Biz hem kurumsallaşma, hem sağlam bir mali yapı anlamında bir değişim projesi ile geliyoruz. Çağdaş ve demokratik bir yapı oluşsun istiyoruz. Beşiktaş'ın itibarından, kişiliğinden yararlanan bir takım tiplerden kulübü kurtarmak amacımız.
Sanatçılarla dostluğum çok eskidir. 1976 yılında Fahri Korutürk döneminde ilk defa onlara Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün kapıları açtım. Her kesimden 2 bine yakın sanatçı davet ettim köşke. Bazılarının adresini bulamıyorduk. Davetiyelerini polis karakollarına gönderiyorduk. Adam kapıyı açıyor, karşısında polis… Elindeki zarfa bakıyor. Üzerinde cumhurbaşkanlığı anteti. Zarfı açıp davetiyeyi görene kadar kalp krizi geçirecek… Korutürk'ün Hulusi Kentmen'le tanışıklığı orduya dayanır. Kentmen eski deniz astsubayı. Korutürk filo komutanıyken yanında görev yapmış. Yıllar sonra biri Cumhurbaşkanı diğeri sinema sanatçısı. Hulusi Abi o davette Korutürk'ün karşısında hazırol durumuna geçip, yüksek sesle tekmil verdi. Görülmeye değerdi.
Konsey üyelerinden Nurettin Ersin Paşa yazıyı okuyunca kızmış, telefon etti. "Bu rezaleti Evren Paşa'ya iletin gerekeni yapsın" dedi. Evren'e yazıyı okudum. "Üzerinize alınmaya gerek yok, burada üç hıyar yazıyor, siz konsey üyeleri, beş kişisiniz…" dedim. Güldü, dava açmadı...
Paşa'nın Ersoy konusunda bir rahatsızlığı vardı. Ama, asıl yasağı koyduran dönemin İstanbul Valisi Nevzat Ayaz'dır…
Bir sohbet sırasında "Kadın olmuş, gençlere kötü örnek olacak" filan demiş. Nevzat Ayaz ona sempatik görünmek için sahne yasağını koymuş.
12 Eylül'le birlikte köşkte yepyeni bir kadro oluştu. Ben ilk 2 yıl, yani Evren'in sivil olarak Cumhurbaşkanı seçildiği döneme kadar aktif olarak görevde değildim. Bir etkim yoktu. Evren Paşa'yla ilişkim onun halk oylamasıyla Cumhurbaşkanı seçildiğinden sonra başladı.
İnsanlıkla bağdaşmayacak çağdışı bir uygulamaydı… Keşke olmasaydı diyorum…
Evet, yıllar sonra anlattı. O günlerde Faik Türün Paşa İstanbul Sıkı Yönetim komutanıydı.
Bir şeyler anlatıyoruz, beni zorlama. Faik Türün, bir ihbar üzerine bir hücre evini bastırıyor. Ama içerdekiler birkaç dakika önce kaçmış… Daha çayları bile sıcak. Türün, baskını yapan komutana müthiş sinirleniyor, adamcağız da kendisini savunmak için "Girdiğimiz anda radyoda 'Uçun kuşlar, uçun İzmir'e doğru türküsü çalıyordu. Radyodan bunlara mesaj veriyorlardı" diyor. Faik Türün de hemen TRT'nin başındaki Musa Öğün'ü arıyor…
Maalesef doğru… Faik Türün ona "Sen ne biçim genel müdürsün paşam. Radyondan adamlara mesaj veriyorsun 'Uçun kuşlar uçun' diye… Sen uyuyorsun" diyor. Musa Öğün de türkünün TRT de bir daha çalınması yasaklıyor…
Erkan ve Şenay Gürvit, MİT'te önemli görevler yaptı. Damat Maksut da o zaman aranıyormuş.
Hayır… Erkan Gürvit avukat. Bu konuyla bizzat ilgilenmiş. "Suç derecesi önemli değil" diye mahkemede takipsizlik alınmış… Maksut salıverilmiş. Yani yasal prosedür işlemiş…
Kalender Orduevi'nde Evren Paşa, yurt dışından gelen konuklarına davetler verirdi. Emel Sayın, Ferdi Özbeğen gibi sanatçılar da sahneye çıkardı. Emel Hanım o sempatik haliyle Kenan Paşa'ya samimiyet gösteriyor… Buradan bir bağlantı kurup dedikodu çıkarmışlar.
Olur mu? Bir gün dedi ki "Bu ne şerefsizlik. Hoş kadın ama benim yanıma gelebilmek için 30 bin denetimden geçmesi lazım…"
Orada sen olsaydın belki hallederdin… Yine bir gün bir konserde Emel gelmiş, çok memnun olmuş Evren Paşa: "Benim adıma bir mektup yaz, teşekkür et" dedi. Ben de mektubu yazdım, ona imzalattım. O gece düşündüm… Dedikodular ayyuka çıkmış. Bu hanım, bir sanatçı. Bir yerde gösterir, yayınlatır filan… Göndermedim mektubu… Sabah geldim, "Mektubu gönderdin mi?" diye sordu. "Yok efendim, zaten bir sürü dedikodu var, birinin eline geçer yanlış anlaşılır, yırttım attım" dedim. Ama mektup hala bende…
Geçenlerde sordum, "Ben aptal mıyım, böyle bir laf eder miyim" dedi.
MiT'in dış operasyonları
MİT'İN DIŞ OPERASYONLARI
TEŞKİLAT-I MAHSUSA'DAN MİT'E
GAZETECİLERDEN MİT MÜŞTEŞARLIĞI İÇİN BAŞBAKAN'A İSİM
ZARFIN YORUMU
ZİRVEDE 'DERİN' DAYANIŞMA