Muhakkak istisnaları vardır. Lakin beni kolay kolay yanıltmayan bir kanaatim var. Kim bir meseleyi diline pelesenk edip başkalarını onunla suçluyorsa, o konuda eksiği var demektir. Görüyoruz, duyuyoruz; sosyal medyada ve başka mecralarda sık sık edepten, ahlaktan bahseden insanlar var. Bir kendileri edepli, ahlaklı, namuslu onlardan gayrısı edepsiz, hırsız, ahlaksız namussuz. En büyük edepsizlerin kamuya ahlak satan bu kişiler arasından çıkması beni hiç şaşırtmıyor.
Diyorum ya muhakkak istisnaları vardır ama benim de gözlemlerim bu yönde. Gözlemlerimi doğrulayan başka bir örneği medya camiasında yaşıyoruz. Türkiye çok uzunca bir müddet medya vesayeti altında yaşadı. Ülkedeki ana akım medya kuruluşlarının hepsinin bir ailenin tekelinde olduğu günler. O aile de her zaman sivil siyasetin karşısında, sermayenin ve askeri vesayetin yanında tavır aldı. 90'lar boyunca en büyük zevkleri askerin sivil siyasetçileri nasıl fırçaladığını haber yapmak oldu. Bir kere bile "iyi de Türkiye dandik bir üçüncü dünya ülkesi mi ki asker sabah akşam siyasetçi fırçalıyor" diye sormadılar. Sadistçe bir zevkle gazetelerin sayfalarını, televizyon ekranlarını askerden fırça yiyen siyasetçi haberlerine ayırdılar. Bugün bize meslek duayeni diye yutturulmaya çalışan "kelli felli" köşe yazarları tüm kalem kariyerlerini "askerin ne düşündüğünü" anlatmak üzerine yaptılar. Askerin felanca gelişmeden nasıl rahatsız olduğunu, filanca karara karşılık kaygı duyduğunu anlatıp durdular.
AK Parti döneminde her alanda yaşanan çok seslilik medyaya da sirayet etti. Bugün çok sesli bir medya ortamı var Türkiye'de. İktidarı destekleyen ve muhalif medya grupları var. Daha ortadan gidip, mutedil bir yayın politikasını tercih edenler de var. Dijital medyada zaten tam bir çok seslilik hakim. Herkes istediği türden habere, yoruma, içeriğe kolayca ulaşabiliyor.
Ama ne hikmetse bu çok sesli medya ortamından rahatsız olanlar var. CHP'li belediyeler ve batılı STK'lar tarafından fonlandığı ayan beyan ortada olan medya kuruluşlarından bahsediyorum. Muhalefetin en bağnazını, en bayağısını yapıyorlar. CHP Genel Merkezi'nin emri ile köşe yazısı yazıp, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce hakkında "AK Parti tarafından fonlanıyor" iftirasını atabiliyorlar. Salgının en yoğun seyrettiği günlerde tamamen İBB'nin beceriksizliği nedeniyle balık istifi otobüslerde işe gitmek zorunda kalan emekçilere "paralı trol" diyen ahlak fukaralarından bahsediyorum. Üstelik yalanları ortaya çıkınca yüzleri de kızarmıyor. Kendileri mesleklerini, kalemlerini, gazetecilik sorumluluğunu, fikri bağımsızlığı CHP'nin önüne militanca sererken, mesleğini dürüstçe yapmaya çalışan meslektaşlarına "yandaş" yaftası yapıştırabilecek kadar pişkinler.
Diğerleri "yandaş" ama kendileri "gazeteci" öyle mi? Daha önce "Çin'e giden tren yoldan geri döndü Halkalı'da bekliyor" diyerek kahkahalarla mest olarak video çeken Özlem Gürses şimdi de "Bahçeli'ye aşı yapan hemşireyi MHP'liler dövdü" yalanıyla sahneye çıktı. Hemşirenin adı Gülnaz "Şırınga" imiş. Özlem Gürses de "gazeteci"!