Önce "Nedir bu beşinci kol faaliyetleri" diyenler için kısa bir özet…
Fiili müdahale ile ele geçirilemeyen bir devleti propaganda, casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla müdahaleye uygun hale getirmek. Ya da fiili savaş sürerken durumu lehine çevirmek için yapılan her türlü manevi yıkıcı çalışma.
Bu toprakların evlatlarının hiç de yabancısı olmadığı faaliyetler değil mi? Tarihin bilinen ilk beşinci kol faaliyeti Anadolu'da gerçekleşmiş. Nasıl yabancısı olalım ki!
Spartalıların savaşta yenemedikleri Troyalılara yolladıkları Truva Atı bir beşinci kol faaliyetiydi.
Fatih Sultan Mehmet'e kuşatma devam ederken "Ne işimiz var İstanbul'da, dönelim" diyen Çandarlı Halil … Yavuz Sultan Selim'i Çaldıran seferinden vazgeçirmeye çalışan Hemdem Paşalar sureti haktan görünüp beşinci kol faaliyetleri yürüten etki ajanlarıydı.
15 Temmuz ihanetinden sonra "Haçlıların ülkenizi işgal etmesi kötü bir şey değildir" diyen FETÖ elebaşı ve kanlı örgütünün yaptıkları da özünde bir beşinci kol faaliyetiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü "Suriye tartışması ülkemizdeki beşinci kol faaliyetlerinin nerelere kadar uzandığının en somut göstergesidir" açıklaması önemli. Maalesef tam da Cumhurbaşkanının dediği gibi Suriye üzerinden çok güçlü bir beşinci kol faaliyeti yürütülüyor Türkiye üzerinde.
Pandoranın kutusunu darbe imalı Rand raporu ile açtılar.
İdlip'te 33 Mehmetçiğimizin şehit düştüğü o karanlık 27 Şubat gecesine kadar sık kullanılanlara ekledikleri işbirlikçileriyle beraber toplumu gerdiler. Sanki o gece Mehmetçiğin böylesine büyük bir saldırıya uğrayacağını biliyormuş gibi hazırlıklıydılar.
O gece milleti sokağa dökmek için her yolu denediler. Sosyal medyada şehit sayısının açıklanandan fazla olduğu yalanını sahte belgelerle yaydılar. Sözde sanatçı ve aydınlarına "İdlip'ten çekilelim" bildirileri imzalattılar. Suriyeliler üzerinden sokak çatışmaları çıkarmaya çalıştılar…
Özetle; Mehmetçik Suriye'de savaşırken gizli bir el bizi önce sosyal medyada sonra sokakta karşı karşıya getirmeye çalıştı. Başaramadılar… Ama bu vazgeçtikleri anlamına gelmiyor. 15 Temmuz'da denedikleri iç savaş ve bölünme senaryosunu hala rafa kaldırılmış değiller.
Yaşananlar bu gerçeği doğruluyor…
Soner Yalçın nereye?
Prensip olarak gazetecileri ve çalıştıkları kurumları hedef almam. Ancak böyle kritik bir dönemde gazeteci bilerek ya da bilmeyerek bu ülkeye operasyon çekenlerin değirmenine su taşıyorsa kimse kusura bakmayacak. Onlarla ilgili her türlü eleştiri hakkına sahibiz.
Örneğin Soner Yalçın… Durup dururken Suriye'de beka mücadelesi veren ordunun başındaki Milli Savunma Bakanını hedef aldı. 3 Mart 2020 tarihli köşe yazısında kullandığı ifadeye dikkat… Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Samandağ'da ziyaret ettiği şehit evinde "Savaş ne zaman son bulacak" sorusuna "Rejim yıkılana kadar" yanıtını verdiği yazıldı!
Böyle bir açıklama yapmış mı Savunma Bakanı? Tabi ki hayır.
Peki ne demiş: " Dileğimiz rejimin destekçilerinin bir an önce akıllarını başlarına toplayıp mazlum, masum insanlara eza, cefa, zulüm yaşatmaya son vermeleridir. Temennimiz bir an önce ateşkesin sağlanması, barışın huzurun gelmesi için istikrarın oluşmasıdır. Demokratik, özgür Suriye devleti en önemli tercihimizdir."
Soner Yalçın gibi tecrübeli bir gazeteci teyit etmeden Savunma Bakanının ağzından böyle bir cümleyi nasıl yazar? Bunun nelere sebebiyet verebileceğini nasıl olur da bilmez, düşünemez?
Var mı bu sorulara mantıklı bir cevabı olan?