TAK operasyonu
DAHA önce birkaç kez yazdım. Önemli bir kazaydı!
Daha doğrusu kaza süsü verilmiş suikasttı! TOTAL'in CEO'su Christophe de Margerie, garip bir şekilde AVRUPA-RUSYA ittifakına inanıyordu. Bunun için de çekinmeden çalışıyordu. Moskova'ya gitti. Rusya'ya uygulanan ambargonun saçma olduğunu düşünüyor ve bunun yıkılması gerektiğini savunuyordu.
Her yerde geri adım atmadan bunları anlatıyordu. Uçağına atlayıp ekibiyle birlikte Rusya'ya gitti. Özel görüşmeleri vardı. Toplantılar bittikten sonra aynı uçakla geri dönecekti.
Arkadaşlarıyla birlikte uçaktaki yerini aldı. Kaptana "KALK EMRİ" verdi. Uçak hareket etti. Ancak olmayacak olan oluyordu!
Kar kamyonu yola fırladı ve hızını artıran uçağa çarptı. BÜYÜK BIYIKLI lakabıyla bilinen Total'in CEO'su Christophe de Margerie ve 3 arkadaşı, yaşamını yitirdi. BÜYÜK BIYIK Avrupa ile Rusya'nın yan yana olmasını savunuyordu. Ama OBAMA'nın da içinde bulunduğu ekip ABD-AVRUPA yakınlaşmasını doğru buluyordu. BÜYÜK BIYIK bambaşka bir oyuna kalkıyordu ama gücü yetmiyordu...
ÖLDÜRÜLDÜ!
Ölümünden iki gün önce yaptığı konuşma çok daha ilginçti: "Avrupa'yı özellikle ülkemi bile bile ateşe atamam. Ambargo yanlıştır. Bunu düzelteceğim. Neye mal olursa olsun..." Sonuçta dengeyi kurmaya çalışan CEO gitti...
Ancak onun kurmaya çalıştığı denge şimdi yine bir petrolcü tarafından hayata geçirilecekti!
ABD Başkanı Trump, Dışişleri Bakanı olarak Exxon Mobil CEO'su Rex Tillerson'u düşünüyordu! Aradaki fark dengede RUSYA'nın karşısında Avrupa'nın değil de ABD'nin yer alacak olmasıydı! Demek ki Rusya önemliydi!
ABD ile Avrupa arasında köprü kuran güç, BÜYÜK BIYIK'ı ortadan kaldırdı...
Görülüyor ki AVRUPA büyük DENGE'de olmak isteyen bir güçtü! Birileri de onu dışarıda tutmak istiyordu... Şimdiki bütün işaretler Avrupa'nın kapının önünde kalacağı yönündeydi... Avrupa kendini kurtarmak için TÜRKİYE'yi ateşe atmak istiyordu. Bunun için de elinde TAK gibi PKK gibi FETÖ gibi kullanışlı örgütler vardı...
AK PARTİ kimsenin yapamadığını yapıp BARIŞ SÜRECİNİ siyasi risk alarak başlattı.
Her şey iyi başladı. Ama bu ANKARA'nın BATI'ya meydan okumasıydı. Kimsenin yapamadığı yapılacak Avrupa'nın ve Amerika'nın kurduğu oyun kendi aklımızla yenilecekti. Kaderimizi biz çizecektik! Türk Kürt birlikte...
Ancak devletin içine hiç ummadığımız kadar FETÖ'cü sızmıştı. Bilinenlerin aksine bu rakam çok büyüktü. Kriptoları hala bilen var mı kestiremiyorum. Öyle etkili yerlerde görev aldılar ki her adımı yakından izlediler... Demirtaş umut oluvermişti. AK Parti'nin karşısına dikilenler oraya sığınmıştı. Oyları da artmıştı.
Ama Demirtaş'ı Amerika'ya çağıranlar, Graham Fuller'le görüştürenler, Avrupa başkentlerinde sokak sokak dolaştıranlar BARIŞ SÜRECİNE karşıydı. BARIŞ geldiği an PKK silah bıraktığı an tarih başka türlü akacaktı... Gazete ve televizyonlarını bunlara açanlar aslında BARIŞI bitirmek için atılacak adımlara yer buluyorlardı!
Avrupa'nın bütün güçlü devletleri elini PKK içine sokmuştu. Kanlı örgüt para, propaganda ve silah konusunda hiç zorluk çekmiyordu!
Bütün Avrupa başkentleri onlara sonuna kadar açıktı...
