El Kaide'yi geçenlerde anlatmaya çalıştım... Amerika operasyonla LADİN'i öldürdüğünü açıklasa da sadece TAKVİM "Hayır eksik söylüyorsunuz. Zaten o ölmüştü.
Mezarı bile belli. Siz ölen birini siyaseten tekrar öldürdünüz!" dedi. Ve dahası " O zaman UMMAN DENİZİ'ne atılırken fotoğrafını gösterin!" diye de ekledik.
Ama kimse ortaya bir kanıt koyamadı. Bu nedenle BASIN BİRİNCİ güçtür. Hiçbir ordunun yapamayacağını basın yapar. En büyük YALANLAR sarsılmaz gerçekler olarak KABUL edilir. Medya sihri hiçbir şeye benzemez... Ladin mağarada oturuyor, Unkapanı'na taş çıkartırcasına KASET yapıyor, her gün kasetten canlı yayınla kitleye ulaşıyor ama ne o kaseti çekenler ne de ulaştıranlardan kimse yakayı ele vermiyordu.
Yetmiyor; kasetle seslenen Ladin, dünyanın her noktasında EYLEM yapabiliyordu. Londra da, Madrid de hedef olabiliyordu. Muazzam bir güçtü yani... Aslında operasyonun adı EL KAİDE'ydi. CIA yapıyor, kahramanı belirliyor MEDYA vasıtasıyla canavara dönüştürüyordu. Finalde de işlem tamamlanınca öldüğü halde yine öldürüyordu. Arkasından kitaplar yazdırıyor, filmler çektiriyordu...
Sistem böyleydi...
Aynı şey IŞİD için de geçerliydi.
Operasyonun ADI IŞİD'ti... Son model silahlar, bitmek tükenmek bilmeyen mühimmat, son derece lüks 4x4'ler, üniformalar, botlar, iletişim unsurları, fotoğrafın küçük kısmıydı! Bir de tıpkı LADİN gibi yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz bir liderleri vardı. BAĞDADİ! Kimdi? Nerede otururdu? Kimlerle konuşurdu?
Kimleri dinlerdi? Kime hizmet ederdi?
Bilen yoktu!
Uzaydan, karıncanın bile görme bozukluğunu tespit yeteneği olanlar, IRAK ve SURİYE çölünde BAĞDADİ'yi bulamıyor ve çok isteseler de TASFİYE edemiyorlardı.
Bu muazzam örgüt kalkıyor ANKARA'nın göbeğinde bomba patlatıyor ve 97 canımızın toprağa düşmesine neden oluyordu! ŞAKA GİBİ DEĞİL Mİ! Bizim buna inanmamızı bekliyorlardı.
IŞİD, Birleşmiş Milletler'deki 5 büyük devletin de SIZDIĞI ve KENDİ KOLUNU yeşerttiği bir oluşumdu.
Herkesin IŞİD'i farklıydı.
Herkesin PKK'sı gibi...
Peki operasyonun amacı neydi? Neden her şey üzerimize geliyordu? Birilerinin bir amacı olmalıydı! Peki bu neydi?
Ben medyaya bakarım. Aylarca yapılan yayınları alt-alta, üst-üste koyarım ve o AKLIN amacını çözmeye çalışırım...
The Economist galiba EKİM 2013'TE startı verdi. Yani GEZİ'de verilen startı, SAVAŞ'a dönüştürdü. SULTAN kapağıyla çıktı... O zamana kadar Erdoğan'a doğrudan dokunmaktan kaçanlar o kapaktan sonra saldırıya geçti.
Bir el düğmeye bastı ve içerisi dışarısı ayağa kalktı. Emir aynı yerden saldırı birçok yerdendi!
Guardian, İndependent, Bild, Times, Financial Times, FOX, CNN ve New York Times'ın yaptıklarını içerideki akrabaları da aynen yapıyordu. Saldırı hiç olmadığı kadar karmaşık ve sistemliydi. Ve dünyada sadece Erdoğan üzerine böyle bir kurgu vardı.
