Büyük İkramiye
Bir sanatsever ve tiyatro dostu olarak fırsat buldukça oyunlara gidip seyrediyorum. Geçenlerde aynı akşam üç ayrı tiyatro oyununun galası vardı. Elimde davetiyeleri çevirip çevirip durdum; hepsini görmek istiyordum. Sonunda Nedim Saban'ın yönettiği TiyatroKare'nin 'Büyük İkramiye' adlı oyununda karar kıldım.
Galada ikramlar çok renkliydi.
Kahve Dünyası'nın çikolataları, içi fıstıklı drajeler, kahve, dağıtılan kazı-kazan biletleri... Tabii Nedim Saban tiyatro mesleğinin dışında aynı zamanda Tatlıcı Tombak'ın da sahibi; markasının profiterolü, kazandibisi de vardı masalarda.
Yani oldukça alışılagelmemiş bir gala ikramıyla keyifli bir oyun seyrettik.
Sayısal lotodan büyük ikramiye kazanan varoş mahallede oturan mazbut bir ailenin zengin yaşama geçerken yaşadıkları ele alınıyor. TV başından ayrılmayan ailenin kızının tek hayali, medyada gördüğü 'ikoncan'lardan biri olmak. Artık çok zengin olan babası da kızının hayalini gerçekleştirmek için TV Starı Armağan Çağlayan'ı kaçırıp eve getiriyor; ona para teklif ediyor ve kızını 'ikoncan' yapmasını istiyor. Ailecek sınıf atlayacaklar, sosyeteye girecekler güya...
ARMAĞAN
Oyunun bundan sonraki bölümünde sıkı bir Armağan Çağlayan reklamı var. Gala çıkışında Armağan'a da söyledim; "oyun direkt senin üzerine gibi" diye. Ancak Fransız oyunun orijinalinde de senaryo aynı böyleymiş. Fransa'da bu rol için Kenan Işık muadili bir adam oynamış.
Armağan'ın klasik esprileri ve dobralığı burada da var. Ailenin kısa boylu kızına "Ayakta mısın, oturuyor musun belli değil, bu boyla ikoncan olunmaz" demesi.
Haftalık bir cemiyet dergisinin genel yayın yönetmeni kadına 'şişko' demesi.
Oyunda rol yapmak yerine senaryo gereği kendini oynayan Armağan'ın oyun boyunca giydiği tişörtler dikkat çekici; Sedef Çalarkan imzalı tasarımlar.
Yalnız Armağan spor yaparken kas yapmış belli, ama arada biraz kilo da kaçmış; bu yüzden kilo vermesini tavsiye ederim.
Neyse, oyun eğlenceli, komik, toplumsal statülere dokundurucu... Medyanın dayattığı popüler kültürün toplumda yarattığı etkiler açısından hatta üzücü... Renkli yaşamlara özenmeler, ünlülerin hayatını merak etmeler, yapaylık kokan ilişkiler, yakışmasa da giyilen kıyafetler, rahat edilmese de edinilen modern mobilyalar, sanattan anlaşılmasa da duvara asılan tablolar...
Bu arada ikoncan olarak bahsedilen Deniz Berdan, Eda Taşpınar ve İvana Sert'in isimleri geçerken Deniz Berdan ve eşinin en ön sırada oyunu izlemesi de ironikti. Deniz ile sohbet ettik; "çok komik ele almışlar, beğendim" diye rahatlığını gösterdi.
Biraz gülmek, biraz düşünmek isterseniz tavsiye edeceğim bir tiyatro oyunu. Ben de sıradaki diğer oyunları izlemeye hazırlanıyorum...
CEM YILMAZ
Bu aralar tek izlediğim TV dizisi 'Muhteşem Yüzyıl'; o nedenle çarşamba akşamlarımı boş bırakmaya gayret ederken kızkardeşimin "Cem Yılmaz'ın gösterisine bilet aldım, hadi gel" demesi beni hem sevindirdi hem de üzdü.
Bir dizi müptelası haline gelmeme kendi kendime içerlerken Maslak TİM'de Cem Yılmaz'a gittik. Salona geç girenlere tabii yine laf atıyor Cem Yılmaz.
Stand-up'ına son dönemde tartışılan yasaklarla başlayan Cem Yılmaz, Ankara'dan gösterisini izlemeye gelen bir çifte "Ne o? Ankara'da gülmekte mi yasaklandı?" diye takıldı.
PARA VE SEKS
Daha önceki şovlarında çok fazla 'para' muhabbeti yaptığı için eleştirilen Cem Yılmaz, bana göre bu kez de fazla 'seks' üzerine espri yaptı. Birkaç küfürlü esprisinde gülen topluluk belaltı cinsellik konularında kahkalara alkışlarla eşlik etti.
Alıştım mı, çok mu dikkatli gözlem yapmaya başladım bilemiyorum ama eskisi gibi çok etkilenemedim Cem Yılmaz'dan. Yine güldüm tabii ama bazen 'insanlar buna da gülmesin artık' deyip durdum.
O bir ekol; o bir deha; o güldüren adam...
Bu yüzden modası geçmez, hep takip edilir.
Gülmeye ve böyle güldürülmeye de ihtiyacımız var.