Iskalıyordu. Çözüm de sorun da burada yatıyordu. Sistemin devamı KÜRT siyasi elitlerin işine yarıyordu. Artık eşik aşılmıştı...
Devam...
"SIFIR SORUN" dedik, HER İŞE ELİMİZİ SOKTUK BİR ŞEY
ALAMADAN DÖNÜP GELDİK.
Çünkü sorunu tümden okumayı beceremiyorduk. İsimler ve olaylar üzerinden gidiyorduk. Yıllardır, aylardır yazdığım gibi, 7 Ekim HAMAS saldırısından sonra sık sık not düştüğüm gibi bölgedeki SAVAŞIN nedeni Türkler, Kürtler, Farslar, Araplar, Filistinliler değildi! Ekonomik olarak gücünü ve dünya liderliğini kaybetmek istemeyen Amerika yeni oyun kuruyor, coğrafyayı değiştirmek istiyordu.
İSRAİL bunun için görevliydi. Amerika KÜRESEL çapta AVRUPA ve ÇİN ile mücadele içindeydi. Dönün yukarıdaki FRANSA örneğine tekrar bakın!
Şu soru anlamlı... KÜRESEL MÜCADELEYİ KİM KAZANIR?
Amerika ise farklı, Çin ise farklı yollar inşa edilirdi. Kürt meselesi de Ortadoğu düğümünün çözülmesi de bu cevapla ilgiliydi... Herkes kendi kimliklerini aşıp DÜNYAYA ve bölgeye kafa yormalıydı... Ben PARAYI ELİNDE tutanların son tahlilde silahı elinde tutan AMERİKA-RUSYA eksenine karşı kaybedeceğini düşünüyorum.
Bu şık Türkiye'yi doğru bir MASADA bölgesel kocaman bir güç yapar.
CARİ AÇIK-ENERJİ SORUNUGÜNCELLENMİŞ
ÜNİVERSİTE ve TEKNOLOJİ DESTEĞİYLE büyük pay alınırdı... ÜLKE İPOTEKSİZ BÜYÜR... Geleceği belirleyecek olan nokta burasıydı...
Eğer ikinci şık tercih edilirse, çatışmaların merkezinde kalınırdı...
BÜYÜK olma ihtimali hiç kapımıza dayanmazdı. Piyasa ekonomisinin hız yaptığı, paranın bol olduğu, güvenliğin sorunlu olduğu bir coğrafyaya dönüşürdük. KÜRESEL İKİ ODAK'ın etkilerini görerek güne başlardık.
"PARA var HUZUR yok" frekansında yaşardık...
Mesele bıçak sırtı. IRAK olmak da var herkesin kolay anlaması için yazıyorum OSMANLI olmak da...
Ancak OSMANLI olmak kimseyi heyecanlandırmasın! OSMANLI olmak için yola çıkmak bir DEVİ durdurmak anlamına geliyordu. Bir başka DEV adına bölgeyi yönetmek hiç kolay değildi. Her iki şık da hatırı sayılır riskleri beraberinde getirmekteydi.
Çok az verip bolca alınmalıydı.
SİLAHI ELİNDE TUTANLARLA
PARA-ENERJİ sorunu MASADA çözülebilirdi. Bu Çin'in AVRUPA'nın bölgeye vedası anlamına geliyordu. Eğer bu duvar örülecekse bedeli fazlasıyla alınmalıydı. Bu tartışmalar masaya gelince resmi ideolojimiz ise sınırların değişme ihtimalinden korkar, titrerdi.
İyi de Roma da Osmanlı da Britanya da sınırları değiştirerek büyümedi mi!
Çin doğru tercih yaptığı için 1990'lardan sonra ışık hızıyla büyüdü.
Türkiye gibi önemli devletlerin de tercihleri kaderleriydi. TARİH BÖYLE YAZILIRDI... Türkiye'nin KÜRT kartında atacağı adım Pekin'den Londra'ya, Paris'ten Washington'a herkesi etkilerdi. Kolay iş değildi. Ancak her hikmetin bir külfeti vardı. Bence...