SPOR tarihi hakkındaki kaynaklar ilk gece maçının 1962'de İnönü Stadyumu'nda oynandığını yazar. Doğru ama eksik. 28 Mart 1962'de oynanan o maç törenle yapılan ışıklandırmanın açılışın da yapıldığı maçtır. O maçın hikayesini yazdığımız için tekrar etmeyelim. Pek bilinmeyen ise resmi olarak ışıklandırmanın olmadığı ama ilk gecenin oynandığı maçın hikayesidir.
Taksim Meydanı düzenlemesi başlayınca basında da şöyle bir haber çıktı: "Meydan kazılınca Taksim Stadyumu'na ait olduğu söylenen duvar ve temeller ortaya çıktı…" Taksim'in bugünkü durumu ve yoğunluğu göz önüne alınınca orada bir stadyumun olduğunu düşünmek bile zor gerçekten ama vardı ve de tarih açısından daha dün denecek bir zaman diliminde yok oldu.
İLK MAÇ 1938'DE
Yıkılan Topçu Kışlası'nın yerine yapılan stadyumum kapasitesi 8000 kişiydi ve sadece futbol oynanmıyor, güreş, atletizm ve bisiklet karşılaşmaları da yapılıyordu. İlk gece maçı, 1938'de oynanan Beyoğlu- Fenerbahçe maçıdır. Seyirciler için tek tarafta yer alan tribünün çatısından sarkan ufak ampuller asılmıştı.
Projektörler tribün tarafına monte edilmişti. İkisi iki kale önünü, birisi orta sahayı diğeri de tribünün önündeki taç çizgisini aydınlatıyordu. Sahanın diğer yanları loş, karşı çizgi tarafı ise neredeyse karanlıktı.
1938 yazında o stadyumda, o şartlarda maça çıkan Fenerbahçeli gazeteci Sedat Taylan şöyle anlatır: "Nihayet maç saati geldi ve maça çıktık.
Şaşırmıştım. Kale önleri sinema kapıları gibi aydınlık, saha ortaları ve bir kısmı aydınlıkça, geri kalan tarafı tamamen sisliceydi.Bir kireç kovasına batırarak beyaza boyadıkları topu elimize verdiler.
Her beş dakikada bir beyazlığını muhafaza etmesi için top kireç kovasına batırılıp çıkarılıyordu. Bir aralık kapkara umacı gibi birisiyle çarpıştım.
Müsademe hayli şiddetli oldu, meğer hakemmiş.
KALECİ UYUDU!
Artık oyunun sonuna gelinmişti. İşte bu sırada biz hücumdayken topu ayağımın ucunda gördüm ve şutu patlattım. Bu şuttan başka her şeye benziyordu ama tekmelenmekten tuvaleti hayli bozulan topun yanı başından kırıta kırıta geçişini kaleci fark edememişti.
Hakem golü müteakip, oyununun bitimini ilan ederken, zavallı kaleci: 'Hakem Bey topun rengi değişmiş, göremedim. Hiç böyle gol olur mu?' diye bağırıyordu.
Fakat gol olmuş, hakem kabul etmiş ve maç da bitmişti." Taksim Stadyumu daha iyi aydınlatılabilir miydi derseniz elbette ama sonuçta bu bir masraf, yatırım demekti ve stadyum da devlete ya da takımlara değil bir kişiye aitti.
AKTİF BİRİYDİ
Şimdi bize garip gelebilir ama öyleydi ve sahibi de Said Çelebi'ydi; nam-ı diğer Çelebizâde Said Tevfik… Said Bey, Fenerbahçe Spor Kulübünde futbol ve hokey oynamış, uzun yıllar kulübün içinde etkin olarak yer almıştı.
Ama tanınması asıl olarak ne sporculuğundan ne de stadyum sahipliğinden gelir. O dönemin çok sevilen bir maç spikeriydi; spor programları da yapardı.
Yılbaşı akşamları Milli Piyango –yani o zamanki adıyla Tayyare Piyangosu- çekilişini de o anlatırdı. Esprili kendine özgü anlatımıyla günümüz medya ünlülerinden bile daha fazla hayran kitlesi edinmişti.
Radyodan maç anlatımı esnasında arkadaşlarına takılıp, onlara şakalar yapacak kadar rahat birisiydi.