Ağlarsa CHP’li ağlar...
TAKVİM'İN dünkü manşeti uzun süre akıllardan çıkmayacak bir ders niteliğindeydi: "Deniz Bey'den Utanın!" Spotunda da şunu yazmış yazı işlerindeki arkadaşlar: "Beyin kanaması geçirdi, 51 gün ölüm kalım savaşı verdi, 493 gün sonra tekerlekli sandalye ile Meclis'e geldi. Kemal Bey ve ekibi CHP'yi yerlerde süründürürken o, yemin etti."
CHP'nin 20 yıl Genel Başkanlığı'nı yapan ve adi bir kaset kumpası ile koltuğundan indirilen Deniz Baykal'ın yerine "asla aday olmayacağım" dediğinin üzerinden 24 saat geçmeden Genel Başkanlığa adaylığını koyan Kemal Kılıçdaroğlu'nun 10 yıllık parti liderliğinde 9 kez seçim kaybetti CHP. 31 Mart'ta yapılacak 10. seçimde de durumun ne olacağını hepimiz göreceğiz. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, Genel Başkan olduğu ilk günlerde "Ben koltuğa yapışıp kalmayacağım" sözleri veren Kemal Bey'den eser kalmadı artık. Bırakın 9 yılda 9 seçim kaybettiği halde görevden ayrılmayı düşünmeyi, yapılan bütün çağrılara da kulaklarını tıkadı. Bununla da kalmadı; ulusalcı çizgideki, Cumhuriyet'in kurucusu olan partisini, terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı konumundaki HDP ile sandıkta ve listelerde ittifak yaptırmakta sakınca görmedi. Bununla da kalmadı; 2011 ve 2014 seçimlerinden başlayan FETÖ ile birlikteliği; 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde ve referandum ile 24 Haziran 2018 seçimlerinde de doğrudan işbirliği ile devam etti. FETÖ ile işbirliği sadece seçimlerde değil, 17-25 Aralık darbe girişiminde de 15 Temmuz 2015 hain darbe kalkışmasında da hem doğrudan hem dolaylı olarak verdiği destek hepimizin malumu.
251 şehit verdiğimiz, 2 binin üzerinde gazimizin olduğu FETÖ terör örgütünün gerçekleştirdiği 15 Temmuz darbesine; "Kontrollü darbe" demekten "tiyatro" yakıştırması yapmaktan çekinmedi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye ettiğini, rakibi olan hiçbir parti ve lider etmedi desek yeridir. 24 Haziran seçimlerinde yapılan ittifak ve işbirliğinin partisine kaybettirdiği yüzde 5'lik oy kaybından ders almak bir yana, daha da fazlasını yapıyor 31 Mart seçimlerinde. İttifakların dışında, CHP içinden aday gösterme sürecinde yaşananları tanımlamak için söz bulamadık. Şanlıurfa Siverek'ten Ordu'ya, Antalya'dan Mersin'e, İzmir'den Kırklareli'ne onlarca örnek vermek mümkün. Önceki gün ajanslara bir görüntü düştü; dünkü gazete ve televizyon haberlerinde dikkatinizi çekmiştir. İzmir Buca Belediye Başkanlığı resmen açıklandığı, YSK'ya son liste verilmeden 2 gün önce Kemal Bey'in bizzat İzmir'de sahnede elini kaldırarak ilan ettiği Suat Nezir'in; 2 gün sonraki YSK'ya sunulan listede isminin değiştirilmesi üzerine gözyaşı döken annesi Nuriye Nezir'in fotoğrafından bahsediyorum.
Bir anne olarak elbette oğlunun uğradığı haksızlığa karşı duygusal olacaktır Nuriye Anne ama; Buca'lı partililerin ilçe ve ile ve Genel Merkez'e yönelik tepkisi de farklı değildi. Bu listeyi öyle çok uzatabiliriz ki... Balıkesir'de bir milletvekilinizin aday olduğunu aylar öncesinden açıklıyorsunuz, sonra sizin 3'te 1'iniz oy almış İP'e altın tepside sunuyor ve adayınızı geri çektiğinizi ilan ediyorsunuz. 22 ilçe ve 1 büyükşehir adayınızın 16'sını aday göstermediğiniz İzmir'de kördüğüme dönen süreci öyle kötü yönetiyorsunuz ki, aday tanıtım toplantınıza aday gösterilmeyen mevcut başkanlarınızın yarıdan çoğu gelmiyor bile! Aydın'dan İzmir'e, Balıkesir'den Muğla'ya aday göstermediğiniz ilçe belediye başkanlarınızın yarısı ya DSP'den ya DP'den aday oluyor.
Her fırsatta siyasette kadının önünü en fazla açan parti biziz diyorsunuz ama en iddialı olduğunuz İzmir'de 30 ilçeden sadece 2, Ege'de de 1 büyükşehir dışında hiçbir kadın adayınız yok neredeyse!
Yanlış anlaşılmasın; 1 veya 3 veya daha fazla dönemdir başkan olanların tekrar aday gösterilmesi diye bir şartı savunmuyorum.
Yani, aday olmadılar diye bir başka partiye gitmelerini savunuyor hiç değilim. Ama; bu süreci öyle kötü yönetir ve insanları öyle kırarsanız; onlara da bu yolu açarsınız. Bu tamamen sizin süreci kötü yönetmenizle ilgilidir.
Özetle; sosyal demokrat olduğunu ileri süren bir partinin, önce kendi içinde tutarlı olması ve kendi partililerinin hak ve hukukunu ve saygınlığını koruduğuna ikna etmesi lazım değil midir? Kendi evinin içinde demokrat olamamış bir parti, dışarıdaki seçmenin oyuna nasıl talip olabilir?