Belki biraz Putin için olmuştu...
Küresel sermayenin Türkiye'deki en önemli adamı (siz biliyorsunuz yazmıştım defalarca) "İmralı'daki tutsakla bu iş olmaz!" diyerek Demirtaş'a en büyük desteği verdi. Zaten Demirtaş, Benenson'la oturup kalkıyor, Graham Fuller'le görüşüyordu. Cemaatin öne çıkardığı isimler, Diyarbakır Belediyesi'ne otoparktan girerek önemli ziyarette bulunuyordu. Fuller'le görüşmeden sonra Türkiye ile aynı anda DEMİRTAŞ dünya medyasına manşet oluyordu. Sazı da, sözü de artık yukarılardaydı. "Tabanca yerine su tabancası!" diyordu ama kimse bu sözleri daha sonra hatırlatmıyordu. Belli ki parlatılacaktı! Karar böyleydi!
Ankara'daki patlamadan sonra da yine CNN'deydi! Hiç çekinmeden "Saldırıyı IŞİD gerçekleştirdi. Ama Türk Devleti bu işin arkasında. Çünkü IŞİD'e yardım ve yataklık etti. Destekledi" gibi sözlerle "KATİL DEVLET" ALGISINA oynadı! Çünkü DÜNYA BASINI, BU GÖREVE SOYUNMUŞTU! Bu rüzgara karşı durabilmek hiç kolay değildi. Her yerden geliyorlardı. Aslında OSLO'nun sızdırılmasıyla birlikte ÖCALAN'ın tasfiyesi de kararlaştırılmıştı.
Öcalan gidecek, yerine KÜRT SİYASETİNİ sürükleyecek biri gelecekti.
Bu DEMİRTAŞ'tı! Ama açık açık bunu kimse konuşmuyordu. Konuşulmadığı gibi netameli konularda ÖCALAN POSTERLERİ ortaya getirilerek Türk halkına "Sakın bizimle yan yana gelmeyin. Biz Öcalan'a, bebek katiline bağlıyız" mesajı veriliyordu.
İşler istedikleri gibiyken CİCİ ÇOCUK, sıkıntılı konularda Öcalan... Tabii KÜRTLER bunu görmüyor, bilmiyor ve duymuyordu! Kendileri için savaştığını düşündükleri LİDERLERİ TASFİYE ediliyor ama kimsenin sesi çıkmıyordu.
Zaten OYUNDA ona yer yoktu. Kürt meselesinin YABANCI İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİN ELİNE GEÇMESİ gerekiyordu. Öyle de oldu. Barış için atılan adımların içinde İMRALI vardı.
Devlet görüşüyordu. Görüşenler de TASFİYE edilmek isteniyordu. Ama YABANCILAR Oslo'yu sızdırdı ve Demirtaş'ı getirdi. Bundan sonra da Erdoğan'a olan saldırılar tavan yaptı.
Sadece Erdoğan değil. Türkiye ile AKILLICA ilişki kuran Barzani de hedefti! Tıpkı Türkiye'deki gibi. Orada da GEZİ başlamıştı! Sarsıyorlardı. "Seni Başkan yaptırmayacağız!" diyorlardı.
Onlara akıl veren KÜRESEL BARONLAR, bizim içerideki temsilci vasıtasıyla bir yerde "Ekonomik kriz olmaz ve olmayacak" diyordu.
Erdoğan'ı götürmek için yemin edenler o zaman belli ki TERÖRLE gelecekti.
Sandıkla gitmeyen Erdoğan krizle de götürülemeyince, geriye sadece etkili yol olarak TERÖR kalıyordu! İşte Ankara'da patlayan BOMBANIN markası IŞİD de olsa arkasında KÜRESEL SERMAYEYİ temsil eden isimler, güçler vardı. Kürt meselesinin ve Ortadoğu'nun rengini değiştirmek için uzun zaman önce sahaya indiler. Kürt meselesini çözmek için bedenini taşın altına atan Erdoğan'ı, günün sonunda KATİL'e getirdiler!
