Nobel Barış Ödülü Erdoğan’a..
GERİDE bıraktığımız yıl tam 8 yüz yüze, 18 kez de telefonla görüştü Başkan Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin. Bu, dünya liderleri arasında pek de kolay kurulabilecek bir diyalog değil. Düşünün ki soğuk savaş döneminin SSCB'si, dağıldıktan sonra uzunca bir dönem Rusya hem Türkiye hem dünya ile ilişkilerinde tam bir muamma ve süper güç yarışındaki bir diğer ülke idi. Bundan 6 yıl öncesinde başlayan diplomatik yakınlık, tam da zamanında doğrudan görüşebilme, doğrudan konuşabilme seviyesine ulaştı. Suriye'deki iç savaşın en etkilendiği ülke olarak Türkiye, Başkan Erdoğan'ın diplomasideki ustalığı ile, tarihi yeniden yazarken bu ilişkilerden de güç alıyor elbette. Diplomaside yeni göreve başladıktan sonra veya yeni dönemin ilk yurtdışı seyahatini nereye yaptığın önemlidir. Başkan Erdoğan da 2019 yılının ilk resmi yurtdışı ziyaretini Rusya'ya yaptı. Planlanandan daha uzun gerçekleşen ikili görüşme, sadece 2 ülkenin değil, aslında tüm dünyanın yakından takip ettiği bir görüşmeydi.
Başkan Erdoğan ile birlikte Moskova'ya giden gazetecilerden biri olarak iki liderin görüşmelerini geçtiğimiz yıldan bu yana 3. kez bizatihi takip ettim.
Her görüşmede biraz daha fazla güven temeli sağlandığını söyleyelim. Resmi toplantılar öncesi veya sonrasında iki lider veya heyetteki bakanlar seviyesindeki her anekdot; size bu sürecin ipucunu da verir. Moskova gezisinde Başkan Erdoğan'a eşlik eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile sohbet ederken, bu anekdotlardan birisini öğreniyoruz; Günübirlik gittiğimiz Moskova sokaklarının eksi 15'lerde fena bir soğuk havada olduğunu hatırlatıp, anekdota geçeyim. Görüşme sonunda Putin, Çavuşoğlu'nun paltosuna dokunarak;
Bu çok ince değil mi? Bak benimkine hem kalın hem kürklü, neden böyle giymiyorsunuz? Maaşınız mı yetmiyor yoksa?" diye takılır. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu anında hazırcevaptır:
"Maaşım yetmiyor ama Allahtan Alanya'da babadan kalan bir tarlam var da, buradaki domatesleri size satarak takviye yapıyorum." Rusya ile aramızda uzun zamandır ticareti tartışmalı olan ve artık çözüme nihayet ulaşan "domates" keyifli ama bir o kadar da diplomatik bir sohbetin konusu olduysa, başta da dediğim gibi bu, ikili ilişkilerde gelinen noktanın ne kadar doğru bir düzlemde olduğunun da göstergesidir.
Gelelim; herkesi gülümseten bu diyalogda son sözü söyleyen Putin'in dediklerine; "Sayın Erdoğan'ın önünde konuştuk artık, maaşına eğer zam gelirse bana bir şeyler ısmarlarsın artık!"
Başkan Erdoğan'ın Suriye'de bundan sonraki yol haritası, çekilme sonrası izlenecek yol, ticari ilişkiler gibi pek çok konuda çok geniş değerlendirmelerini dünkü gazete ve televizyonlarda izlediniz, okudunuz. O yüzden tekrara girmek istemiyorum. Ama altı çizilmesi gereken bir cümlesi var Erdoğan'ın:
"Suriye konusunda henüz son düzlüğe girdiğimizi hissetmiyoruz. Orada hala epey iş var." Dediği o kadar doğru ki; belki de yeryüzünün en karmaşık coğrafyasında, en karmaşık sorunun çözüm sürecinde Türkiye'nin geldiği şu nokta; normal bir zamanda Nobel Barış Ödülü veya ödüllerin ödülü olarak değerlendirilmeli. Ve, abartmıyorum; bu ödül bizzat Başkan Erdoğan'a verilmeli. Savaşın en başından bu yana uyguladığı kararlı, tutarlı, sahada, masada her doğru adım, bu denklemde en fazla zarar görmesi gereken Türkiye'yi, kilit role getirdiği gibi, hak kavgası yapan süper güç ülkeleri de çokça açığa çıkardı. Bundan sonrasında elbette gerektiğinde sahada ama gereğinden fazla da diplomasiyi kullanarak yolumuzda aynı kararlılıkla ilerleyeceğiz. Başka yolu yok...