Atlarla iyi bir iletişim kurmanız ve uyum sağlamanız şart. Atların hisleri çok kuvvetli.
Sizinle uyum sağlayabilir de, sizi üzerinden atabilir de. Atlar konuşmazlar ama sizden aldığı enerjiye göre hareket ederler.
Rahat olun ve dizginleri doğru tutun ki bindiğiniz at da istediğiniz gibi gitsin. Benim gibi ata kıyamayıp okşar gibi kamçı vurunca at gitmiyor. Atın anladığı bir dil var; ona sesle, baldırla, kamçıyla, ağırlıkla ve mahmuzla yardımlarda bulunarak komut veriyorsunuz.
Tabii tüm bunlar zamanla oturuyor. İlk günlerimi hatırlıyorum da ata ne kadar sertlikte vurmam gerektiğini kolay belirleyemiyordum.
Biraz yabancıydım. İlgimi sürdürerak ve antremanlarımı kaçırmayarak artık üzerinde rahat hareket eder hale geldim; uyum içinde süratlı veya dört nala gidiyoruz.
Babamın eskiden yarış atları vardı ama hiç yakınlaşmamıştım onlarla. Bir ata dokunuşum, üzerine binmem hepsi sadece iki ay önce gerçekleşti; hayatımda bir sürü ilk yaşadım. O gün bugündür de haftada üç kez at binmeye gidiyorum. Daha 14.derste dört nala gidiyor ve 60 cm. engel atlayabiliyordum.
SEVGİ VE UYUM
Atlar ile bir sevgi bağı kurulmalı. Zaten zamanla hissediyor ve kuruyorsunuz da.
Kulaklarını hareket ettirmesinden komutumu alıp almadığını anlıyorum.
At ile binici tıpkı ahenk içinde vals yapan bir çift gibi. İkisi de uyumlu olmak zorunda.
Şehirden, işlerden kaçışım oldu orası; orman havası, doğa, canlılar... Coşkumu da hayal kırıklıklarımı da atlarla paylaşıyorum.
Atın üzerinde cesur ve özgür hissediyorum.
İlk başta tabii ki ürkeklik oluyor ama bir kez olayı çözdünüz mü korkusuz biri olup çıkabiliyorsunuz.
Denemek isterseniz çekinmeyin. Pahalı bir spor algısı var, doğru. Başta ben de öyle sanıyordum. Ama mütevazı bir at çiftliğine giderek özel ders alabilir ve eğer devam etmeye karar verirseniz de aylık abonelik çeşitlerinden alabilirsiniz.
Bu sporu denediğim ilk gün, attan indikten hemen sonra komple binicilik kıyafetleri satın aldım. Tog denilen başlık, bot ve üzerine takılan chaps ve binici pantolonu ilk etap için yeterli. Ama fotoğraf çekimime bakarsanız; üzerimde binici konseptinin şık tasarımlarla harmanlandığı Tuba Benian koleksiyonunu göreceksiniz. O kıyafetlerle kendimi yıllardır at binen bir düşes gibi hissettim.
Beyaz bir kısrağa bindiğim karede, fotoğrafçımız beni yalın ayak görüntülemek istedi; ayaklarım donsa da pozları verdim valla.
Herşey estetik bir çerçevede gerçekleşsin istenildi. Mesela atı severken değerli pırlanta taşlarla bezenmiş Boybeyi markasının yüzük ve bileziğini taktım. Eh pek tabii at binerken böyle giyinilmez. Saç ve makyaj için kuaför Hakan Köse'ye de gidilmez. Ama ortaya çıkan kareler fotoğraf sanatı açısından bizi çok mutlu etti.
İki ay önce atlar hayatımda yoktu bile.
Bugüne bakıyorum; rahat tavırlarda poz bile verebiliyorum. Siz siz olun, korkmayın ve hayatınızda yeni bir şeyler deneyin. Bu benim için belki at oldu; siz kendinize uygun başka bir uğraş da bulabilirsiniz. Ama
rutinlikten sıyrılın ve yaşamınıza renk katın!