AHŞAP radyolardan saz semaisi dinlenirdi akşam saatlerinde. Eve yorgun gelen babalar iftardan önce böyle dinlenirdi. Ramazan sefa gelir hoş gelirdi, hayat onlara günlerini gösterirken bile öyle güzel gülerlerdi ki gözlerinden yaş gelirdi.
Ne komşuların dedikodusuna meraklıydı mahalleli ne tavuğuna.
Herkes kendi gurbetinde uzaklara dalardı "Şu uzun gecenin gecesi olsam."
***
Hayatın büyüsü vardı rutubetli evlerde, küçük bir odun sobasıyla yürekler de ısınırdı. Sevgiyle kaynardı tencereler. İftarda komşu komşuya yemek taşır, "kokusu gelmiştir kardeş" derdi. Herkes birbirini severdi. Anneler gözü gibi bakardı pencerelerin önündeki saksılara. Hüzünler yağmurun sesine akardı. "Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor."
***
Sanki bir lunapark gibiydi evlerin içi. İftardan sonra çocukların bileceği bilmeceler sorulurdu, neşe içinde. Hayra yorulurdu gece yarısı köpek ulumaları.
Kardeşler gaz lambalarının ışığında mektup yazardı askerdeki abisine.
Radyodaki şarkının eşliğinde babanın sigarasının külü uzardı.
"Biraz kül biraz duman, o benim işte."
***
Duvardaki anılar sergisinde soluk resimler. Bir tutam bile haram yoktu dedelerin ak saçlarında.
Maziden kalan yaraları varsa ser verip sır vermezlerdi de elde avuçta ne varsa torunlarına verirlerdi.
Sanki şarkılar da mesaj verirdi onlara. "Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin."
***
Çeyiz sandıklarında ipek bohçalar. Gelin olmanın anlamı vardı, gündelik aşklar ne demek.
Yeşilçam filmlerinde ahlaki mesajlar verilirdi de akşam mecnunlarının ıslıkları duyulurdu gecenin bir yarısı. Aşkaydı bütün şarkılar.
Herkeste medeni cesaret vardı ama geleneklere sadakat başkaydı. "Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli."
***
Bizlerin o yoksul mahallelerinden böyle sevda yolcuları gelip geçmiştir. O yüzden hala eski şarkılara aşığız. Güzel insanların bıraktıkları izleri taşırken, kirletilmiş bir geleceğin dünyasında yalnızları oynuyoruz. Çünkü hırsızların, ahlaksızların ve ağzı kan kokanların bu kadar itibar göreceğini hayal bile etmemiştik.
MUTLULUK TAKVİMİ
Hayata gençlerin gözünden bak.
Pilli küçük lambalar kullan.
Gözün tok olsun.
Seni böyle hüzünlü
Gören biri olursa
Gurur saçaklarından
Buzlar çözüldü dersin
Kulağı çekilmiş
Çocuk gibi beklerken
Gözümdeki yaş değil
Yağmur lekesi dersin
Çoktan bitti bu masal
Rüzgardan kırılmış dal
O rüzgarı bir daha
Sever mi sanıyorsun
Hakkı YALÇIN
Hukuk önünde ayrıcalıklı olanlarda "bit yeniği" aramazsak uyuz oluruz!
Acı bir anı!
Birkaç yıl önce yolun kenarında yere serdiği gazetelerin üzerinde el örgüsü kaşkol satan yaşlı bir kadın tanımıştım. Kaşkolleri çok ucuza satıyordu da "niye bu fiyat?" diye sormuştum, "kendim örüyorum" demişti, "işçilik almıyorum." Kadın emekli bir öğretmendi, çaresizliğiyle bile gurur duyan onurlu bir öğretmenden aldığım kaşkolleri zaman zaman kullanıyorum.
Gazeteci olduğumu söyleyince "bizler sizlerle yollarımızı çoktan ayırdık" demişti de kaşkolleri neden gazete kağıtlarının üzerine serdiğini o yüzden sormamıştım!