ÇOK değer verdiğim bir dostum bana ulaştı.
Dün burada yayınlanan yazım üzerine farklı bir bakış açısı getirdi. Olan biteni sadece SİYASETÇİLER üzerinden okumanın eksik olduğunu aktardı... Haklıydı.
Pek çok tasfiye yaşansa da artık TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NE eskisi gibi yoğunlaşmıyorduk. Sanki görmezden gelen bir tarafımız vardı.
Bunca önemli virajlar alınırken ORDUYU dışarıda tutmak analizlerin GÜDÜK kalmasına yol açıyordu... Dün yazımda Rahmetli Erbakan ile Başkan Erdoğan'ı ve Abdullah Bey'i, Deniz Bey ve Kemal Bey ile Özel'i kıyaslarken EKSEN tanımı da yapıyordum. Dostum tüm bunların üzerine "Bakılması gereken asıl adres 12 EYLÜLCÜLER ile 28 ŞUBATÇILAR'ın mücadelesidir" dedi...
Pek çok kaynakta yer aldığı için 12 Eylül'ü biliyorduk.
Sanırım bilmeyen Kenan Evren'di. CIA'nın Türkiye şefi Paul Henze, 12 Eylül darbesini Başkan Jimmy Carter'a "Bizim çocuklar başardı!" diye haber verdi.
Kastettiği çocuklar darbeyi yapan generallerdi. Generaller genel itibariyle İDEOLOJİK davranıyor gerçekte olanı bilmiyordu. Özal'ın gelmesi Türk ekonomisinin dünya ile bütünleşmesinin önünü açıyordu. Bunu görmüyorlardı...
28 Şubat ise bambaşka bir adımdı... İçeriği farklıydı...
Pek çok generalin şirketlerin yönetim kurullarında yer alması işin pek fazla bakılmayan tarafıydı... Askerin İRTİCA'ya karşı mücadelesi olarak gördüğümüz hamle aslında çok farklı hesapları barındırıyordu.
Bunlar KÜRESEL yönü ağır basan adımlardı! 28 Şubat'la başlayan rüzgarla ekonomi temelinden sarsıldı.
Sonrasında uygulanan genel tavır FAİZLERİN SERBEST, DÖVİZİN ise BASKI ALTINDA tutulmasıydı. Bu yolla bir kesim FAİZDEN ciddi gelir elde ediyor dönüp DÖVİZ alıyor kazandıkça kazanıyordu.
Bu, YOLA ÇIKAN, GELEN İKTİDARI KONTROL
ETMEK İÇİN SAHNEYE
KONULAN KURGUYDU.
PARAYA HÜKMEDENLER
SİYASETİ belirleyecekti.
Para onlara akıyordu. Asker ideolojik olarak ilerliyor arka planda inanılmaz işler oluyordu. Ülkeyi koruduğunu sanan asker anahtarı bilmeden bir grubun eline teslim ediyordu! Ya da bilerek! AK PARTİ'nin gelişi bu oyunu bozuyordu.
İçinde asker olan tüm hamlelerde ideolojik kalıplarla yüründü. Siyasi bakış açımız analizimiz hiç olmadı. Doğal olarak anlamadık! 28 Şubat'ı da anladığımız söylenemezdi.
Tarafları ve hesapları bilmiyorduk. ORDU içindeki ekolleri pas geçiyorduk.
Refah Partisi ile Doğru Yol'a "doğru" odaklanıp doğru sonuç çıkarmıyorduk.
Olayları ABD'nin ne yaptığı ne yapacağı ile açıklıyorduk.
Oysa REFAH PARTİSİ ABD karşıtıydı. TAMAM!
Ancak İNGİLTERE partiden hiç hoşlanmıyordu. Ortağı olan DOĞRU YOL da gerçekte KONTROL EDEN'di! Çiller Londra'ya yakın bir isimdi. Erbakan'ı gözetim altında tutuyorlardı!
