İHANET ediyoruz kendimize, doğruları inkar ediyor yalanların koynuna giriyoruz.
Sokakta siyah bir kedi görsek yolumuzu değiştiriyoruz da kıyak bir yol bulunca koşa koşa gidiyoruz. Sigorta şirketlerini söğüşlemek için hastaların canını hiçe sayan hastanelerimiz var, susuyoruz. Hepimiz tehlikedeyiz, hepimiz tehlikeyiz. Ekmekler yalan söylerken hiçbirimiz fırıncılara gidip çalınan gramajların hesabını bile sormuyoruz.
***
Birileri parayı çuvalla götürüyor, ruh kuraklığımız üst seviyede o yüzden değirmenin suyunun hesabı yok. Bir barakanın aylık kirası bile 15 bin lirayı geçmiş, sahibi olduğumuz barakamız varsa yeni kira artışlarının zalim hesabını yapıyoruz.
Eski şarkıların nağmelerini unuttuk, yeni moda zibidi şarkıların koynunda uyuyoruz. Sosyal medyada görünmeyen hayaletler olarak mangalda kül bırakmıyoruz, çocuklarımızı gözden çıkardığımızın resimlerini asıyoruz duvarlara!
Çocuklarımızı toplu katliama sürükleyen uyuşturucuya gıkımız bile çıkmıyor.
***
Sahtekarlığın diz boyu olduğunu bile bile talih oyunlarına koşuyoruz, birkaç numara yan yana gelince hayatımız değişecek zannediyoruz.
İnsanların yok yere öldürüldüğü bir dünyanın içinde, televizyon dizilerinin karşısında mışıl mışıl uyuyoruz. Bebeklerin kanını satan kansızları bile çabuk unutuyoruz.
Kendi ülkemizde mülteci olduğumuzu unuttuğumuz gibi.
***
Çocuklarımıza iş arıyoruz da "her yerde adamın olmalı" gerçeğine karşı durmuyor, "adam olan insan kayırmaz" diyemiyoruz. Çelişkilerle yüklü siyasetin oyuncağı oluyoruz.
Nasılsa belimizde ruhsatsız silahlarımız var, trafikte yan bakanın bile kafasına kurşun sıkıyoruz.
***
O kadar duyarsız hale geldik ki, "bize bir şey olmaz" diyoruz, bir şey olunca da her şeyi kadere bağlıyoruz. İşimize gelmeyince basıyoruz küfürü. Üstelik kan kokulu adamların ağzının içine düşüyoruz.
Koptu kopacak fırtına! Garibanın sırtına binen yüklerin renkli afişlerini asıyoruz duvarlara.
Sokak pazarlarında 50 gram zeytin alan insanlara bakıp, "açlıktan kim ölmüş" diyoruz. Belki de açlıktan ölmelerini bekliyoruz büyük bir keyifle!
***
Yıllar akıp giderken, bizlere kendini hatırlatan ölümü bile inkar ederken, "sadece nefes almakla yaşadığınızı zannetmeyin" diyoruz.
Bunları kime diyoruz?
Hiç kimseye!
MUTLULUK TAKVİMİ
İçim içimi yerken
Işıklarım sönerken
Sen evine dönerken
Yaslandım bir duvara
Sanki arkadaş oldu
Bana sabaha kadar
Senden daha vefalı
Yaslandığım o duvar
O duvarın dibinde
Gururum dağlar kadar
Yıkılmak yok bu gece
O duvara sözüm var
Hakkı YALÇIN
İnsanlara korkularına saklanmayı emreden bir saklambaç oyunundayız!
Eski şarkılar!
Umulmadık zamanlarda kulağımıza bir şarkı fısıldanır bazen. O şarkıda özgürlük vardır, geceleri korkmadan oynadığımız oyunlar, kapı eşiklerine serilen kilimler, çinko damlı gecekondularda bulduğumuz huzur.
O şarkıda emeğe saygı vardır, sabah vardiyaları akşam çıkışları.
O şarkıda namus vardır, köprü altındaki adamların bile çocukları koruyan bakışları.
O şarkı Kol Düğmeleri'dir Fabrika Kızı'dır Resimdeki Gözyaşları'dır.