SİYASET son günlerde ister istemez 6'lı masadaki tansiyon üzerinden izleniyor.
Masanın ortadan ikiye ayrıldığı SIR değil. Ancak Kemal Bey tarafı şimdilik bunu gizlemek adına elinden geleni yapmakta.
Takip edenler bilecektir ben hala "CHP LİDERİ ADAY OLMAYACAK, OLAMAYACAK" noktasındayım... Meral hanım, başından beri sevse de saysa da "abi" dese de CHP liderinin kazanamayacağını öngörüyor. Bu da MASADAKİ tansiyonu fırlatıyor.
Kemal Bey'in en çok aday olmasını Davutoğlu istese de tecrübesiyle Meral Hanım'dan farklı düşündüğünü sanmıyorum. Yani Kemal Bey'in hem masa'da hem masa dışında önü kesilecekti. Zaten bir de yanı başımızda KÜRESEL ETKİLERİ olan bir SAVAŞ vardı. RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI'nı ve AVRUPA'nın izleyeceği yolu çok dikkatlice okumadan içeride olacakları kestirmek kolay değildi. Dengeler de kabaca bu iki HAT üzerinde şekillenecekti... 6'lı masa'da, hem Avrupa hem Almanya hem de İngiltere bulunmaktaydı. Bilek güreşi sonucu belirleyecekti. Yani büyük bir satranç oynamaktaydı.
Gelin bugün de dışarıdan içeriye girelim...
Rusya'nın ABD Büyükelçisi Anatoly Antonov, "Ukrayna krizi, uluslararası ilişkiler tarihinde bir dönüm noktası haline geliyor..." diye bir çıkarım yaptı. Haklıydı. Gerçekten de SAVAŞLA gidilecek yer bambaşka bir noktaydı! Putin, 2000'in başında görev gelirken belki şimdi çok kişi unuttu ancak ABD devreye giriyor petrol fiyatlarını zıplatıyor KREMLİN'in kasaları para ile doluyordu. Putin de ÜLKESİNE ÇÖKEN AVRUPALI
HANEDANLARIN tasfiyesini başlatıyor çok sayıda oligarkı silip atıyordu. Kendi EKONOMİK SINIFINI MEYDANA GETİRİYORDU. Doğaldı.
Rusya karşısında sık sık ABD'yi bulsa da hiç zarar görmüyordu.
Anlaşılması gereken de buydu!
Ancak ne hikmetse gören yoktu...
Anatoly Antonov, ABD basınına verdiği röportajda önemli konulara değiniyordu.
Büyükelçi, "Ukrayna'daki çatışmayla birlikte ABD, Rusya'yı zayıflatma fikrini uygulatmak için zemin buldu.
Amerika Birleşik Devletleri, TÜM BATI toplumlarını 'demokratik dünyanın değerlerini baltalayan bir yabancı düşman' olarak gösterdiği RUSYA'ya karşı bir kampta toplamayı başardı. Ukrayna'daki gelişmeler bahanesiyle Rusya ile Avrupa arasındaki karşılıklı çıkara dayalı bağları bozarak Avrupa'yı tamamen Washington'a bağımlı hale getiriyor" diyordu...
Yani BÜYÜKELÇİ "ABD bizi ÖTEKİ yaparak AVRUPA'yı yanına aldı.
Rakip olmaktan çıkardı.
Silahların gölgesinde etkisiz hale getirdi" demek istiyordu...
Zaten ULUSLARARASI SATRANÇ da böyle oynanırdı... Dengenin oluşması ve oturması için SAVAŞIN uzaması şarttı! ABD bunun için yeni bir hamle yaptı.
Ukrayna'ya ücretsiz bir şekilde PATRIOT hava savunma sistemi gönderme kararı aldı.
Savaşın uzaması için silah yardımı aralıksız sürerken, Zelensky Washington'da ayakta alkışlarla karşılanıyordu.
Ülkesi nefes alamaz haldeyken "Rusya kaybetti" diyebiliyordu... Putin de ABD'nin PATRIOT hamlesine karşılık "Bu savaşın uzamasından başka bir işe yaramaz" cevabı veriyordu.
Savaş uzarsa bunu ekonomik ve siyasi sonuçları olurdu. Türkiye de savaşın hemen yanı başında yer alıyordu. O gölgenin buraya düşme ihtimali bulunmaktaydı.
