Mazlumun sahibi Allah'tır

Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Eklenme Tarih 9 Mayıs 2021

Hepimiz dua almaktan hoşlanırız. Sevdiklerimize dua ederiz. Sevdiklerimizden de dua bekleriz. Hatta internet paylaşım sitelerinde kendisini "dua dilencisi" olarak adlandıranlarımız da vardır. Dua, Allah'ın rahmetinin kişiye yönelmesi amacıyla yapılır. Bu anlamda insan isteyen, yüce Rab ise verendir. Yüce Rabb'imiz "Bana dua ediniz, size cevap vereyim" buyurmuş ve duadan razı olduğunu belirtmiştir. Peki, duayı sevdiğimiz kadar bedduadan sakınmayı seviyor muyuz? Dua için gösterdiğimiz hassasiyeti beddua için gösterebiliyor muyuz? Veya soruyu şöyle soralım: Sizce dua almak mı önemli, beddua almamak mı? Bir an olur ki dua kabul olur, ama bir an olur ki beddua da kabul olur. Hz. Peygamber (SAV) şöyle uyarmış bizleri: "Zulme uğrayanın bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur." (Buhari, Zekât, 41, 63; Tevhid, 1; Müslim, İman, 31; Tirmizi, Zekât, 6) Duası kabul edilenler kadar bedduası kabul edilenlere de dikkat etmemiz gerekir. Daha doğrusu, bedduayı hak etmemek lazım. Bedduanın muhatabı olmamak gerekir. İslam tarihinde önemli bir yere sahip ve Hz. Peygamber'in (SAV) baba ile anne tarafından akrabası olan hem de cennetle müjdelenmiş on kişiden biri sayılan Hz. Sad bin Ebu Vakkas'ın hadisesi bu konuda bizim için dikkat çeken bir örnektir. Hz. Sad, Kufe valisidir. Dönem Hz. Ömer'in halifelik dönemidir. Bir ara Kufe halkından bir grup, valileri olan Hz. Sad'ı halifeye şikâyet ederler. Şikâyet konuları, Hz. Sad'ın namaz kılmayı bilmediği, askerin başında harekâta katılmadığı ve adil hareket etmediği şeklindedir. Hz. Ömer, bu şikâyetleri duyunca Mekke'de 7. Müslüman olarak İslam'a girmiş bu kutlu insanı daha fazla yıpranmasın diye hemen Medine'ye çağırır. Medine'de Hz. Sad'la bir araya gelir. Hz. Ömer şikâyet konularını sıralar. Hz. Sad elbette çok üzülür ve adil davrandığını, namazı ise Hz. Peygamber'den (SAV) gördüğü ve öğrendiği gibi kıldırdığını anlatır. Hz. Ömer, Sad'ı görevden alır. Yıpransın istemez. Yerine Hz. Ammar'ı gönderir. Diğer yandan da iki müfettişini Kufe'ye olayı incelemesi için görevlendirir. Hz. Sad bu yolculukta ve inceleme sırasında müfettişlerle bulunmayı ister. Hz. Ömer de görevden aldığı bu sevdiği valisinin isteğini reddetmez. Sen de şahit ol hakkında konuşulanlara der. Nihayet Hz. Ömer'in görevlileri ve Hz. Sad, Kufe'de cami cami dolaşırlar. Herkes Hz. Sad hakkında hayırlı şeyler söyler. Sadece bir mescitte (Benu Abs Yurdu adlı mescit) Usame adlı biri ayağa kalkar ve şöyle konuşur: "Evet, Sad hakkındaki şikâyetler doğrudur çünkü o,
1) Askerin başında harekâta katılmaz.
2) Malları eşit paylaştırmaz.
3) Hükümde adil değildir." Bu sözleri işiten Hz. Sad şöyle karşılık verir: "Rabb'im!
Eğer bu adam yalan söylüyorsa ve sırf gösteriş olsun diye hakkımda bu iddialarda bulunuyorsa ben de onun hakkında Sen'den üç şey dileyeceğim.
1) Allah'ım bu adamın ömrünü uzat.
2) Bu adamın fakirliğini artır.
3) Bu adamı fitnelere uğrat."
Aradan yıllar geçer. Hadisenin şahidinden bu olayı duyan ve bu rivayeti bize ulaştıran kişi der ki: "Ben yıllar sonra bu adamı gördüm. İhtiyarlıktan kaşları gözlerine inmişti. O kadar yaşlanmıştı ki kaşları gözlerini örtüyordu. Fakirlikten kıvranıyordu. İnsanların verdikleriyle hayata tutunuyordu. Bu yaşına rağmen bir kadının sesini duyduğunda oraya doğru koşardı. Kadınlara sarkıntılık ederdi. İnsanlar kendisine 'Bu yaşına rağmen nasıl oluyor da kadınlara sarkıntılık ediyor, onları taciz ediyorsun' dediklerinde ise şöyle diyordu: Ben ne yaptığımın farkında değilim. İşte Sad'ın bedduası beni bu hale getirdi." (Buhari, Ezan, 95; Müslim, Salat, 158- 159; Ebu Davud, Salat, 128) Beddua etmek elbette tavsiye edilmez. Ama zulme uğramış, iftiraya maruz kalmış bir insan başka çıkış kapısı bulamamışsa ne yapabilir! Mazlumun, Müslim veya gayrimüslim olması önemli değildir. Dini inancı ne olursa olsun her mazlumun duası karşılık görür. Zalimin, dini veya dindarlığı önemli değildir. Mutlaka zulmünün hesabını verir. Zalim mutlaka Rabb'inden karşılık görür. Çünkü mazlumun sahibi Allah'tır. Dua alın. Dua isteyin. Dua edin. Ama buna gösterdiğiniz hassasiyeti beddua almamak konusunda da gösterin. Beddua almamaya, ah almamaya çabalayın. Bedduasını hak ettiğiniz kişinin hakkını ona iade edin. Bu hak maddi veya manevi olabilir. Yoksa ileride binlerce katıyla iade etmek isteseniz de malınız size geri iade edilebilir. Kabul edilmeyebilir. Allah tarafından mazereti kabul edilmeyen insandan daha mutsuz kim olabilir!

