Kirli bir emir
Tarihler 4 Kasım 1992'yi gösterirken Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Fisunoğlu, 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve 3.
Kolordu Komutanı Korgeneral Hikmet Köksal, İstanbul Hasdal'daki 26'ncı Zırhlı Tugay'ı denetlemeye gitti.
Güreş Paşa erlerle birlikte yemek yedikten sonra KAHVE istedi. Gelen kahveden ilk yudumu Fisunoğlu Paşa aldı.
Tadındaki garipliği fark eder etmez elindeki fincanı fırlatıp attı.
Güreş Paşa ve diğer komutanlar da kahveyi içmekten vazgeçti.
Türk Ordusu'nun komuta katı neredeyse birkaç fincanla ortadan kaldırılacaktı!
Peki bu saldırı neden planlanmıştı?
Amacı neydi?
Perde arkasında kim vardı?
Hiç bilemedik...
Ama 50 bin MEHMETÇİK'le PKK'nın üstüne gidip terör örgütünü biçen bir Genelkurmay Başkanı istenmiyordu. İçeride de dışarıda da bundan rahatsız olanlar vardı! Birileri PKK'ya biçtiği rol üzerinden bizi çökertmek istiyordu. Sorunu çözmeye kalkan faturayı ödüyordu!
Özal, 1992'de KÜRT RAPORU hazırlattı. Kürt vekillerle görüştü. Bu sorunla yaşanamayacağını söyledi. "GENEL AFLA birlikte bu işe noktayı koyacağım" dedi.
Ardından rahmetli Adnan Kahveci de "Bu sorun nasıl çözülmez" diye bir rapor hazırladı. Özal'ın prensi verdiği raporda, "Askeri yöntemle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır. Bugün Kürt sorunu siyasal bir kriz halini almıştır. Çözüm için cesur siyasal adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek Kürtler'in siyasal hakları verilmelidir. Bu durum, Türkiye'de demokrasiye ufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğini de ortadan kaldıracaktır" diyordu!
Devletteki sorunu çözme anlayışı, birilerini TEDİRGİN etti!
Düğmeye basıldı. Ülkeye 20 yıl kaybettirecek suikastlar yaşandı.
1993 kabus gibiydi. Özal'la birlikte pek çok önemli asker ve sivil hayatını kaybetti.
Bir yıl içinde Türkiye, enerji bölgelerinden uzaklaştırıldı. Petrol de, gaz da uzağımızda kaldı.
İçe kapandık.
Siyasi baskılar, manşetler, ihaleler, tehditler, koalisyonlar, ekonomik krizler ülkeyi 28 ŞUBAT'a getirdi...
AYAĞA KALKMAK isteyen Türkiye faturayı ödüyordu!
Ülkenin karanlık dehlizlerinde gezinen GÜÇLER öldürücü darbeyi indiriyordu. "Türkiye'nin sahibi biziz" diye BOĞAZ'da viskilerini yudumlayanlar yine kazanıyordu!
Çiller, dün Meclis Darbe Araştırma Komisyonu'na bilgi vermek için kapıdan içeri süzülürken, ben de uzun zamandır bir araya gelemediğim bir dostumu ziyarete gittim.
Konu kısa bir süre sonra Çiller'in anlatacaklarına geldi.
Çok şey bildiğini biliyordum. Biraz kışkırtıcı olmak için "Çok fazla söyleyecek bir şeyi olduğunu sanmıyorum" dedim...
Dostum güldü... Zekiydi.
Oyuna gelmeye niyeti yoktu.
Elindeki çayı yudumlarken "Galatasaray maçını birlikte izleyelim mi" diye sordu. Belli ki topu taca atacaktı. "Eğer sorduklarıma cevap verirsen. Neden olmasın" dedim...
Ellerini iki yana açıp "Sana hiç bilinmeyen bir şey anlatayım o zaman" diye karşılık verdi.
Şaşırmıştım. Vereceğim cevabı düşünürken söze girdi...
"28 Şubat hakkında herkes bir şeyler söyledi, yazdı. Para konusuna en çok sen dikkat çektin. Doğru da yaptın. Çünkü, Çiller'in de anlatacağı gibi, olay öyle oldu."
* Çiller'in ne söyleyeceğini biliyor musun?
Hayır ama soruşturmayı yürütenlerin "Hanımefendi sizi Allah korumuş" dediğini biliyorum...
* Devam et lütfen!
Türkiye'de önemli yer tutan işadamları bu DARBENİN içindeydi! Kendileri komisyon aldı.
Hisselerine düşen pay hiç fena değildi. New York ve Londra'daki partnerleri paraları çuvalla götürdü. Götürülen paranın miktarını da takip ettiğim kadarıyla sadece sen doğru yazdın. Giden para 280 milyar dolardı. Bu para Türkiye demekti. Ama gitti.
* Ben de yazdım ama işadamlarının bu işin içinde olduğunu nereden biliyorsun?
İşte tam yerine bastın!
Kimselerin bilmediği SIRRIM buydu!
* Çok merak ettim inan...
28 Şubat'ta çok önemli rol alan PAŞALARDAN BİRİ, bir gün BOĞAZ'da önemli bir ev sahibini ziyaret etti. Görsen, kimin komutan kimin işadamı olduğunu karıştırırdın inan... Paşa son derece saygılıydı. Mikrofonların önünde fırtına gibi esen PAŞA o değildi sanki...
* Neden oradaydı?
28 Şubat'taki görevini öğrenmek için...
* Neydi o?
O PATRON, önemli ilişkileri elinin altında tutan biriydi. Ve hiç hazzetmediği bir isim, iş dünyasında giderek sivriliyordu! İLETİŞİM işinde bir numara olması an meselesiydi.
* Ee?
Önünde eğilen PAŞAYA 50 milyon dolarlık bir bütçe sundu!
"Ne yap et, o adamı bitir" emri verdi.
* Ne diyorsunuz siz?
Evet, böyle oldu! Paşa harekete geçtiğinde ordunun içindeki bir başka grup, o işadamına ulaşıp "Kendinize dikkat edin. Oyun büyük, sizi batıracaklar" dedi.
Adamın sığınacağı bir yer yoktu.
Başına ne geleceğini bilmiyordu.
Karşısına dikilecek olan KUDRETLİ bir askerdi. Ne yapacağını şaşırdı. Çaresiz beklemeye başladı.
* Ne oldu peki?
O PAŞA tam hedefine aldığı işadamını bitirecekken haberi veren askeri kanat, PAŞAYI durdurdu! Dosyalar havada uçuştu. Yakışıklı Paşa geri adım attı. Atmak zorunda kaldı. O işadamı nasıl kurtulduğunu hiç bilmedi. Ama Türk sermayesinin burada kalması gerekiyordu.
Gereken yapıldı...
* Film gibiymiş!
Evet! Ama Çiller konuştuktan sonra sıra bu işadamlarına gelecek. Bunu NOT ET. Sıra onlara gelecek. Kaçacakları bir yer yok. Türk devleti UNUTMAZ.
Öteler ama hesabını görmeyi unutmaz. Yakın zamanda bu kez faturayı onlar ödemek zorunda kalacak. Ülkenin geleceğini çalanlar hesap verecek. 28 Şubat demek PARA demek. Asker işin ayrıntısı!
* Buna benzer başka olay var mı?
Bugünlük yetmez mi! Çiller konuşsun yine buluşuruz...
NOT: Dün akşam saatlerinde basının karşısına çıkan Çiller, "Ülkenin 251 milyarını götürdüler. 28 Şubat ezber bozan bir darbeydi. İşin arkasında patronlar vardı" dedi...
BİLGİNİZE...