TÜRK sporu geride bıraktığımız hafta tarihi bir başarı yaşadı. Bu başarı, Türk kadınının tüm dünyaya gücünü göstermesi gibi duygusal anlamlar kadar sporda hedefe ulaşma koşullarıyla ilgili büyük dersler de içeriyordu.
Filenin Sultanları'nı Avrupa'nın zirvesine götüren yola ilk adım tam 20 yıl önce atılmıştı. Ortada günlük, tesadüfi değil tam aksine planlı, adeta ilmek ilmek işlenen bir başarı hikayesi vardı. Peki, filede işler bu kadar iyiyken neden futbolda çile çekiyoruz?
Milli Takım'ın Eskişehir'de aldığı Ermenistan beraberliği sonrası ortalık karıştı. Futbol kamuoyunun tamamı Stefan Kuntz'un istifasını istiyor. Buna hiç itirazım yok. Zaten aylar öncesinde, 'Kuntz bu seviyenin hocası değil' dediğim için içim çok rahat. Ancak asıl sorun, Kuntz gidince işlerin düzeleceğini sanmak.
Son 20 yılda 9 kez teknik adam değişikliğine giden bir futbol ülkesinin en büyük sorununun kulübede oturan kişi olmadığı artık aşikardır.
Günü kurtarmanın geleceğe yönelik planlar yapmanın önüne geçtiği bir futbol ikliminden sağlıklı bir yapı çıkmaz. Tarihi bir transfer dönemini geride bıraktık. Süper Lig'in piyasa değerinin 1 milyar Euro'nun üzerine çıkmasından büyük mutluluk yaşadık.
Yeni transferin bol sıfırlı değerlerini günlerce konuştuk. Kulüplerimizin bu sezon transfere harcadığı para 140 milyon Euro. (Avrupa'da ilk 10'dayız) Son 10 yılda ise kasadan 1 milyar Euro çıkmış. Futbola bu kadar yatırım yapan bir ülke neden Milli Takım düzeyinde istikrarlı bir başarı yakalayamaz? Belki bu soruyu masaya akıl koymak yerine yumruk koyan yöneticilerimize sormak lazım!