HDP üzerinden gelen KOL'a bir de FETÖ destek atıyordu. Bilinmeyen bir ittifak vardı.
Biz anlamıyorduk. Ta ki DİYARBAKIR BELEDİYESİ'ne otoparktan giren FETÖ'cüleri görünceye kadar... Eller kenetlenmişti.
FETÖ ve arkasındaki KÜRESEL GÜÇ BARIŞIN Ankara tarafından getirilmesine karşıydı. Şiddetle hem de... Yabancı istihbarat örgütlerinin cirit attığı ÖRGÜTE MİT de girdi. Sonra FETÖ'cü polisler tek tek hepsini deşifre etti. OSLO'yu anlatmama gerek yok!
7 Şubat zaten bu işe soyunan DEVLET GÖREVLİLERİNE verilen büyük uyarıydı.
MİT'çiler alınsa işin ucu Tayyip Bey'e kadar gidecekti... Cumhurbaşkanı-Başbakan-MİT karar veriyor ama içeride birileri dışarısının talimatıyla süreci bombalıyordu! Devletin içinde bir devlet vardı! Demirtaş da ABD-AVRUPA arasındaki hattın oyuncusuydu.
KÜRESELCİLERİN kazanması için çırpınıyordu... FETÖ'nün önemli imamlarından Süleyman Hamit Müftigil, Demirtaş'ı yanlarına alıp bütün siyasi figürleri ortadan kaldıracaklarını söylüyordu! Yani Demirtaş onlarlaydı. ABD'den Avrupa'ya kadar çizilen eksende koruma altındaydı. Tam destek vardı... YABANCILARIN meydana getirdiği PKK sorununu YABANCILAR çözmemize izin vermiyordu. İçeride kavga ve huzursuzluk isteniyordu.
FAYSAL DUNLAYICI, Alman istihbaratının PKK'nın başına getirmek istediği isimdi. İngiltere'de yakalandı, tutuklandı.
Ama Almanlar bir şey vererek onu aldı...
Kullanacaklardı. Planları vardı. Ancak bir başka güç devreye girdi! Bu CIA'ydı! Süleymaniye'de DUNLAYICI'yı ortadan kaldırdı. Bombayla...
Öcalan da yakalanmıştı... Yeni bir denge gerekiyordu. Ve ORTAYA TAK çıktı!
PKK'nın içinden ayrılacak bir grup, ses getirecek eylemlerde bulunacaktı. TAK buydu!
Toplanan ekip, Öcalan'ın yakalandığından dolayı intikam alacaktı! Aslında böyle bir şey yoktu! TAK'ı kuranlar, Öcalan'dan da nefret ederdi! Öcalan Suriye'den çıktıktan sonra hiçbir AVRUPA devleti onu almadı. Ama şimdi bakıyoruz ki bütün PKK ve FETÖ Avrupa'da!
Demek ki Öcalan'la dertleri vardı.
Güvendikleri ve liderliğe oynattıkları isimler farklıydı! Bu nedenle elebaşı KENYA'dan getirildi!
TAK için gönüllü ekip kuruldu! Öyle söylendi!
Organizasyonun başında ALMAN İSTİHBARATININ KULLANDIĞI "NASIR" KOD İSİMLİ Erzurumlu Faruk Bozkurt vardı... Bozkurt'u öneren de AVRUPA'da standardını bozmadan yaşayan SABRİ OK'tu! Aradan 1 yıl ya geçti ya geçmedi Faruk Bozkurt bu görevi yapamayacağını söyledi! TAK ile PKK arasında çelişkiler yaşadığını söylüyordu! Örgütte bunlar olacak işler değildi. Olmuyordu da... Faruk Bozkurt kimsenin bilmediği bir şekilde ölü bulundu!
İNFAZ EDİLMİŞTİ! Sonra Cemil Bayık, TAK'ı tasfiye ettiklerini açıklıyordu. Ama bu mümkün değildi. Ona kimse bir şey sormazdı!
TAK özellikle AVRUPALI İSTİHBARAT GÜÇLERİ TARAFINDAN şehirler ile BATILI BAŞKENTLERDE kurulan ve yönetilen, PKK'dan bağımsız bir örgüttü. İlişkisi var gibi görünür ancak kararlar bambaşka yollarla alınır ve uygulanırdı!
