HAMAS'IN 7 Ekim'de saldırması ve sonrasında İSRAİL'in orantısız ve vicdansız şekilde karşılık vermesi, durmaması, Lübnan'a HİZBULLAH'a yönünü çevirmesi doğal olarak gündemin en tepesinde yerini korumakta. Ancak hem içeride, hem dışarıda MEDYA olan biteni anlamak ve anlatmakta sıkıntı yaşamakta. Perde arkasına seyahat yok denecek kadar az. Peki biz nasıl bakacaktık!
Netanyahu denilen dengesiz bir lider kimseyi dinlemeden bölgeyi ateşe atmak için elinden geleni yapıyor diye mi bakacaktık? Yoksa en ince detaylara kadar hesaplanmış bir proje hayata mı geçiriliyordu diye düşünecektik?
Cevap bulmak için açalım...
Öncelikle şunu saptamak şart!
Ekonomide GÜÇLÜ olmak sadece üretimle açıklanacak bir parantez değildi. ÜRETİMDE çok güçlü olmanıza rağmen HAMMADDE ve ENERJİDE sorununuz varsa kırılganlık kapıdadır! Kırılganlık hali sizin üretip sattıklarınızı alanların SİYASETEN KONTROL edilmesi ile de görülür! Amerika Birleşik Devletleri'ni bir arada tutan olgu, ZENGİNLİKTİR!
Ülke içindeki refah Amerika'yı iddialı, güçlü kılmaktadır. Bunun sürmesi için de aralıksız politika üretirler. Küresel çapta TEHDİT ve RAKİP sıralaması yaparlar. Bunun sonucunda da AVRUPA ile ÇİN'i karşıya MÜCADELE EDİLMESİ gerekenler olarak koyarlar. Konu buradan başlamaktadır.
Şimdi adım adım gidelim...
AK PARTİ iktidara geldikten sonra ekonomik olarak gözle görülür bir yükseliş baş gösterdi. Alışılmışın dışındaki operasyonlar ülkeyi sallasa da artan ve gözle görülen ZENGİNLİK, İKTİDARIN önünü açıyordu. Seçimler kazanılıyordu.
Rakip yoktu. Bir gün seçimler öncesi BATI'da "AK PARTİ'YE SEÇİM İÇİN İRAN PARASI" diye manşet atıldı. Bu istihbarat kokan bir yayındı. Amerika'nın duyması bilmesi gerekiyordu. Biliyorsa da ANKARA'nın uyanması içindi! Bu 17/25 Aralık'a giden yola döşenen ilk taştı. O dönem ANKARA'dan gelen önemli makamlarda oturan isimlere bunu aktardığımda zerre anlamamışlardı!
Devam...
Amerika, BÖLGEYİ TÜRKİYE ile kontrol etmek, kendi güvenliğini ve çıkarlarını korumak istiyordu.
Türkiye'yi de büyüterek tabii...
MUSUL KERKÜK masadaydı!
Şartlar, operasyonlar, istihbarat kurguları gidişatı bozdu. 17/25'e gelindi. CIA devreye girdi. Burada bankalara girildi. İRAN ile ilişkili olanlar kara listeye alındı. İRAN-HİZBULLAH- HAMAS Amerikan karşıtlığı ile öndeydi. Fakat bizler de "İran neyine güveniyor, bu gücü nereden alıyor?" diye sormazdık.
Amerika-İsrail ittifakını bilir ancak İRAN'ın yanında olmasına rağmen görünmeyenlere kafa yormazdık.
Düğüm noktası burasıydı oysa...
Amerika "Bölgenin hakimi Türkiye olsun" derken AVRUPA-İNGİLTERE- ÇİN ise İRAN'ı öne çıkartıyordu. Tahran'ın yıldız olması, IRAK ve Suriye üzerinden AKDENİZ'e ulaşılması planını canlı tutuyordu. IŞİD sahaya sürülürken de hedeflerden biri buydu! Kim yapıyordu? İran'a "Amerika'ya karşı koy! Sakın gaz kesme" diyenler...
Aslında bizim dışımızda KÜRESEL bir kavga vardı. Olay yeri "etrafımız" olduğu için merkezdeydik! Enerji de trafiği de buradaydı çünkü.
İsrail'in LÜBNAN'a daha doğrusu HİZBULLAH'a saldırılarını başlatması üzerine dün de "Amerika, AVRUPA-ÇİN'i bölgeden atmak istiyor" diye yazdım. Biden da Cinping de Macron da İSRAİL'e "DUR" diyor, ancak NETANYAHU kimseyi dinlemiyordu. Görünürde tablo buydu. Hiç inandırıcı değildi. Çünkü "YÜRÜ" diyen Washington'du. ABD Başkanı Biden, "Topyekün bir savaş mümkün ancak çözüm için fırsat da var" diye konuşuyordu! "TOPYEKÜN SAVAŞ" kimlerle kimler arasında olacaktı! Demek ki mesele İSRAİL-HAMAS- HİZBULLAH-İRAN değilmiş! Anlatmaya çalıştığım da buydu. TOPYEKÜN bir savaşın bir tarafı Amerika-İsrail olacaktı ya karşı taraf!
