Geçenlerde bir programa katıldı ve o programı ağzım açık izledim. "Bu Banu Alkan ne kafalar yaşıyor?" diye kendime sordum. Şöhret böyle bir şey işte... İnsanın kanına bir girdi mi onu bambaşka bir şey yapıyor.
Banu Alkan, döneminin en meşhur isimlerindendi. Yaptığı işler ses getirmişti. Güzelliğiyle de kendini uzun süre konuşturmuştu.
Ama şimdi hepsi güzel bir anı.
Geçmiş geçmişte kaldı. Geçmişinde kalan insanlara şaşıyorum. Üretim yok, icraat yok, sadece laf... "Kendi söylediğine kendi inanıyor" derler ya, işte bu cümlenin karşılığı Banu Alkan...
Alkan, geçmiş yıllarda da ekrana çıkıp "Ölçülerim halen 90-60-90" diyordu. Tüm Türkiye'nin gözü bozuk ve gerçeği görmüyor sanıyordu.
Banu Alkan'ın hayat arkadaşını kaybedeli kaç yıl geçti bilmiyorum; ama çok çok uzun yıllar oldu. O dönem yaşadığı lüks yaşam, oturduğu yalı ve yurt dışı tatilleri kısaca o yıllara ait anlatılan her şey çok doğru. Bunu, o dönemi yaşayanlar hep anlatırlar. Çok sevilmiş ve değer verilmiş. Ama Alkan'ın hayatındaki adam, sevdiği kadının geleceğini hiçbir şekilde güvence altına almamış. Banu Alkan, sevdiği adam hayatını kaybedince yaşadığı yalıdan ışık hızıyla gönderilen bir kadın.
Belki biraz parası, biraz mücevheri vardı. Ancak bu alışık olunan lüks yaşama hazır dayanır mı?
Banu Alkan, programda "Ben de zor günler geçirdim. Yalımın mazot parasını alamadığım günler oldu. Saçımı Paris'e boyatmaya gidemediğim dönemler oldu" diye olay sözlere imza attı. Kimse de zaten saygıdan "Yaşadığın hayat senin değildi. O hayat çektiğin 42 sinema filmiyle olamazdı" demiyor.
Allah gani gani rahmet eylesin; ama gerçekten sevdiği bir kadının geleceğini garantiye almayan bir adamı da hiç anlamıyorum. Onca yıl geçir, bambaşka hayat sür ve ölümün olacağını unutarak yaşayıp sonunu düşünme.
Banu Alkan, önümüzdeki günlerde bakalım daha neler anlatacak? Biz de saygıdan sadece baş sallayıp onaylıyor gibi yapmaya devam edeceğiz. Çünkü o, bizim Afrodit'imiz…
*****
MÜZİK ZİYAFETİ
Belki ortak noktamız 90'lı yıllarda çocuk ya da genç olmaktı. Susam Sokağı ile büyüdüğümüz, Süper Baba'yı izlediğimiz, Yonca Evcimik'in 'Aboneyim Abone'sini ezbere bildiğimiz, internetle ilk tanıştığımız, Ericsson 388 cep telefonunu kullanmaya başladığımız ve 2000'li yıllara yavaş yavaş hazırlandığımız bir dönemdi.
Türk Pop Müziği'nin ataklarına şahit olduk. Sezen Aksu, Ajlan, Kerim Tekin, Ajda Pekkan, Sertab Erener, Levent Yüksel, Kenan Doğulu, Burak Kut, Yonca Evcimik, Hakan Peker, Mirkelam, Ozan Orhon, Tayfun, Reyhan Karaca, Mustafa Sandal ve Tarkan gibi isimlerin her biri efsaneleşmiş şarkılarıyla, Grup Vitamin ve Cartel gibi alışık olmadığımız tarzlarla tanışmaya başlamıştık. Özlem Tekin, Şebnem Ferah, Kargo, Athena ve Kurban gibi isimler de o dönem sıra dışı Avrupa sound'unda rock müzik yapıp çok beğenilmişlerdi.
İrem Derici'nin "İşte şimdi, o asla geri gelmeyecek" denilen, unutulmayan şarkılar arasından seçtikleri, onun sesiyle kulaklarınızda çınlayacak.
Derici 31 Mayıs'ta 'Mest Of' adlı şahane albümünü dinleyicisiyle buluşturuyor.
Alper Atakan ve Mustafa Ceceli'nin şarkılara çağ atlattığı 'Mest Of'u çok seveceksiniz.
Albümdeki tüm şarkılar favorim; ama 90'larda Kenan Doğulu'dan severek dinlediğim 'Kurşun Adres Sormaz ki' benim için bir başka...