FIFA tarafından 1999'da "Yüzyılın Teknik Direktörü" seçilen Hollandalı Rinus Michels'ın lakabı "General"di.
Bu yakıştırma hem disiplinli bir hoca olmasından hem de futbolu bir savaş gibi görmesinden dolayıdır. Michels'ın bu unvana layık görülmesinin nedeni çok basit olarak "toplu hücum, toplu defans" diyebileceğimiz dünyada "total futbol" olarak adlandırılan oyun anlayışıyla futbolda devrim yapmasından dolayıdır.
TOTAL FUTBOL ANLAYIŞI
Michels, sadece Ajax'ta oynamış eski bir futbolcu değil, 2.
Dünya Savaşı'nda subay olarak bizzat savaşmış eski bir futbolcuydu.
Savaşta ya da futbolda saldıran, atak yapan her zaman geniş alan ister. Futbolda alanının tamamını kullanmak, oyunu çizgilere kadar kanatlara yaymak daha çok adına "total futbol" denen anlayışla birlikte gelişti.
Michels, kendi oyun anlayışını "hücum futbolu ve kanatları unutmamak" olarak özetlemişti.
60'lı yılların başına kadar egemen olan 4-4-2 dizilişi bu oyun felsefesi gereği 4-2-4'e döndü.
TIPKI YELPAZE GİBİ
Bunun için de öncelikle topun sizde kalması, toplu olarak çıkıp toplu olarak dönmek gerekiyordu.
Top sizdeyken yelpaze gibi açılıp sahayı yan çizgilere kadar kullanmak, top rakibe geçince de en uçtan başlayarak topun karşısına geçip alan daraltmak ve topu bir an önce kapmak yaklaşımı temel unsurdu.
Anlaşılacağı üzere futbolcular eskisinden çok daha fazla koşmak zorundaydılar. Bunun için de daha güçlü olmaları ve daha fazla idman yapmaları gerekiyordu. II. Dünya Savaşı sonrası bilimdeki gelişmeler ve dünyanın görece daha iyi beslenmesi önceki kuşaklara göre daha sağlıklı, güçlü nesiller ortaya çıkardı.
Çok oyuncuyla hücum yaparken top rakibe geçtiğinde defans bloğu ileride kurulmuş olan Ajax'ın bir zaafı vardı; o da defans ile kaleci arasındaki 40 metre civarındaki boş alandı.
Michels bu zaafı gidermek için rakibe ofsayt tuzağı kuruyordu.
Atılacak uzun toplarda çizgi halinde ileri çıkan defans rakibin hızlı forvetini ofsayta düşürüyordu. Bu mümkün olmazsa da o zamana kadar daha çok çizgide, en fazla kale önünde duran kaleciyi çok öne çıkartarak, bir libero olarak kullanıyordu.
LİBERO KALECİ TARZI
Kalecinin hızlı çıkması ve ayaklarının iyi olması şarttı. Çünkü kendisine gelen topu ayağıyla arkadaşlarına isabetli uzun pas yapıyordu. O güne kadar kalecilerin ayaklarının iyi olması bu kadar önemli olmamıştı. Hatta bazı takımların kalecilerinin ayakları o kadar kötüydü ki avut atışlarını bile defanstan birileri kullanırdı.
Efsane Ajax'ın kalecisi Heinz Stuy ahım şahım bir kaleci değildi aslında. Nitekim üç yıl Avrupa Şampiyonu olan, 9 sezon oynadığı takımın kalecisi olarak bir tek kez A milli bile olamadan futbolu bıraktı. Ne var ki Stuy'un ayakları çok iyiydi ve libero kaleci tarzının ilk örneğiydi.
1974 Dünya Kupası'nda atak futboluyla çok beğenilen Hollanda'yı tutan futbol severlerin pek çoğu "Kalecisi iyi değildi" der ve bu duruma hayıflanır. Rinnus Michels'ın milli takımdaki tercihi Jan Jongbloed için bilgi veren kaynaklar "öne çıkan, defansla oynayan kaleci" derler. Doğrudur çünkü o da klasik kalecilik açısından çok iyi değildi ama libero kaleci özelliği nedeniyle Michels onu tercih ediyordu.
1978'de bu kez Arjantin'e finalde kaybeden Hollanda'nın kalesinde yine Jongbloed vardı.
Michels gitmiş yerine Ernst Happel gelmişti ama o da total futbol oynattığı için 38 yaşına gelmiş Jongbloed'u tercih ediyordu.
Kalecilerin ayaklarının da iyi olması gerekliliği, geri paslarda elle tutma yasağından sonra adeta bir zorunluluk oldu.
TEPKİ TOPLAMIŞTI
Geri pas yasağı 1992'de başladı ama ciddi olarak düşünülmesi ilk olarak 1990 Dünya Kupası'nda başladı. Turnuva boyunca Çekoslavakya'nın sürekli olarak kaleciye geri pas yapması, kalecisi Jan Stejskal'in de her pası elle tutarak futbolun ruhuna aykırı olarak kuralı suiistimal etmesi çok tepki toplamıştı.
1992 Avrupa Şampiyonası'nda şampiyon olan Danimarka'nın kalecisi Peter Schmeichel'la aynı şekilde davranması da bardağı taşıran son damla oldu.