Bu ikisi de için de geniş çayırlar gerekir.
Türkler ikisini de uygun koşulların bulunduğu Orta Asya'da oynuyordu.
Türk devletlerinde hem sarayda hem de sefer esnasında idman yapmak, eğlenmek, moral vermek ve birlik aşılamak için cirit oynanırdı. Osmanlı'da bunun için Amasya'da özel olarak iki binici ekibi yetiştirilirdi. Sarayda da cündi adı verilen hünerli binicilerden oluşan "Lahanacılar" ve "Bamyacılar" takımı vardı. Bu cirit karşılaşmaları çok sert geçerdi, yaralanmalar hatta ölümler olurdu. Sultan II. Mahmud'un çok sevdiği Şuayip Ağa böyle bir cirit oyununda yaralanıp öldüğü için Sultan tarafından cirit oynanması yasaklandı. Cirit bugüne kadar geldiği için bili- niyor ama Polo nedense Orta Asya sonrası bu coğrafyaya taşınmadı.
Merhum Tarihçi Mithat Sertoğlu "Futbolun da Babası Türklerdir, Polo'nun da…" başlıklı makalesinde bu iddiasını önce şöyle temellendir:
"Ata binmek çok eski çağlardan beri Türkler için yaya yürümek kadar normaldi.
Türkler adeta at sırtında doğar, at sırtında ölürlerdi. Orta ve Ön Asya'da yetişen yapı bakımından biraz küçük, lakin sıcak ve soğuğa, her türlü güçlük ve yorgunluğa olağanüstü dayanıklı, çok hızlı, uzun mesafeleri durmadan alabilen, her bakımdan üstün kabiliyetli Türk atları, sahiplerini Çin Seddi'nden Orta Avrupa'ya şerefle taşımışlardır.
Nitekim bugün bütün Türk Devletleri'nde savaş gücünün esasını ve zaferin sağlanmasını süvari teşkil etmiştir." Mithat Sertoğlu'nun anlattığı Türkler ve at ilişkisi doğru ve zaten bilinen bir şey. Burada ilginç olan şey, Türk atlarının biraz küçük ama güçlük ve yorgunluğa dayanıklı ve hızlı olmaları hususu. Bu özellikler Polo'nun ortaya çıkışıyla uyumlu mu, önemli olan bu.
Cevabı hemen "evet" olarak verelim ve açıklayalım.
Polo, Asya'da oynandığı halinde atların küçük olması gerekiyor.
Çünkü orijinal oyunda, poloda, topa vurmaktan çok, top sürülüyor. Yani sürekli attan eğilmiş vaziyette olmak gerekiyor.
MİDİLLİ ÇEVİK BİR ATTI
İngilizler başlangıçta küçük at ihtiyacı olarak midilli cinsini kullanıyorlar.
Midilli'nin bir özelliği de çevik ama dengeli at olmaları. Oyun sistematikleştikçe doğan vuruş ihtiyacının getirdiği daha iri at için de midillileri diğer atlarla çiftleştiriyorlar.
Bugün polo, polo midillisi denen özet eğitilmiş atlarla oynanıyor. Bu atlar normal midilliden 15-16 santim daha yüksek, daha hızlı, daha çevik, toptan ve sopadan korkmayacak şekilde eğitiliyor.
Modern anlamıyla polo, 19.Yüzyıl'da İngilizceden bütün dillere yayılmış.
Bunun nedeni de İngilizlerin bu oyunu Hindistan'da görüp kendilerine mâl etmeleri.
Polo kelimesinin Tibet dilinde pulu yani top demekten geldiği kesine yakın bir bilgidir.
Polo'yu İngiltere'ye taşıyan da İngiliz Ordusu'dur. İngiliz Ordusu, Hindistan'a tanıdığı, öğrenip oynadığı bu oyunu süvarilerin eğitiminin bir parçası olarak görüyordu. Oysa polonun çok daha eskiden beri ve daha doğuda yani Orta Asya'da oynandığı oradan göçebe kabileler vasıtasıyla İran ve Hindistan civarlarına taşındığı tahmin ediliyor.
Polo hakkında saygın bir yabancı kaynak oyunun M.Ö. 600 yıllarında Orta Asya'dan göç eden kavimler tarafından bugünkü İran topraklarına geldiğini oradan da M.S. 100 yıllarında İstanbul'a taşındığını söylüyor.
BELGE SIKINTIMIZ VAR
Bizim Türkler olarak zorluğumuz Orta Asya dönemine dair belge sıkıntısı. O yüzden kesin böyledir diye henüz bir delil sunulamadı. İlk oynayan biz miyiz bilinmez ancak akıl süzgeci ve tarih bilinci olarak Türkler'in polo oynamaması mümkün değilmiş gibi gözüküyor.
Bugün polo en çok belki de tarihin ironisi denebilecek şekilde doğduğu yerlerden en uzak coğrafyada, Arjantin, Şili ve Meksika'da oynanıyor.
275 Metre boyunda, en az 140 metre genişliğinde bir saha istemesi de biz dahil oyunun yaygınlaşmasının önündeki en büyük engel. Böyle bir nizami alan yapmak, bakımını sağlamak kolay değil çünkü…
YARIN: BİNİCİLİK