Makam, mevki ve statülerin hiçbir anlamı kalmayacak. Dünya hayatındaki amellerimizle ahirete gideceğiz. Ancak iyilerin safında mı yoksa kötülerin yanında mı yer alacağımız belirsiz. O zaman kendimize şu soruyu sormalıyız: Ben hangi tarafa yakınım?
HZ. Peygamberimiz (SAV) şöyle anlattılar:
Vaktiyle eski milletlerde 99 kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zat yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir rahibi gösterdiler. "Bu adam en bilgin din adamıdır" dediler.
Bu adam rahibe giderek, "99 adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu?" diye sordu. Rahip, "Hayır, kabul olmaz" deyince adam rahibi de öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını 100'e tamamladı.
Sonra yine gezerek en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu.
Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek, "100 kişiyi öldürdüm. Tövbem kabul olur mu?" dedi. Âlim: "Elbette kabul olur. İnsanla tövbesi arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Oradakilerle birlikte Allah'a ibadet et. Allah seni affeder." Adam denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca ömrü sona erdi ve vefat etti.
ALLAH YAKINLAŞTIRDI
Rahmet melekleri ile azap melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar. Rahmet melekleri şöyle dedi: "O adam tövbe etti. Yeri cennettir." Azap melekleri: "O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki! Onun yeri ateştir." Bunun üzerine Allah'ın emriyle insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem olan melek, "Geldiği yerle gideceği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir" dedi. Melekler iki mesafeyi ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.
Denir ki; aslında kötülerin bulunduğu yere daha yakındı ama Allah yeri yakınlaştırdı ve gitmeyi istediği yere daha yakın oldu.
GIYBET VE İFTİRA ARASINDAKİ FARK
Hz. Aişe bir gün, Hz. Safiye hakkında "Kısa boylu kadın" tarzında bir tarif kullanı. Hz. Peygamber (SAV) bundan rahatsız olup şöyle buyurdu:
"Aişe! Sen öyle bir söz söyledin ki şayet bu söz denize karışsaydı, onun suyunu bile bozardı." Hz. Aişe, "Ama ben iftira atmadım.
Onun fiziğini tarif ettim" dese de Hz. Peygamber (SAV) bunu kabul etmedi: "Onun yüzüne karşı söylediğinde onu rahatsız edecek olan şeyi onun arkasından söylersen, buna gıybet denir. Sen onda olmayan bir şeyi söyleseydin bunun adı iftira olurdu." Hz. Peygamber (SAV) daha sonra Miraç'ta gördüğü şu manzarayı aktardı: "Ben Miraca çıktığımda bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan insanlar gördüm. 'Bunlar da kim?' diye sordum. 'Bunlar, insanların namus ve şereflerini arkalarından çekiştiren insanlardır' diye bana bilgi verdiler."
ÂLİMLERİN DÜŞMANI ÇOK OLUR
Büyük İslam âlimi olan Hasan-ı Basri özel bir yere sahip olan mümtaz bir şahsiyettir. Büyük âlimlerin düşmanı daha da çok olur. Hazımsız olan insanlar, dedikoducular onları çekiştirirler. Böylece hem dünyalarını hem de ahretlerini kirletirler. İşte böyle bir bahtsız adam Hasan-ı Basri'yi çekiştirip duruyormuş. Hasan-ı Basri ise bu dedikoducuya hediye gönderirmiş. Bir gün adam sorar: "Ben sürekli sizin aleyhinize konuşuyor, insanları sizden uzaklaştırmaya çabalıyorum. Siz ise bana hediye gönderiyorsunuz. Sebebi nedir?"
Hasan-ı Basri şöyle cevap verir:
"Aleyhimde konuştukça günahımı alıyor, sevabımı ise çoğaltıyorsun. Ahirette benim günahımı yüklenip öyle mahşere geleceksin. Sana acıdım. Bari bunca yükün ve hamallığın karşılığını bu dünyada vereyim dedim. Onun için sana hediye gönderiyorum. Sen konuştukça ben de hafifliyorum."
BİR AYET
"HER nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı mutlaka verilecektir. Kim ateşten kurtarılıp cennete sokulursa, o muhakkak kurtuluşa ermiştir. Zaten dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir." (Al-i İmran, 185)
BİR HADİS
"ALLAH'IM! Açlıktan sana sığınırım. Çünkü açlık, ne kötü bir arkadaştır. Hainlikten de sana sığınırım. Çünkü hainlik, ne kötü bir sırdaştır." (İbn Mâce, Etime, 53)