Haddi aşan Erdoğan değil Avrupa
Avrupa halen yüzleşmediği ve üzerini sıkı sıkı örttüğü bir öteki düşmanlığının pençesinde. Meselenin tarihi ve fikri arka planı oldukça uzun ve detaylı. Ancak kestirmeden şu söylenebilir;
Avrupa'yı oluşturan ve tarihleri boyunca birbirleri ile ortaklaşmaktan çok savaşmış olan siyasi-sosyolojik parçaların bir bütün haline gelmek için bir ötekiye ihtiyaçları var; kendilerini üzerinden tanımladıkları, bütün iyi hasletleri kendilerine kötüleri ona yükledikleri bir öteki.
Öteki, Avrupa için her zaman var oldu ama devrin şartlarına göre ötekiye karşı takınılan tutum değişti.
Öteki bazen sömürüldü, bazen öldürüldü, bazen yönetildi, bazen 'hoşgörü' görünümlü bir kibirle adam edilmeye çalışıldı. Sömürge topraklarında binlerce insan öldürülürken de Avrupa ötekisine karşı eylem içerisindeydi, Türkiye'ye ev ödevi verirken de.
Perde önüne yansıyan eylemler değişse de perde arkasında aynı öteki düşmanlığı ve kibir mevcuttu. Maalesef bugün bize Avrupa'nın anlamsız gelen, 'bu kadar da olmaz' dedirten birçok tutumunun arkasında aynı düşmanlık ve kibir yatmaktadır.
Artık Türklere nasıl hareket etmeleri gerektiği talimatlarını veremeyen Avrupa, yönetemediği ötekisini düşmanlaştırmaya başlamıştır.
Türkiye'ye karşı en kanlı eylemlerin faili olan bütün teröristlerin istisnasız bir şekilde farklı Avrupa ülkeleri tarafından korunup kollanmasının başka bir açıklaması olamaz.
Artık Avrupa Türkiye'ye karşı düşmanca kibrini 'yönetme' aşamasından 'düşmanlık' aşamasına taşımıştır. Yani Avrupa için Türkiye'yi çeşitli enstrümanlar kullanarak terbiye etme, kontrol altında tutma, yola getirmenin imkanı kalmamıştır. Yeni dönemde bu sefer farklı araçlarla Türkiye'yi duraklatmak, geriletmek, sendeletmek ve nihayetinde dizleri üzerine çökertmek istemekteler.
Bakanlarımızın farklı Avrupa ülkelerindeki referandum kampanyalarına destek vermelerinin engellenmesi ve bunun Hollanda örneğinde gördüğümüz gibi zaman zaman saldırgan ve barbarca bir şekilde yapılması Avrupa'nın öteki düşmanlığınının dışa vurumunda yaşanan değişikliğin bir neticesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durumu Nazi dönemine benzeterek eleştirdi. Avrupa'lı siyasetçiler Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Nazi benzetmesine oldukça içerlemiş gözüküyorlar. Konuyla ilgili konuşan kim varsa önce Nazi benzetmesine değiniyor.
Bundan dolayı duyduğu rahatsızlığı belirtiyor ve Erdoğan'ın bu ifade ile 'çok ileri gittiğini' söylüyor.
Avrupa cephesinden gelen bu açıklamalar Erdoğan'ın Nazi vurgusunu hiç anlamadıklarını gösteriyor. Zannediyorlar ki Erdoğan'ın Nazi vurgusunun amacı Avrupa'ya karşı eleştirilerini sertleştirmek ve Avrupa'nın nasırına basmaktan ibaret. Kibirleri ve düşmanlıkları Erdoğan'ın Nazi vurgusunun apaçık ortada olan esas amacını görmelerini de engelliyor. Avrupa'nın bugünkü halini Nazi dönemine benzetmek 'aşırı sert bir eleştiri' olmanın ötesinden bir hakikate karşılık geliyor.
Avrupa bugün hangi ruh halinde ise unutmak istediği Nazi geçmişini veya sömürge geçmişini yaşarken de aynı ruh halindeydi. Bugün kendilerini hangi argümanlar ve mantık silsilesi ile meşrulaştırıyorlarsa geçmişte de aynı argümanları ve mantık silsilesini kullanıyorlardı. Sömürge topraklarında soykırım uygularken yaptıklarının soykırım olduğunu düşünmüyorlardı. Aksine üstün beyazlar olarak insanlığa karşı sorumluluklarını yerine getirdiklerini ve evrimini henüz tamamlayamamış, biyolojik olarak geri kalmış türlerin, yani öteki insanların, önlerine çıkardıkları engelleri ortadan kaldırdıklarını düşünüyorlardı.
Düşmanlık ve kibirlerini sözde ulvi ve aşkın amaçları ile meşrulaştırıyorlardı.
Bugün de tablo aşağı yukarı aynı. Avrupa en ırkçı, en yabancı düşmanı uygulamalarını bile insan hakları, demokrasi, hürriyetler gibi ulvi kavramlarla meşrulaştırıyor. Eğer Avrupalı siyasetçilerin kibirleri az da olsa aralanıp hakikati görebilirlerse ileri gidenin Erdoğan değil kendileri olduklarını fark edebilirler.