BUGÜN ANNELER GÜNÜ
Anneler
insanın dua kapısıdır. Cennet vesilesidir. Allah'ın yeryüzünde rahmetinin yansımasıdır. Cennetle beraber anılmışlardır. Cennet, onların ayaklarının altındadır. Berekettirler, sığınağımızdırlar, emanettirler. Annenizin duasını alın. Bir günahınız, kusurunuz, hatanız varsa annenizden size dua etmesini isteyin. Vefat etmişse mezarına gidin. Oturun, selam verin ve onunla sohbet edin. Rahatlayacaksınız. Bilin ki vefat etmişse de bereket, himmet ve duaları sizinledir. Anneniz, cennetinizin kapısıdır. Bu nedenle büyük âlimler, annelerini kaybettiklerinde ağlar ve "Cennetimizin kapısı kapandı" derlerdi.

SORU - CEVAP
1- 40. günde bebeğin kırklanması doğru mudur?
Bizim kültürümüzde çocuğun 40. gün yıkanması diye bir inanç yoktur. Batıl bir inanıştır. Vaftiz törenlerinden etkilenmiş bir uyarlama olabilir. Bunun, annenin lohusalık yıkanmasıyla bir ilgisi yoktur.

2- BOŞANDIĞIM eşim, aile sırlarımızı akrabalarıyla paylaşıyor. Bu meşru mudur?
Peygamberimiz, en kötü ve hain insanı tarif ederken "Eşiyle olan gizli hallerini sabahleyin ortalığa fısıldayan adamdır" der. Bu iki taraf için de geçerlidir. Evlilik bitebilir. Ama insanlık ve onurluluk bitmemelidir.

BİR AYET
"ZİNAYA yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur." (İsra 32)

BİR HADİS

"YA ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun." (Keşfül- Hafa 1:437)

BİR ESMA

El-Mütekebbir:
Büyüklükte eşi benzeri olmayan.