TÜRKLERİN hakimiyeti altına giren boyların, hükümdara hediye olarak koşumlu at takımı göndermeleri de at'ın, Türkler'in insan gibi, onların ayrılmaz parçası olarak görülmesi ve iktidarlarının kabulü anlamına geliyordu.
Avrupa, Türkler'le ilk tanıştıklarında onların ata hakimiyetleri konusunda o yüzden şaşırmışlardır.
Bugün dahi Batı'da Türkler hakkında at üstünde devletler kurdular denir. Bir anlamda bu sapatama doğrudur çünkü Türkler, bozkır at kültürünün en tipik ve yetkin örneğidir.
Afrika kökenli, Basralı İslam Bilgini El Cahiz (781- 868) "Türk'ün silahı, atı, koşum takımlan ile ilgili herşeyi yanında bulunur. Türk hızla koşan at üzerinde dört yana ok atar. Türk, atını kendisi terbiye eder, yetiştirir, adını söyleyince atı onu takip eder. Türk'ün ömrünün yarısından fazlası atın üzerinde geçer, Türk hem çoban, hem veteriner, hem süvari hem cengaverdir. Hulasa, bir Türk başlı başına bir millettir." der.
Kur'‚an-ı Kerim'de atın önemi Adiy‚t ve Enf‚l surelerinde geçer. "Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür." (Adiy‚t 1-6, Diyanet İşleri meali) Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah'ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir.
Size zulmedilmez." (Enf‚l, 60) 19 Atının bulunduğu söylenen Hz. Muhammed de ata çok değer vermiştir. Buhari'de nakil bir Hadis-i Şerif'te atlar "Kıyamet'e kadar atların alnında hayır vardır" diye geçer. Hz. Ömer döneminde sağrılarına "Allah yoluna vakfedilmiştir" damgası basılı atların basıldığı çok büyük ahırlar inşa edilmiş, Medine yakınlarında atlar için büyük meralar oluşturulmuştur. Nitekim İslamiyet'in yayılmasında başta Afrika olmak üzere bölgede at önemli bir rol oynamıştır.
KIR ATIN YERİ AYRI
Türkler Orta Asya'dan taşıdığı at kültürünü, İslamiyet'te de bulunan atın önemiyle birleştirince hem kavimsel hem de dini olarak en üst düzeye taşıdılar. 750-1258 Yılları arasında hüküm sürmüş Abbasi Devleti'nde en önemli savaşçılar olan süvari birliklerinin Türkler'den kurulması bunun en iyi göstergelerinden birisidir.
Türkler, atı hayatın merkezine almış bir millettir. Bugün isim anlamına gelen ad, bazı uzmanlara göre at'tan gelir. Eski Türkler'de esas olan isim, ana-babanın verdiği değil ata bindikten sonra gösterdiği kahramanlıkla birlikte kendi aldığı isimdir.
Bugün spor ve oyun adına geçmişten kalan ne varsa savaş veya üretim için yapılanlardan doğmuştur.
Türk atçılığı bu yüzden hem üretim yapan hem de savaşmak zorunda kalan Selçuklular zamanında daha da gelişir.
O döneme dair daha fazla kaynak olduğu için atçılığın izini daha rahat sürebiliyoruz.
Selçuklu Sultanları mirasın izinde giderek artan biçimde ata önem verir.
Sarayından çıkınca genellikle beyaz renkte olan atına binerdi. Atlarda beyaz rengin daha az rastlanır olması ve beyaz atın diğer renklerdeki atlara göre daha soylu kabul edilmesi tarih boyunca bütün kültürlerde ve mitolojide beyaz atı daha kıymetli yapmıştır. İslam inancında Hz. Muhammed'in miraca çıkarken bindiği binek hayvanı olan Burak'ın renginin de beyaz olması Osmanlı Sultanları için kır atın ayrı bir yere konmasına neden olmuştur.
ÖNLEM ALINIRDI
Alparslan gibi Fatih Sultan Mehmet'in ve Sultan II.
Abdülhamid'in en sevdiği atı Ferhan'ın beyaz renkte olması bu yüzdendir.
Türkler, Orta Asya'dan getirdikleri atların bir kısmını damızlık olarak ayırır geri kalanını da iğdiş ederdi. Böylelikle başta Avrupa olmak üzere özellikle Sivas'taki "Yabanlu Pazarı"nda yabancılara satılan atların yaban ellerde ürememesi sağlanırdı.
AT ÇOK DEĞERLİYDİ
1271-1272'de Anadolu'dan geçen Marco Polo, Türkmenler'in çok güzel atlar yetiştirdiğini, iyi bir atın 1000 altına kadar satıldığını yazar.
En iyi atlar Germiyan ilinde yetiştirilir, onları hiçbir at hatta kendi çıkardığı toz bile geçemez denirdi.
Türk atlarının ekonomik değeri, at yetiştiriciliği ve ticaretini de en büyük gelir getiren meslek yapmıştı. Amasya, Konya ve Kırşehir'de haralar kurulurken, göçeler de çayırlarda büyük at sürüleri beslerdi Devrin en varlıklı kişilerinden Nusreteddin Çelebi'nin 700 atı ve 10 bin baş koyunu olduğu söylenir.
Dolayısıyla o dönemde aynı zamanda nalbantlık da yapan baytarlık, hatta semercilik bile iyi para getiren işlerden birisidir.
Mart ayının adı Roma'daki Savaş Tanrısı Martius'tan gelir. O da Mars gezegeninden ismini almıştır. Mart, Roma takviminde ilk aydı. Savaş Tanrısı'na ismini vermesinin nedeni, savaşların Mart ayında başlamasıydı. Ondan önce savaş olmazdı çünkü karda, çamurda sefer ve lojistik desteği yapılamazdı. Türk atlarının üstünlüğünü çoğu kez soğuğa dayanıklı olmasını bağlarlar.
Oysa Soğukta savaş olmuyordu zaten. Tam tersi Türk atları sıcağa dayanıklı olması ve az yem yemesi nedeniyle avantajlıydı.
YARIN: ATÇILIK