TOPYEKÜN SAVAŞ ihtimali varsa İSRAİL üzerinden düşünülen SİYASİ HEDEF neydi? İşte bu soruyu soran yok, dönüp bakan ise hiç! Amerika'nın desteğiyle İSRAİL, LÜBNAN'ı değil HİZBULLAH'ı karşısına alıyor, Suriye yönetimi ile ilişkisini kesmek için hamle yapıyordu. Şam'da İRAN KONSOLOSLUĞUNU vurarak DEVRİM MUHAFIZLARI GENERALERİNİ TASFİYE EDEREK ZATEN SAVAŞI BÜYÜTMEK İSTEDİĞİNİ
GÖSTERİYORDU.
Amerika, Türkiye ile gidemeyeceğini anlayınca SURİYE'nin kuzeyinde RUSYA'nın da onayı ile YPG/PKK'yı büyütüyordu.
Aralıksız... Bunca yardımın birden fazla boyutu vardı. Biri bizi ilgilendiren TÜRK DEVLETİ ile yaşayabilecekleri sorun, diğeri ise İSRAİL ile ittifak içinde bölgede alabilecekleri roldü.
DERİN AMERİKA, HİNDİSTAN KORİDORU hamlesiyle hem AVRUPA'yı kontrol edecek hem de ÇİN'i durduracaktı.
Delhi'deki G20'de bu karar çıktı.
Türkiye dışarıdaydı. Projeye dahil edilmiyordu. Ankara da bunun üzerine IRAK'la yakınlaşmaya başlıyor, KALKINMA YOLU PROJESİNİ hayata geçirmek istiyordu. Amerika'nın iki kez askeriyle girdiği BAĞDAT ile ANKARA Washington'a karşıydı.
Ağustos ortasında masa kuruldu.
Mesafe alındı. Aradan iki hafta geçmeden KUZEY IRAK'tan olumsuz bir haber geldi. Türkiye ve Irak arasında "güvenlik ve terörle mücadele" alanında önemli ilerlemelerin sağlandığı bir dönemde KERKÜK'teki Hava Savunma Komutanlığı, TÜRK SİHA'sını düşürüyordu. Amerika bölgede kullandığı güçlerle TÜRKİYE'yi hedef alıyor, KALKINMA YOLU PROJESİ ile ilgili mesaj yolluyordu.
Neyse...
İsrail'in HİZBULLAH operasyonu sonrasında MACRON "Lübnan'da savaş olmaz, olamaz" diye çıkışıyordu. Yani dün de belirttiğim gibi FRANSA BEYRUT'ta çok güçlüydü. Lübnan, Fransa'nın etki alanıydı! Türkiye, AVRUPA BİRLİĞİ ile mesafeyi açmasına rağmen İRAN ile yakınlığı sürdürüyordu. Bu kolay açıklanacak bir ÇELİŞKİ değildi. Bölge iç içe geçmiş sorunlar yumağı da olsa Amerika günün sonunda Türkiye ile İRAN'ı karşı karşıya getirmek isteyecektir. Şartların buna göre gelişmesi için de ellerinden geleni yapacaklardır.
İsrail, HAMAS-GAZZE-HİZBULLAH- LÜBNAN'da gidebildiği kadar ileri gidecekti.
"KURGU yarım kalmasın" diye "zafiyet görülmesin" diye durmayacaktı. Belli ki SAVAŞ anında hiç bilmediğimiz sürprizler de hazırdı! Çağrı cihazları bize bunu anlatıyordu. İran bütün tahriklere rağmen, Kasım Süleymani gibi figürlerini kaybetmesine rağmen, Haniye'nin kendi güvenli evlerinde tasfiye edilmesine rağmen topa girmedi, girmiyor. Amerika için TAHRAN'a giden yol, SURİYE'den ŞAM'dan geçiyordu. Bu da bizi ilgilendiriyordu. YPG de oradaydı!
Görev bekliyordu. İsrail, yaklaşık 20- 30 bin kişiden oluşan HİZBULLAH gücünü hedef alacaktı. Lojistiğiyle birlikte. YPG ise muhtemelen ESAD yönetimi için sahada aktif rol alacaktı. Bu HAT, TALABANİ'nin koordinatlarına kadar uzayacak BÖLGEDEN AKDENİZ'e geçiş onların kontrolünde olacaktı. Bu nedenle İSRAİL, İRAN ve gizli ittifakına saldırıyordu. Şimdilik Türkiye'nin dışarıda kalması tercih ediliyordu. F-35 ve F-16'lardaki sıkıntının kaynağı da buydu! Bölgeye müdahalemiz istenmiyordu. İRAN ile uğraşırlarken de burada siyaset denklemini değiştirip İRAN'a mesafeli bir iktidarın önünü açmak isteyeceklerdi. ŞIK çoktu. Sıcak çatışmaya çekilmemiz de bunlardan biriydi. KUMPASLA, OYUNLA...
İsrail GAZZE'ye saldırırken KIBRIS açıklarına gelen AMERİKAN DONANMASI HAMAS için gelmiyordu...
Bölgedeki mücadeleyi iyi anlayıp ona göre pozisyon almalıyız. Telafisi zor şıklardan uzak durulmalı...
Ortadoğu konu olunca Amerika'da kimin BAŞKAN olduğunun zerre önemi yoktu.