İdlib'te 8 askerimizin Esed rejiminin saldırısıyla şehid edilmesi sonrasında Suriye politikasında ve Türk-Rus ilişkilerinde yeni döneme mi geçiliyor soruları sorulmaya başlandı. Tabiki sekiz Türk askerinin şehid olması, üstelik saldırının daha önce hiç sıcak çatışmaya girmediğimiz rejim unsurlarından gelmesi dengeleri değiştiren bir hamle. Nitekim Türkiye tam da bu nedenle saldırıya misliyle mukabele etti. Resmi makamların bildirdiğine göre 70'den fazla Suriye askeri etkisiz hale getirildi. Ayrıca İdlib bölgesindeki angajman kuralları da değişti. Türkiye gözlem noktalarına yaklaşan rejim unsurlarının düşman unsur kabul edilerek ateş altına alınacağını ilan etti. Son adım ise rejime Şubat ayı sonuna kadar süre vermek oldu. Rejim unsurları Şubat ayı sonuna kadar Türk gözlem noktalarının gerisine çekilmezse Türkiye askeri harekat başlatacak.
Tüm bu hamleler yeni bir durumun başlangıcı gibi gözükse de aslında Türkiye'nin Suriye için deklare ettiği stratejik amaçlarından farklılaşan hamleler değil. Türkiye'nin Suriye krizindeki birincil önceliği kendi güvenliği. Suriye'deki kaos Türkiye için güvenlik riski oluşturuyor ve Türkiye bu riski sınırlarının ötesinde karşılayıp tedbir almayı amaçlıyor. Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı harekatları bu amaç doğrultusunda gerçekleşti.
Türkiye'nin Suriye'deki etkinliğinin diğer bir stratejik amacı ise mülteciler. Türkiye mülteci meselesine insani bir yerden yaklaşıyor. Kendisine sığınan Suriyelilere eğitimden istihdama kadar birçok alanda yardımda bulunuyor. Öte yandan gerçekçi bir anlayışla insanların mülteci durumuna düşmemeleri ve Türkiye sınırına dayanmamaları için elinden geleni yapıyor. İdlib'te rejim unsurlarının elde ettiği en ufak ilerleme Türkiye sınırında binlerce mülteci anlamına geliyor. Dolayısı ile daha az mülteci için rejim unsurlarının durdurulması gerekiyor.
Ülkemiz şimdiye kadar bu iki stratejik amacını gerçekleştirmek için karma unsurları bir arada kullandı. Uzunca bir süre ABD ile diplomatik yollardan mesafe kat etmeye çalıştı. Heyetler kuruldu, görüşmeler yapıldı. Aslında diplomatik seçeneğin sonuç vermeyeceği baştan beri belliydi. Ancak askeri harekatların meşruiyetini sağlamak için diplomatik seçeneğin tüketilmesi gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu ve Türkiye Suriye'nin kuzeyindeki güvenli bölgeleri askeri harekatlarla oluşturdu. Nihayetinde Barış Pınarı Harekatı devam ederken tekrar diplomasi masası kuruldu. Önce ABD sonra Rusya ile mutabakatlara varıldı.
İdlib de Rusya ile daha önceden varılmış bir mutabakatla çözülmeye çalışıldı. Ancak bugün diplomatik yolların sonuç vermeyeceği gözüküyor. Ve Türkiye stratejik amaçlarını gerçekleştirmek için tekrar askeri güce başvurmanın arifesinde. Bu açıdan bakıldığında değişen bir şey yok. Türkiye stratejik amaçlarını hayata geçirmeye çalışıyor. Bunun için bazen müzakere bazen de askeri operasyon yapıyor. Bakalım İdlib'te hangisi sonuç verecek.