140 BİN TIMARLI SİPAHİ
Tımar sistemi, Anadolu Selçuklu ve Bizans devletlerinde de vardı.
Böyle bir orduyu beslemek için doğrudan maaş vermek yerine belli bölgelerin toprak zenginliği askerlerin geçimine ayrılmıştı. 17'nci yüzyılda ortaya çıkan, tüfek kullanan maaşlı asker ihtiyacına kadar da tımar idari-askeri sistemin ana unsuru ve onun nedeni olan süvariler ordunun temel direği oldu.
Atın önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet'in çıkardığı Kanunnameler'de at çalanın elinin kesilmesi emredilmiştir. Osmanlı döneminde Karacabey, Konya, Eskişehir başta olmak üzere pek çok yerde haralar kurulmuştu.
At ihracına izin vermeyen Kanuni Sultan Süleyman'ın seferlerine yaklaşık 140 bin atlı (tımarlı sipahi, kapıkulu süvarisi ve akıncı) savaşçı katılıyordu. Osmanlı'da son süvari birliği 1891'de Sultan II. Abdülhamid döneminde kurulan Hamidiye Hafif Süvari Birliği'dir.
RENKLERİ BEYAZDI...
Atı en çok seven padişahlardan birisi de Sultan II. Abdülhamid'dir. Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde en değerli eserlerden birisi de özel bir bölümde saklanan "Sultan II. Abdülhamid Koleksiyonu" dur. Sultan Abdülhamid tarafından 1893'te kütüphaneye hediye edilen bu koleksiyon, içinde 1819 adet fotoğraf bulunan 51 büyük boy albümden oluşuyor.
Fotoğraflar, 1890- 1893 arası Osmanlıya ait; eğitim, sağlık, şehir, askerlik kısacası her alana dair. Albümler tanıtım ve propaganda için hazırlanmıştır.
İşte o albümde yer alan fotoğrafların 15 tanesi Söğütlü Alayı'na aittir. Sultan Hamid'in "öz hemşerilerim" dediği ve canını emanet ettiği bu süvari alayının dışarıdan en dikkat çekici tarafı hepsinin atlarının renginin beyaz olmasıydı. Yıldız Sarayı'nda sultanın korumalığını yapan Arnavut, Boşnak ve Arap taburları vardı. Bunların içinde Abdülhamid en çok Arnavut tabur ve tüfekçilerine güvenirdi, sonra Boşnak ve Arap taburları gelirdi. Ama bir başka bölük vardı ki sultan esas olarak en çok onlara güvenirdi. Ertuğrul Süvari Alayı ya da Söğütlü Maiyet Bölüğü denirdi. Buradaki erler, Söğüt, Bilecik ve Eskişehir civarından, eski Türk kabilelerinin çocuklarıydı. Bunların başındaki subay da Abdülhamid'in yanındaki odada yatardı.
ORTA ASYA GELENEĞİ...
Padişah, sarayından çıktıktan sonra atına biner ve öyle giderdi. Ölümlerinden sonra Orta Asya'dan taşınan gelenekle, atlarının kuyrukları kesilerek, eyerleri ters bağlanarak tabutun önünde yürütülürdü. Sultan IV. Murat'ın cenazesinde, üç atı da ters eyerlenerek en önde yürütülmüştür. Beşiktaş'ın bugünde maçlarını oynadığı, eski adıyla İnönü Stadyumu'nun yerinde bir zamanlar "Istabl-i Âmire" vardı.
Halk arasında daha çok "has ahır" diye bilinirdi. Evliya Çelebi'ye göre Sultan Genç Osman'ın emriyle 20 bin kayık ve mavnayla taş ve toprak getirilerek buradaki koy doldurulmuştu.
Saray hayvanlarının, bakımı ve yetiştirilmesi bunların takımlarının imalatının yapıldığı yerdi. Fatih'in İmrahor semtinin ismi de Istabl-i Âmire'nin başı olan Emir-i Ahur'dan gelir. O semtte bu görevde bulunan bir kişi oturuyordu.
YARIN: CİRİT VE POLO