EVET, gecekondular vardı, her yağmuru buyur eden çarpık çatılar ama içlerinde komşuluğun ve insanlığın her halini sergileyen insanlar vardı. Tren yollarının kenarlarında yüzyıllık incir ağaçları, kapıların önünde tenekeler içinde karanfiller vardı.
Sokak çeşmelerinden mermer beyazlığında akardı sular, parayla satılmazdı. Her yerde güven içindeydi çocuklar, akşam ezanına kadar koştururlardı. Çoğunun ayakları çıplaktı ama masumiyetleri öldürülmemişti daha. En yoksul aileler bile domatesi, peyniri ve zeytini rahatlıkla satın alabilirdi.
Her mahallenin okulu, her okulun aydınlık öğretmenleri vardı.
O öğretmenler dürüstlüğün kerrat cetvelini ezberletirken, vicdanımızın sesini dinlemeyi de öğretirlerdi, Atatürk ilkelerinin anlamını da.
***
Bebeklerin kanı satılmaya başlanmamıştı daha, küçücük çocukları katleden ve korunan sapkın üretiminden eser yoktu. Genç kızların kafasını kesip yola fırlatan uyuşturucu müptelaları için sokaklarda "can pazarları" kurulmamıştı daha. Ağzını kanla çalkalayan adamların itibar görmesi ne demek!
Mahalleler yiğit doluyken!
***
Gençliğimde, ayakkabı boyacılığı yapan küçük bir çocuğun Gazi Mustafa Kemal Atatürk için saygı duruşunda bulunduğu bir görüntüyü gözlerimde resimlemiştim.
Saatler dokuzu beş geçiyordu sirenler çalmaya başladı. Önündeki boya sandığını bırakıp aniden ayağa fırladı hazırola geçti. Cebinden düşen misketler bulunduğu yokuştan aşağı yuvarlanmaya başladı da dönüp bakmadı bile. 10 yaşlarında erkek çocuğu.
***
Yüreğinin gönderinde Atatürk sevgisi. Yoksul giysiliydi çocuk, mavi kazaklı. Parlak ışıklı iki lambaydı gözleri.
Başkalarının ayakkabılarını boyamaktan kendi ayakkabılarını düşünecek halde değildi. Boya sandığının yanında duran sefertasında kuru ekmekten başka bir şey yoktu belki. Bir saygı duruşunda elleri bacaklarına yapışmış küçük bir heykeldi de dev gibi duruyordu.
***
Hayatın küçük askeri Cumhuriyet'in nöbetçisi. Pantolonundaki yaması iplik iplik sökülürken, sabahın erken saatlerinde iki lokma ekmek için yola koyulan hamarat karınca. Yoksulluğun sol yanına tutunmuş hayat işçisi.
Gözlerinin ufkunda Mustafa Kemal duruyordu adım gibi eminim.
***
Yoksulların çocukluk fotoğrafları olmaz ama o yoksul çocuğun 10 Kasım fotoğrafı hala gözlerimin önünde duruyor.
O çocuk bendim! O çocuk bizdik, hepimizdik. Beyinlerimizin içi sevgi doluydu, düşmanlık nedir bilmezdik. O tozlu topraklı yollarda bile tertemizdik!
MUTLULUK TAKVİMİ
İstanbul sokakları
Artık seni tanıyor
O derin hatıralar
Sevgimden utanıyor
Kalabalık içinde
Yaşarsın yalnızlığı
Öptüğüm dudakların
Kalmamış kutsallığı
Artık çok değişmişsin
Kirlenmiş sabahların
Her gece yankılanır
Ucuz kahkahaların
Hakkı YALÇIN
Katillerin korunduğu bir ülkede, çocuklar çocuk olmaktan korkuyor artık!
Beleşçiler!
Yedikleri beleş yemekleri ekranlarda sergileyerek matah bir şey yaptıklarını düşünen "sözde gurmelere" bakıyorum da "her şey ne kadar ucuzladı" diyorum.
İnsanların o yemekleri yiyemediği gerçeğini görmezden gelenler tabakları silip süpürüyorlar.
Neymiş onların ağız tadı varmış?
Yemek üretmekte bir halta yaramadıkları için sığındıkları tek liman bu. Ne yazık ki onların peşinden giden izleyiciler var.
Beleş yemenin ortağı olmak onlara gurur veriyorsa, haram yemenin önü boşuna açık değil.