Ortaklık ikinci plandaydı. 28 Şubat frekansının KÜRT SORUNUNA bakışı da farklıydı. BÖLÜNMEYİ ön planda tehdit olarak gördüğü için BARIŞÇI yollarla sonuç alınacağına inanmıyorlardı..
Çözümün güç kullanımından geçtiğini savunuyorlardı.
Tehdit tanımlamasına giren her unsuru ezip geçiyorlardı.
Arkadaşım hatırlatınca baktım. İlginçti...
1964 yılında Kara Harp Okulu'na girdi. 30 Ağustos 1966 yılında; Topçu Subayı olarak pekiyi derece ile Kara Harp Okulu'nu bitirdi. 1967 yılında Topçu ve Füze Okulu Subay Temel Kursunu ikincilikle bitirdi. 1980 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'ni tamamladı. 30 Ağustos 1992 tarihinde Tuğgeneralliğe yükseltildi.
Arada pek çok başarıları takdirleri vardı. Bu geçmiş Adnan Tanrıverdi'ye aitti.
SADAT ismiyle gündeme gelmişti. Adnan Bey 12 EYLÜL ekolüne yakındı.
Türkiye'ye, bölgeye oradan bakıyordu. 28 Şubat döneminde ise tasfiye ediliyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden okumaya başladığınızda siyasi isimleri de kolaylıkla tasnif edebiliyordunuz. 15 Temmuz'a uzanan yola iyice odaklandığınızda da 12 EYLÜLCÜLER ile 28 ŞUBATÇILAR'ın karşılamasını görmek zor olmuyordu. Mücadele ve tasfiyeler bu alanda yaşanıyordu. Ancak bizler genellikle kısır sonuçlara bakar arkada ne olup bittiğiyle pek ilgilenmezdik. AK PARTİ'de tasfiyeler de geride kalan isimler de bir anlamda 12 EYLÜL EKOL'üne yakındı. EN azından uzak değillerdi. Bölgesel sorunlar ve dünyanın gittiği yön DEVLETİ ve iktidarı rota değişikliğine zorlamış 15 TEMMUZ'dan hemen sonra SURİYE'ye askeri operasyon düzenlenmişti. Bu önemliydi ve 15 TEMMUZ'un anlaşılması için kritik bir mekanizmaydı. FIRAT KALKANI 7 ay sürdü.
Türkiye'nin konumunun ve içerideki ağırlık merkezinin ilanıydı. Bu 15 TEMMUZ'da kimin hesap yaptığını da kimin kaybettiğini de ifade ediyordu.
Siyaseten KÜRT KARTI üzerinden bakıldığında hem partileri hem onların aksiyonlarını hem taraftarlarını hem karşı çıkanları listelemek zor değildi. MHP ile CHP arasındaki gerilimlere atışmalara bakarsanız da arkada derinlerde yine 12 EYLÜL-28 ŞUBAT kavgasının izlerini bulurdunuz... Ekonomik olarak siyasi olarak ideolojik olarak sınıflandırma yapılabilse de ASKERİ olarak konuya dahil olunduğunda karşımıza bu tablo çıkmaktaydı...
Başkan Erdoğan üzerinden KÜRESEL KONUM belirleme mücadelesi sürdüğü için arka tarafa dönüp bakan pek kimse yok. Fakat ORDUNUN ağırlığının etkisinin de sürdüğü gerçek.
Bölgesel sorunları konuşurken tartışırken günün sonunda söz ORDUYA gelir gelecektir.
Bu da doğaldır kaçınılmazdır.
Günlerdir yazdığım gibi bölge şimdi tüm BATI BLOKU'na ev sahipliği yapmakta.
Projelerini hayata geçirmek için basınç oluşturma çabaları hiç eksik olmayacaktı. İçeride yaşanılanların DIŞARIDA, dışarıda olanların içeride şiddetle karşılığı vardı.
İÇ ve DIŞ aynı frekansı kullanmadığı zaman ÇATIŞMA kaçınılmazdı.
Şimdi olan da olacak olan da bu...
Dostum haklıydı.
Mesele de bu...