Ve işin kötüsü buna inanan çok da insan vardı! Eski Türkiye ile büyük mücadele veren Erdoğan'ın başına gelenlerin tamamı, Kürt meselesini çözmek istediği içindi! Gelinen noktada proje olanların peşine düşen Kürtler, hizmeti ayaklarına götüren Erdoğan'a sırtını döndü. Medya ile bu operasyon yapıldı! KÜRESELCİLERİN "Yürü" dediği Demirtaş, Hürriyet'in parlattığı Demirtaş, Paralel Yapı'nın desteğini esirgemediği Demirtaş bakalım neler söylemişti neler... 15 Şubat 2012: "PKK'nın, çağrısını dinleyeceği tek kişi Öcalan'dır. Bunun dışında bir projesi olan, bir yol bulan varsa buyursun gelsin. Çözümü başka yerde aramayın..." 13 Eylül 2014: "Barış isteniyorsa, Kandil'le de görüşülmeli. Ankara, Kandil'i de dikkate almalı..." 25 Kasım 2014: Çözüm için üçüncü göz olmalı. Bu güveni arttırır..."
Yani Demirtaş, rolüne alıştıktan sonra yavaş yavaş makas değiştirdi Öcalan'lı çözümden ÜÇÜNCÜ GÖZ'e geldi. Şimdi ise TEK GÖZ'de! BARONLARDA YANİ! Olay budur. Aydın Bey'in, küresel medya ve Paralel Yapı'nın desteklediği bir isme, böyle bakmalıydık. Birlik ve beraberliğimiz için bu şarttı... Ama bunu yapmıyor, bal gibi operasyona geliyor ve "KATİL DEVLET, KATİL ERDOĞAN" algısına yeniliyorduk.
Bizden ne bekliyorlarsa onu yapıyorduk.
Önce yaptıklarımız gibi... Aklı başında biri çıkıp "Yahu bunları devlet yapıyorsa, bombaları devlet patlatıyorsa gidip AK PARTİ mitinginde yapar oylarını artırırdı!" diyemiyordu.
Herkes susuyordu! Ankara sustukça, onlar geliyordu!
Amaç HDP'yi parlatmaktı. Ve buna karar verenlerin hiç vicdanı yoktu.
Erdoğan'ı sınırlamak ve tasfiye etmek için BOMBALARLA gelmekten çekinmiyorlardı. Her fırsatta DEVLETE yüklenen Demirtaş, ne hikmetse bir ayın 20 gününü Avrupa'da geçiriyordu! Nasıl bir işti bu!
Sakın bunları, Erdoğan'ı desteklemek, Demirtaş'ı karalamak için yazdığımı düşünmeyin. Sadece ülkemizdeki oyunu görelim istiyorum. Yoksa kimseye saygısızlık etmek gibi bir amacım yok ve hiç olmadı. Ama oyun da ortada.
Görelim... YABANCILARIN kurduğu ILIMLI İSLAM operasyonuna uygun YAPI yıkılınca onlar da Erdoğan'ı bitirmek için düğmeye bastı. Bunun için PKK'yı bile yanlarına aldılar...
Karşıdaki ittifak ortada. Medyaları belli.
Kurmak istedikleri koalisyon SIR değil...
Erdoğan'ı sevmiyor olabilirsiniz!
Oy da vermemiş olabilirsiniz! Hatta sözlerine, davranışlarına kızıyor da olabilirsiniz! Ama "Dünya medyası neden bizim Cumhurbaşkanımıza saldırıyor? Başka işleri mi yok?" diye bir küçük soru sorup cevabını arayın...
Bunu yaptığınız anda yabancıların bu kadar rahat oyun kurmalarını önlediniz demektir!
Haksız mıyım?
Düşünün!
Hep birlikte...