TAK için kimliğini, kişiliğini, duygusunu, insanlığını kaybetmiş isimler seçilirdi. Doktorlar eşliğinde 45 günlük seanslarla "SEN BÜYÜKSÜN VE ÖNEMLİSİN!" kursları verilirdi! İlaçlarla tabii... Tam bir istihbarat örgütünün yapacağı işlerdi bunlar. HİÇ OLAN BİRİ KURTARICI (!) olarak canlı bombaya dönüştürülürdü!
TAK, Faruk Bozkurt'un imtiyazlı olarak aldığı isimler tarafından devam ettirildi! Arasında YABANCI İSTİHBARAT vardı! Avrupa çok pahalı bir mücadeleyi çok ucuza yapıyor ve Türkiye'yi böylece kontrol etmek istiyordu!
Avrupa'nın gözünde Türkiye, TOTAL CEO'su Christophe de Margerie gibiydi... Ne Avrupa ile bütünleşebiliyoruz ne de ayrı bir yola gidebiliyoruz. Asırlık ilişkiler yeni yollar bulmayı zorlaştırdı. Onlar da bunun rahatlığıyla Türkiye'nin canını yakan operasyonları TAK gibi taşeronlara yaptırdı... Amaç SÖZ DİNLEYEN BİR TÜRKİYE meydana getirmekti... Kendisi için yol aramayan, milli bağımsız bir çizgisi olmadan ne denilirse yapan bir TÜRKİYE istediler. Siyaset de, finans dünyası da, iş adamlarımız da, medyamız da, bürokrasimiz de buna razı oldu! Kimse öne çıkıp "Hayır burada hatalısınız! Türkiye gibi koca bir tarihi olan devlet kimsenin oyuncağı olamaz.
Biz Avrupa ile savaştık. Hem de yıllarca.
Dost olmaya razıyız. Ama olmayacaksak da mücadeleye hazırız..." diyemedi... Tayyip Bey'e kadar bunu kimse yapamadı... Onlar da bu güvence ile gelip istedikleri sonucu aldı. Düne kadar...
Şimdi çok önceleri başlaması gereken kavga başladı. Ve sürecek... Asıl olarak karşımızda duran AVRUPA. Gizlemiyorlar da bunu... ABD de örgüte silah yardımı yaparak yanımızda olmadığını çekinmeden gösteriyor. Herkes bize fatura ödeterek yanına almaya çalışıyor. Bizi Gezi ile, Oslo ile, 17-25 Aralık ile, 15 Temmuz ile yıkamadılar... Ellerinde zarar verebilecekleri iki silah var! Biri PARA, biri de PKK ya da TAK!
Böyle gelecekler... İçerideki adamları güçlü kılıyordu onları. Şimdi o değişiyor. Emre Taner, MECLİS DARBE ARAŞTIRMA KOMİSYONUNA ne diyordu?
"MİT İstanbul Bölge Başkanı olduğum dönemde, Fetullah Gülen'in Ümraniye'de kaldığı eve girdik... Saat farkıyla, dakika farkıyla girdik. Yatağı henüz sıcaktı. İçeriden, emniyetten haber verilmiş kendisine. Böyle bir noktada başına gelecekleri hesap ettiği için Türkiye'de kalmak istemedi ve gitti..." Biz hep içeriden vurulduk...
15 Temmuz'u bize yaşatıp kaçabilenler nerede? Almanya'da... Fransa'da... Belçika'da...
Hollanda'da... Yakın zamanda emekli olan DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANI
"Avrupa, içerideki bütün operasyonlarda yer alıyor. Güçlü Türkiye istemiyor..." demişti!
Önceki gün Diyarbakır 8'inci Ana Jet Üs Komutanlığı'ndan eğitim uçuşu için kalkan F-16 C tipi savaş uçağı, iniş sırasında henüz belirlenemeyen nedenle düştü. Pilot, çakılmadan önce fırlatma koltuğunu kullanarak F-16'yı terk etti. Bu ÜS 15 TEMMUZ'da DARBECİLERLE beraberdi! İlginç olan şuydu! Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, KATAR'a gidiyor aynı gün F-16 bilinmeyen bir nedenle düşüyordu!
Birileri, bizim sınırımızı aşmamızı istemiyordu! Ya da bana öyle geliyordu!
Ne dersiniz!
NOT: 15 Temmuz gecesi 6 F-16 savaş uçağı bombalarla yüklü olarak pistin ucundaydı.
"SAKIN HAVALANMAYIN!" emri verildiği halde, o 6 uçak havalandı ve darbede görevini yaptı... Eklemek istedim!