Barolar azgın azınlık yönetiminde

Eklenme Tarih 23 Haziran 2020
MESLEK örgütlerinin tamamında büyük bir temsil sorunu ve birikmiş şikayetler var. Bu fakir'i gören her meslekten insan, mensup olduğu meslek örgütü/oda hakkında bir ton dert anlatıyor. Tümden ortadan kaldırılmaları gerektiğini, senelerdir boş yere aidat ödediklerini söyleyen o kadar farklı meslek mensubu var ki...! İsteyen istediği meslek örgütüne üye olabilmelidir. Hatta meslek icra etmek için bir meslek örgütüne üye olmak mecburiyeti ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü bu meslek örgütlerinin seçimleri, çok tuhaf olaylara sahne oluyor. Örneğin;
Barolar Birliği seçimleri hakkındaki rakamları bir kez daha hatırlatalım...
41462 avukatın sadece 26264'ünün (yüzde 63) katıldığı bir seçim yapılıyor.
Sandığa gidenlerin yalnızca 8077'sinin (yüzde 30) oyunu alıyorlar. Yani; 41462 avukattan 8077 oy alarak, tamamının sadece yüzde 19'unu temsil etmiş oluyorlar. Ve yönetim böyle oluşuyor.
Azgın bir azınlık Barolar Birliği'ni ele geçirmiş oluyor. Sonra bu azgın azınlık, Savcımızı şehit edenleri kucaklıyorlar...
Şimdi bu topluluk meşru mu...?
Demokratik mi...? Çoğulcu mu...?

BİLGİ VERMEK Mİ...?
PANİK YAYMAK MI...?
Bilgi vermek mi istiyorsunuz...?
Panik yaymak mı istiyorsunuz...?
Salgın hastalık hakkında 2.Dalga riski konuşuluyor. Ancak bu ihtimali, sağlık bağlamından kopartıp ekonomik ve siyasi alana taşıma gayretleri olduğu görülüyor. Mesela Almanya, bu meseleyi tamamen çirkin bir siyasi ve ekonomik çıkar elde etme konusu yaptı.
Ülkemizde de bu algıya istemeyerek de olsa hizmet edenler var. Hepimizin daha dikkatli ve uyanık olmamız gerekiyor. Bu süreçte televizyonlarda kanal kanal gezip 2.Dalga gelirse ne olur? gibi açıklamalar yapan bilim insanlarımız, panik havası oluşturmama noktasında daha dikkatli olmalıdır. Bilim kurulu üyeleri de diğer tıp uzmanları da yaptıkları her açıklamada ekonomik hayatta oluşabilecek riskleri de düşünmek zorundadırlar. Salgın hastalık ile ilgili yayınların, televizyon kanallarında bir reklam ve reyting kaygısına dönüştüğünü itiraf etmek zorundayız.
Bu durum, hem sosyal ve psikolojik hayatımıza ve halimize hem de ekonomik hayatımıza zarar vermektedir.
Milletimiz ve devletimiz, salgın ile birlikte; Doğu Akdeniz'de, Kuzey Irak'da ve Libya'da da bir mücadele veriyor.
Türkiye düşmanları, ekonomimiz dursun, çarklar dönmesin istiyor. Korku, dehşet, panik sağlığımızı korumak sonucunu doğurmuyor. Milletimizin de devletimizin çıkarına değildir.

TÜRKİYE'DE BELEDİYE FİYASKOSU
Aradan bir yıl geçti; CHP'nin kazandığı belediyeleri, CHP/HDP/ İP/SP beraber yağmalamayı sürdürüyorlar. İstanbul başta olmak üzere; Belediye Daire Başkanlıklarını, şirketlerini, ihalelerini omuz omuza paylaşıyorlar. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, bölücü açıklamalar ve çalışmalar yapıyor.
Ayrı para tasarlıyor... Adeta Şehir Devleti kurma hevesinde... CHP'li İstanbul BB Başkanı ve onun berbat yönetimi, bir yılı geride bıraktı... Bir yıllık fiyasko... Bir yıllık hüsran... Eminönü- Galata köprüsü yanında kanalizasyon suyunun doğrudan HALİÇ'e verilmesini İSKİ, İstanbul halkına açıklayabilir mi...?
İleri biyolojik arıtma tesisleri, üçüncül arıtma olarak adlandırılan ve fosfor ve azot giderim ünitelerine sahip yapılar vardı. Var olan, devir aldıkları tesisleri bile aktif bir şekilde yeterince çalıştıramıyorlar. Her geçen gün artan atıksu miktarının, sağlıklı yönetimi için yıllarca inşa edilen arıtma tesislerine yenilerinin eklenmesi gerekiyordu. Tam tersi temel atmama merasimi yaptılar.
Ne yazık ki hal böyle; Ağla İstanbul perişan haline...!