İşin özü bu edepsiz fıkrada gizli...
Yazacağım şu iki konu Türkiye'nin niçin bir türlü akıllanmadığını gösteren çok bariz iki örnektir..
Bunlardan birincisi, Ordu valisinin cami tuvaletlerinde pisuvarı yasaklama kararı..
Diğeri ise, Florya plajının kapatılması kararının laikliğe aykırı olduğu iddiasıyla bazı CHP'liler tarafından protesto edilmesi..
Bu iki konu bazı partililerin laiklikten, bazı bürokratların ise demokrasiden ne anladığını gösteren ciddi bir turnusol kağıdıdır.
Ama bu turnusol kağıdı, ne tuvalet kağıdına ne de seçmen pusulasına benzemektedir!
Ordu valisi özetle diyor ki: "Tuvalette ayakta bevletmek dinimizce mekruhtur.. Sağlığa da zararlıdır.."
Evet pek çok din alimi "yüznumarada küçük su dökmenin" dinen mekruh olduğu hususunda müttefiktir.
Fakat laik olduğunu iddia eden bir devletin valisi, "dini gerekçelerle" bir karar alırsa orada duracaksınız.
Zira bir devletin valisi, sadece Müslümanların değil diğer inanç sahiplerinin de valisi değil midir?
Aynı vali aynı vilayette kilise tuvaletlerinin "dizaynı" konusunda karar alırken örneğin "Kilise tuvaletlerinde alaturka tuvalet yasaklanmalıdır" diyebilir mi?
Kaldı ki camiyi ziyarete gelen bir Hıristiyan turist tuvalete gitmek istese o kişinin alaturka tuvaleti kullanmak zorunda bırakılmasının demokrasiye uygun düşen bir tarafı var mıdır?
Elbette işin doğrusu camilerde hem alaturka hem de alafranga tuvalet bulundurulması imkanının sağlanmasıdır.
Tabii bu arada işin sıhhat ve hijyen boyutu konusunda "din alimleri" arasında bir ittifak olsa da "tuvalet müşterileri" arasında bir oydaşma bulunmamaktadır.
Zira bazı insanlar pisuvarda "küçük su dökmenin" daha hijyenik olduğunu düşünür, bazı "ihtiyaç sahipleri" ise alaturka tuvaletin daha sıhhi olduğunu düşünür.
Kendi "tesisatının" sıhhiliğini düşünen bir insanı "sıhhi tesisatı" olmayan bir tuvalete götürmenin laiklikle, demokrasiyle elbette bir ilgisi bulunmamaktadır.
"Ama alafrangada bevletmek mekruhtur" demek sade bir vatandaşın en tabii bir hakkıdır; hatta böyle bir cümleyi laik olduğunu iddia eden bir devletin valisi de "söyleyebilir".
Ancak sadece söyleyebilir, bunu karara bağlayamaz, hele hele gerekçesini dini mülahazalar çerçevesine oturtamaz.
Elbette pisuvarların birbirine yakın olması ve "eli işte gözü oynaşta" olan sapık bir müşterinin yandaki müşterinin "çişsel etkinliğine" göz atmasının engellenmesi babında araya paravanlar koydurma girişiminde bulunulması doğaldır hatta bana göre gereklidir..
Tam burada "mevzuyla mütenasip" bir fıkra aklıma geldi.. Adamın biri iki eli cebinde iken pisuvara yanaşmış, yanındaki adama "Şu fermuarımı çözer misiniz?" demiş.. Yardım istenen adam içinden "Zavallı adamın herhalde elleri yok, dur şuna bir yardım edeyim" demiş..
Elleri görünmeyen adam ihtiyacını giderdikten sonra ellerini cebinden çıkarmış.. Bunu gören diğer adam "Be adam, madem ellerin vardı ne diye benden yardım istedin?"
Adam gayet sakin bir şekilde "Ben on yıl önce bir zina yaptığım için iki yıl hapis yattım. Çıktıktan sonra kendi kendime söz verdim ve 'bir daha buna elimi sürmeyeceğim' diye tövbe ettim" demiş.
Evet şimdi gelelim şu Florya plajı meselesine.. Bir grup CHP'li aynen şunları demiş:
"Belediye buraya vatandaşın girişini engelleyemez. Bu plaj Atatürk'ün denize girdiği plajdır. Florya'yı İran yaptırmayacağız. Türkiye laiktir laik kalacaktır"
İşte diyorum ya, "ah akıl neredesin?" diye.. Doğru, Atatürk çoğunlukla Florya'da denize girerdi. Girerdi ama, kardeşim 1937'de Florya'da koli basili yoktu ki!
Ama çok doğru; adına koli basili denilen ve İran'dan mı Arabistan'dan mı geldiği belli olmayan bu "yobaz bakteriler" Ak Parti iktidarı döneminde denize salınmışlardı(!)
Amaç neydi? Amaç, pek tabii ki Atatürk'ün kazanımlarını bir biri ardına yok etmek ve "koli basilinden şeriat devşirmek"ti!
Zaten ilkokula gittiğim dönemde arkadaşımla Florya'ya yüzmeye gitmiştik; arkadaşım Atatürk'ün de girdiği o denizin içine, müfredatımızda henüz İnkılap Tarihi dersi olmadığı için bilmeden ve fakat çaktırmadan "bevletmişti"..
Çünkü laikliği tescillenmiş o plajda ne yazık ki pisuvar yoktu!