Peki dünyanın çatısında bu karar alınıyorsa, Türkiye'ye nasıl yansırdı? Haziran seçimlerinde ne olurdu? Türkiye nasıl bir konuma gelirdi? Soru çok...
Başkan Erdoğan kazandığı zaman Türkiye'nin ortada maestro gibi durarak Rusya ile AVRUPA arasındaki konumu güçlenerek artacaktı. Şu an olandan farklı bir şey görmeyecektik.
İzlenen politikalar daha kalın bir çizgiyle çizilecekti.
Mesele 6'lı masa tarafındaydı!
Masa'nın adayı kazandığı zaman bambaşka bir Türkiye kapıya dayanacaktı... Seçime gidilerken aslında bu OY'lanacaktı.
6'l�� masa'nın genel karakteri KÜRESEL EKOL'e sıcak bakan AVRUPACI tavırdı.
Sır da değildi bu... Ancak bu EKOL'ün ABD'ye ulaşan eli nereden yürüyecekti?
Almanya'dan mı İngiltere'den mi? Kavga da mücadele de burada yaşanmaktaydı. Fark İNCE AYARLARDA gizliydi...
Mesela Osman Kavala olayına iki lider üzerinden bakın. Meral Hanım da Kemal Bey de verilen kararları çok sert eleştirmektedir.
Meral Hanım, Gezi Parkı davasından yargılanan iş insanı Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis verildiği gün sert tepki gösterip "Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat" diyordu...
Gezi Parkı eylemlerini de "Milli şuurun ayağa kalkması" olarak tanımlıyordu. Peki Kemal Bey nasıl bir tavır içindeydi?
İYİ PARTİ LİDERİ ile aynı çizgideydi... Yani Erdoğan'ın bulunduğu konuma birlikte yüklenmekte bir sorun görmüyorlardı. Ancak ADAY konusu gündeme gelince meselenin rengi değişiyordu.
Gerçekçi olmak gerekir. Masada aslında ÜÇ oyuncu var! CHP-İYİ PARTİ-HDP... Diğerleri katalizör görevi yapmakta...
İşte bu ÜÇ'lünün bölgesel ve KÜRESEL politikalarında fark yok. Küçük detayları kenarda tutarsanız aynı pencereden bakıyorlar. Zaten CUMHURBAŞKANLIĞI seçimi de Türkiye'nin konumu ile ilgilidir... Ülkenin nerede kimle ya da kimlerle duracağı burada ortaya çıkacaktır. Parlamenter sistem talebi ise BEŞTEPE kaybedilirse, MECLİS'ten el freni çekmek için ısıtılmaktadır.
Konu tamamen ANKARA'nın BÜYÜK BAŞKENTLER DENGESİNDE NEREDE YER ALACAĞI
MESELESİDİR. Ankara, Moskova'nın yanında olursa başka, AVRUPALI başkentlerle olursa bambaşka sonuçlar ortaya çıkacaktı. Tabi bir de izlenecek olan PARA politikaları vardı.
6'lı masanın izleyeceği yol ile Erdoğan'ın gittiği kulvarın bir küçük benzerliği bile yoktu.
Yani madalyonun bir diğer yüzü gibiydi 6'lı masa. Ancak masanın ADAY konusunda büyük sıkıntısı vardı. Meral Hanım "Ben başbakan olacağım" derken, sistemin kilidinin kendisinde olacağını işaret ediyordu. Kemal Bey aday olup seçilirse onu ve ALMANYA'nın etkisini kontrol edecek, İmamoğlu gelirse iki koldan yürüyecekti, Berlin'in gölgesini küçültecekti. Londra ise büyüyecekti... 6'lı masa bu nedenle karışıyordu, karışacaktı...
Savaşı uzatmak isteyen ABD ise söylemese de Türkiye'nin bu tavrına ihtiyaç duyuyordu. GİZLİ ORTAĞI RUSYA bu sayede nefes alabiliyordu. İngiltere ise akıllıca davranıp "6'lı masa kazanamaz. Ancak en azından aday benim adayım olsun" tavrını sürdürerek İmamoğlu'nun önünü açmakta CHP'yi karıştırmaktadır. İngiliz-Alman ezeli rekabetini MASANIN ortasına getirmektedir...
"Bir daha 6'lı MASA toplanmayacak" açıklaması gelse şaşırır mıyız? Elbette hayır.
Yollar ayrıydı, ayrıldı çünkü...