Bu kelimenin anası 'ağlasun' mu?!
Son zamanlarda adına "Kürt Açılımı" denilen süreçle ilgili olarak bazıları çok makul laflar ederken bazıları "Absürt cümle nasıl olur?" sorusunun cevabını veriyor..
Kürt meselesi ile ilgili olarak örneğin; bir tarafta "Akıl akıldan üstündür" denilerek akıl vermeye çalışılıyor. Diğer tarafta "Aklın yolu birdir" denilerek zeki bir adamın zekasının zekatından dâhi çıkarılmaya çalışılıyor.
Bir tarafta "İyi adam lafın üstüne gelir" denilerek 'üstüne balıklama atlanacak' bir laf ediliyor. Diğer tarafta "İti an, çomağı hazırla" denilerek gardın nasıl alınacağı tavsiye ediliyor.
Bir tarafta "Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al" şeklinde 'babalar gibi' bir söz söyleniyor. Diğer tarafta "Beş parmağın beşi de birbirine benzemez" denilerek 'beşibiryerde' değerinde laflar ediliyor.
Bir tarafta "İyilik yap denize at" denilerek 'iyi' bir söz ağızdan çıkıyor. Diğer tarafta "Merhametten maraz doğar" denilerek merhametsizlere iyilik yapılıyor.
Bir tarafta "Harama el uzatılmaz" diyen adama 'helalinden' bir teşekkür sunuluyor. Diğer tarafta "Üzümü ye bağını sorma" denilerek 'Anayasa Mahkemesi'nin hukuka aykırı ve gerekçesiz kararları' akla geliyor.
Bir tarafta "Damlaya damlaya göl olur" gibi okyanus kadar geniş ve derin bir söz söyleniyor. Diğer tarafta "Taşıma suyla değirmen dönmez" denilmek suretiyle değirmende ağartılan saçların dökümü veriliyor..
"Norşin niye Güçlükonak oldu?" sorusuna "Şimdi kalkıp Ankara'ya da Angora; Erzurum'a da Arz-ı Rum mu diyeceğiz?" sorusu ile cevap verenlerin zeka, vicdan ve bilgi düzeyini tartışmayacağım elbette..
Tartışmam; zira Angora sözcüğü ağızdan ağıza dolaşarak Ankara haline gelmiştir.. Arz-ı Rum da öyledir.. Ama Norşin nasıl olur da ağızdan ağıza dolaşarak Güçlükonak olur?!
Ermenice ya da Kürtçe olan bu sözcük "söyleye söyleye" değil de Ermenilere ve Kürtlere "söylene söylene" değişmiş olmasın sakın?!
Evet sözcüklerin etimolojik yapısının nasıl değiştiğini görmek başka bir şeydir; etnik kimlikler üzerinden etimoloji biliminin anasını ağlatmak başka bir şeydir..
Ha, "Varsın analar sagalassos" diyenler olabilir.. (Sagalassos dememe bakmayın, Ağlasun demek istedim.. Burdur'un Ağlasun ilçesinin ismi de aslen Rumca olduğu için böyle bir değişime uğramış..)
Hatta bir ara Ani Harabeleri ismi de resmi kayıtlarda Anı Harabeleri olarak geçirilmişti; çok şükür ki daha sonra (ı) harfinin üstüne nokta konularak saçma bir tartışmanın da sonuna nokta konulmuştu..
Bir ara bu kelimelerin kökeni (etimoloji) konusunda değil ama özel adların kökeni (onomastik) alanında Yalçın Küçük ve Soner Yalçın pek bir dirsek çürütmüştü! (Bir de "omomatik" var diyecektim ama bu, Omo'nun dahi çıkaramayacağı "pis" bir espri olurdu, vazgeçtim!)
Evet örneğin Soner Yalçın Küçük'ün "Beyaz Müslümanlar" isimli kitabı aklıma geldi şimdi..
Örneğin Yalçın, sabetayistlerin "ışık" sözcüğüne özel önem atfetmesi ile Müslümanların "nur" kelimesine verdiği özel önemin aynı kapıya yani sabetayizm'e çıktığını söylüyordu.
Misal, sabetayistlerin kurduğu Feyziye Mektepleri'nin daha sonra "Işık Okulları" ismini alması ile AK Parti'nin ambleminin "ampul" olması arasında bir yakınlık olduğunu söylüyordu. Ayrıca iddiasını kuvvetlendirmek için şu örnekleri de sıralıyordu:
Alparslan Türkeş niçin "9 Işık" adı altında ilkeler oluşturdu?
Manevi önderliğini Fethullah Gülen'in yaptığı Nur cemaatinin evlerinin ismi neden "Işık Evleri"?
TGRT'nin eski patronu Enver Ören'in kayınpederi Hüseyin Hilmi Işık, neden "Işık" soyadını aldı ve TGRT neden Yahudilere satıldı?
Üzeyir Garih'e araba kullanmayı öğreten kişi niye Necmettin Erbakan'dır?
Evet, Yalçın ileriyi gören bir isim.. Neticede dedem de zaten ileriyi gören bir adamdı..
Çünkü 1934'te soyadı kanunu çıktığında, 21. yüzyılın başlarında AK Parti isminde bir parti kurulacağını tahmin ettiği için soyadımızda "Ak" sıfatının yer almasını istemişti!
Üstelik sürücü belgemi Ziya Bey'in sahibi olduğu bir dershaneden almıştım.
"Ziya" kelimesinin "ışık-nur" anlamına da geldiğini o yıllarda bilseydim samimi söylüyorum sürücü belgesini dershaneden değil bizim kasaptan alırdım..
Ama gelin görün ki, kasabımızın eşinin ismi "Feyziye" idi!